Amasya İtimat

Tarih içinde Taşabad ve Sonusa’da MAHLEP ve KOZA

Sanıyorum Sonusa, Erek, Taşabad ve Karayaka nahiyelerinin birlikte meydana getirdiği yörenin genel bir adı yok, varsa da yarım asrı geçen ömrümde duymadım. Amasya’da doğmuş ve yaşamış olan coğrafyacı Strabon bölgeyi Phanaroia = Fanarova = Fanaroya adıyla anmaktadır. Bazı kaynaklarda ise Tonorova olarak tesmiye edildiği görülmektedir. Bu itibarla bölgenin nice değerli kıymetli ve paha biçilemez olduğu asla göz ardı edilemez, asla yadsınamaz.
Strabon’un tarifi şöyledir:
“Burası zeytin ağaçları, pek çok bağlar ve bir ülkenin sahip olabileceği bütün diğer nimetleri sinesinde barındırır. Doğusunda Paryadres (Canik Dağları) Dağı tarafından korunur ve ülkenin uzun tarafı bu dağa koşut vaziyettedir. Batı tarafında Lithros ve Ophlimos Dağları vardır. Bunlar oldukça uzun ve geniş bir vadi meydana getirirler. Armania’dan akan Lykos (Kelkit) Nehri ile Amasya’daki dar boğazdan akan İris (Yeşilırmak) Nehri ülkeyi baştan başa keser. İki ırmak hemen hemen vadinin ortasında kavuşurlar ve bunların birleştiği yerde bir kent kurulmuştur ki burayı ele geçiren kimse kendi adına izafeten şehre Eupatoria = Opatorya adını vermiştir.”
Bölgenin batı tarafından söz ederken bahsettiği Lithros ve Ophlimos dağlarının Akdağ ve Sakarat (Buğalı) Dağları olabileceğini düşünüyorum. Strabon’un tarif ettiği bölge bugünkü Taşova ve Erbaa ovalarıdır.
Eupatoria = Opatorya şehri bugünkü Kale ve Boğazkesen denilen yerde kurulmuştur ve daha sonra Roma döneminde şehir biraz daha ovaya yayılarak Magnopolis = Magnapolis adını almıştır. Roma Devleti kumandanı Pompeius Magnus yörenin hakimiyetini ele geçirince şehrin adını kendi adına özgü olmak üzere değiştirmiştir.
(Gnaeus Pompeius Magnus: MÖ 106 Roma – MÖ 48 Mısır)
Yazımın başında andığım nahiyeler 1850 yılından sonra idari düzende yapılan değişim dönüşüm ve düzenlemeler çerçevesinde statü kaybetti veya kazandı. Erek nahiyesi ilçe yapıldı ve Erbaa adını aldı. (1872) Taşabad nahiyesi ilçe yapıldı ve Taşova adını aldı. (1944)
Mahlep = Melep:
Taşabad = Taşova ovalarında vadilerinde dağlarında ve ormanlarında ekilmekte dikilmekte yetiştirilmekte ve kendiliğinden yetişmekte olan bitki ve ağaç türlerine yeri geldikçe yazılarımda yer veriyorum. Bu minvalden olarak bu defa MAHLEP = Melep ağacını tanımak ve tanıtmak istiyorum.
1845 yılı kayıtlarında ağaç adedi üzerinden hesaplama yapılarak vergi tahsili yoluna gidilmiş görünen o ki iki MELEP ağacından BİR kuruş vergi alınmıştır. Taşabad’a tabi 18 köyde 118 hanede Mahlep üretimi yapıldığından hareketle devlete yekun 1746 kuruş mahlep öşrü ödenmiştir. Melep üretimi yapılan köyler içinde ilk sırayı Bidevi almakta ve Yerkozlu, Y. Baraklı, Fidi ve Darma takip etmektedir. (N.Ç.)
Mahlep Anadolu’da çok yerde tabii vasatında kendiliğinden yetişmektedir. Mahlep kirazın yabani türü olup beyaz ve siyah olmak üzere iki çeşidi bulunmaktadır. Yabani kiraz, İdris ağacı, Taş kirazı, Melep ve Endirez gibi adlarla tanınmakta ve bilinmektedir. Amasya, Tokat, Çorum, Ordu, Erzurum, Mardin, Van ve Uşak gibi vilayetler dışında Anadolu’da birçok yerde doğal olarak yetişmektedir.
Meyve çekirdeği serttir ve çekirdeğin etli kısmı azdır. Olgunlaştığında kırmızı ve siyaha yakın mor halini almaktadır. Yaprakları oval veya beyzi biçimdedir ve meyvesinin tadı acı ve buruktur. Gövdesi genç yıllarında beyaza dönüktür ancak yaşlandıkça gövde renginde dönüşüm yaşamaktadır. Eskiden beri halk arasında “sınır bitkisi veya ağacı” olarak bilinmektedir fakat özgür ortamında ormanlık bir saha oluşturma ihtimali çok yüksektir.
Mahlep ağacına daha çok kiraz ve vişne aşılanmaktadır.
Mahlep başlı başına önemli bir bitki türü olup sert ve dayanıklı bir ağaçtır. Bu yapısından dolayı ahşap ve mobilya sanayisinde kullanılmaktadır.
Ayrıca meyvesi gıda endüstrisinde ilaç, boya ve kozmetik sanayinde değerlendirilmektedir.
Meyvesi insan sağlığına yararlıdır.
Ağrı kesici özelliğinin yanında idrar yolları iltihabı, astım ve nefes darlığı, diyabet, kalp ve damar hastalıkları, böbrek ve karın ağrılarında aranılan kullanılan özellikli bir bitkidir. Kalsiyum, potasyum ve mağnezyum içermektedir. Kemik yapısı ve işlevleri açısından kıymetlidir.
Meyvesi ve tohumu protein ve yağ deposudur. Çekirdeğinden mahlep püresi, mahlep unu, mahlep şarabı ve mahlep yağı imal edilmektedir.
Aspirin’in ana maddesi “salisilik asit” melep çekirdeğinden sağlanmaktadır. Bu nedenle bugün ülkemizin önemli bir ihracat kalemidir.
* * *
Koza = Barama:
İpekçilik üstüne yazılan bütün eserlerde ipek üretiminin ve dokumasının Çin’de başladığı ifade edilmektedir. Gerçek olan bir şey var ki o da ipekçiliğin doğudan batıya doğru yayılmış ve genişlemiş olmasıdır. Bundan da anlaşılan Çin, Hindistan ve Turan memleketleri İpek üretimi yapılan yerlerdir. Türkistan’da Hotan şehri MS 149’dan itibaren kozacılık merkezi haline gelmiştir.
Romalılar ipeğe “Seres” adını vermişlerdir.
İpek MÖ 2600’lerde bir tecrübe sonucu Çin’de ortaya çıkmış ve o tarihten itibaren kozacılık faaliyetlerine başlanmıştır. MS 552 yılında İstanbul’da üretime başlandığı kayıtlarda bulunmaktadır.
Bir taraftan da Hindistan’da 6 bin senedir ipek böcekçiliği yapıldığı ifade edilmektedir.
Daha önce varlığı bilinse de Anadolu’da ve Osmanlı Devleti’nde 16. asırda kozacılık yoğun şekilde gelişme göstermeye başlamıştır.
Amasya kozacılık ve dokumacılıkta önemli bir kenttir. Ancak ilk zamanlarda İran üzerinden kervanlarla Amasya’ya ulaşan ham ipek burada dokunmuştur. İran’la meydana gelen siyasi sorunlar ipek böceğinin Amasya’da ve çevresinde üretilmesine sebep teşkil etmiştir.
Kayıtlarda 1455’de Boraboy’da kozacılık yapıldığı görülmektedir. Deftere “resm-i gügül” ismiyle geçmiş ve “40 akçe vergi” kaydedilmiştir.
Tekrar 1574 tarihli kayıtlarda “resm-i harir-i gügül” adıyla yer almaktadır.
Bugün dünyada ipek üretiminin ziyade kısmı Çin tarafından sağlanmaktadır.
Doğal olarak ipekçiliğin olduğu yerde boyacılık da mecburiyet kesbetmektedir. Sonusa’da 1455 yılı kayıtlarında bir adet BOYAHANE imalathanesi görülmektedir. Aynı sene kayıtlarında Sonusa’da 173 şahıs sanatla zanaatla hirfetle iştigal etmektedir.
1455’de Sonusa’da BOYAHANE geliri toplam gelirin yüzde 9.8’ine isabet etmektedir.
1520 yılında yüzde 24.4 olup 1574 kayıtlarında ise yüzde 17.5’ine denk gelmektedir.
Bu durum bölgede dokumacılık faaliyetlerinin gelişmiş olduğunun ispatıdır.
1455 yılında yapılan kayıtlarda Sonisa merkezde 10 adet dokumacı = cullah = çulha veya çulfa esnafı faaliyet icra etmektedir.
(Osmanlı’da Kent ve Kentliler: S. Faroqhi)
1845 yılında Taşabad civarında ipek = harir üretiminin sadece üç köyde 51 hanede yapıldığı gözlenmiştir.
Tasna, A. Baraklı ve Y. Baraklı.
(N. Çavdar)
Hane başına devlete ödenen vergi 25 kuruştur. Yekun öşür vergisi ise 1275 kuruş olarak kaydedilmiştir. “Beyaz altın” adıyla da anılan ipek dönemin en kıymetli metağı olmalıdır ki öşür vergisi yüksektir.
İpek üretiminde koza tohumu kadar Dut ağacı ve yaprağı da ziyade önem arzetmektedir.
Çin’den başlayıp Portekiz’e kadar uzanan ve dünyada “Ulu Yol” olarak bilinen yolun adı Alman coğrafyacı Ferdinand Von Richthofen tarafından 1877 yılında “İpek Yolu” olarak yeniden adlandırılmıştır.
Ulu Yol = İpek Yolu Buzköy (Mirones), (Pidis) Akça ve (Pisa) Fidi güzergahıyla Karayaka, Sonisa üzerinden batıya devam eden büyük koldan ayrılarak (Kholoe = Coloe) Dereli – Darma, Baraklı (Palalce) kolunu takip ederek Amasya’ya varmaktadır.
Bu tarihi “Ulu Yol” modern dönemlere kadar yer yüzünde ticarete ulaşıma ve haberleşmeye sağladığı katkıyla tartışma götürmez.
* * *
Bahsettiğim bunca değerli kıymetli varlıklar eserler ovalar vadiler yerler üzerinde yaşayan insanlara emanettir. Emanetin korunması muhafazası ve gelecek nesillere teslim edilmesi mukimlerin ve yerleşiklerin boynuna borçtur.
Bu güzel topraklar, bu muhteşem memleket ormanları, dağları, bağları, ırmakları, meraları diğer tabii kaynakları ve varlıklarıyla değerlidir.
03 Şubat 2021
21 Kanun-i Sani 1436
21 Zemheri 2021
Enver Seyhan
İstanbul

Yorum Ekle