Amasya İtimat

MİLLET NEDİR

MİLLET NEDİR
Ömer CELEP
Bir sohbet sırasında orada bulunanlardan biri bana; “hocam millet nedir” diye bir soru yöneltti. Önce nasıl bir cevap bekliyor acaba diye kısa bir düşündükten sonra, örneklendirerek cevaplamaya karar verdim. Konu biraz da güncel olduğu için cevabımı akademik anlatım kaygısı gütmeksizin verdim.
Milleti, kırk çeşit çiyden pişirilen bir nefis yemek kabul etmek gerek. Evet, yemeğin her malzemesi kendi çapında bir değer ifade eder. Ama o malzemelerin hepsi birleşince de bambaşka bir değer ifade eder ve esas olan işte odur. Diğerleri o yemeği meydana getiren yardımcı unsurlardır. Yemek kazanına giren her unsur, tabiatındaki tadı, kazan içindeki karışıma katmış, kendi benliğinden çıkmış olur. Artık o, yapımında pay sahibi olduğu yemeğin asli unsuru olmuş olur.
O yemek artık içindeki unsuruyla unsurların oluşturduğu yeni tadıyla yemektir. Farklı unsurlardan farklı bir tat meydana gelmişse bizim milletimiz de aynen böyledir. Türk, Arap, Kürt, Laz, Çerkez Alevi, Sünni ve bunlar gibi ne kadar değer varsa hepsi kendi tatlarını “millet olma” şuurunun içine katarak ayrı ve özel bir mana oluşturmuştur. Pişen yemeğin içindeki tadın hangi unsura ait olduğunu biliriz de, onları diğerinden ayırt etme ahmaklığına düşebilir miyiz? Nasıl ayırırız yemekteki et lezzetini, fasulye tadından. Belki yemek içindeki fasulyeyi tanırız, eti tanırız, salçayı, yağı, her şeyi tadından tanıyabiliriz ama onların yemeğe sirayet eden tadını hangi laboratuarla ayırabiliriz ki? İşte o tadın adıdır millet.
O unsurlar yemeğe girmeden önce kesretti ama yemeğe girince “vahdet” oldu, o vahdet; millettir.
Yemeği meydana getiren her unsurun yemeğe kattığı ayrı bir lezzet olduğu gibi, bizim milletimizi meydana getiren unsurların da her biri ayrı bir değerdir ve bu değerler kendilerini “MİLLET” denilen özel ve mu’tena kıymet hükmüne ulaştırmış bir manadır.
O mana nedir?
Her unsurun, uhdesinde taşıdığı kemmiyet hükmünden çıkıp, mücerret manadaki uluhiyetine üfürülmüş ve ruh kökünü kendinden başka bütün muşahhas varlıklara özgür kılmış, yüce Yaratıcıya teslimiyetin tadını çıkarma hedefidir.
O alemde, tek “O” vardır ve “O”ndan başka ne varsa, “O”nun gücünün yeryüzündeki tecellilerinin zerreleridir.
Zerrelerin kürrelere hükmü nerede görülmüş? Zerrenin kürreye hükmiyyet diyalektiği, pervane hokkabazının şimşek enerjisine kafa tutma ahmaklığından başka ne olabilir?
Siyasi sıfatı kim ve giydiği gömleği ne olursa olsun, hepsinin yarınlarla ilgili bir hesabı var ama bizim yarınlarla ilgili hayallerimiz, yarınlarla ilgili hedeflerimiz var. Hedefleri hesaplara feda edemeyiz efendiler!
Sözlerimiz bizi anlayanlaradır. Bizi anlamayan veya anlayamayan ya da anlamak istemeyenler başka kitaplar okuyabilirler, bizimle gelmeyenler, ne ile giderse gitsin, istedikleri aracı seçebilirler!
Amacımız araca binmek değil, amaca varmaktır. Amaca varınca araçtan inilir ve orada yaşanır.
Nasıl mı?
Binlerce karıncanın koloni içinde hiç birinin diğerine zarar vermeden yaşadığı gibi. Her birinin görev sınırına bir başkasının girmeden yaşadığı gibi. Yine her birinin yaradılış gayesine uygun bir biçimde yaşadığı gibi. Her birinin kendi lisanıyla bulduğu nimete şükür, bulamadığına sabır ve metanetle tevekkül içinde yaşadığı gibi. Her birinin; elde ettiğini, elde edemeyen diğer mensuplarıyla sonuna kadar paylaştığı gibi. Her birinin; paylaşımda; “önce sana, artarsa bana”, fedakarlıkta; önce ben; sonra sen” anlayışını yaşattığı gibi.
İşte orada bunlar; işin sadece alfabesi… İlerisi; “okunmadan ezberlenecek cilt cilt kitaplar…”
Karacaoğlan’ın bir ifadesi var;
“Güzel sever deyu isnat ederler,
Bizim Hak’tan gayrı sevgimiz mi var?
Bu cümleden olarak, bizi siyaset yapıyor diye hakkımızda dedi kodu edenler var. Bize bu şekilde isnatta bulunanlar var.
Yok efendim ne siyaseti? İşimizin aslını söyledik yukarıda. Gerisi bühtandır.

Yorum Ekle

CEVAPLA

Yorumunuzu giriniz.
Lütfen isminizi giriniz.