Amasya İtimat

YEŞİLYURT (Sepetlioba) KÖYÜNDE ÖĞRETMENLİK YAPAN EĞİTİMCİLER

Oba köyü, Sepetli köyünden ayrılarak yeni bir muhtarlık tesis edildiği sırada sanıyorum Osmanlı İmparatorluğu son demlerini yaşıyordu.
Çünkü 20’nci yüzyılın başından itibaren sosyal, siyasal ve ekonomik olarak dört taraftan kuşatılmıştı. Medresede tahsil görenler ve iyi kötü okumaya çalışanlar hariç herkes, bütün eli silah tutanlar askere alınıyordu.Bu savaşlar Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve İstiklâl Savaşı idi.
Bugün kimilerince “yok hükmünde” addedilen bu savaşlar içün cephelere memleket çocukları arkalarına bakmadan, yemeye içmeye kilere erzak bırakmadan gittiler…
Çoğunluğu bir daha geri dönemediler…
Yavruları karıları anaları babaları öksüz ve yetim kaldılar…
Geri dönebilenler de bir daha eski güçlerini bulamadılar…
Doyasıya gülemediler…
Yine konu içinde konu olacak!
Elimde değil!..
Zuday köyünün 300 evladını cepheye gönderişine dair gördüğüm ve incelediğim belge beni ciğerimden dağlamıştı! Her aklıma geldiğinde hâlâ yüzüm buruşur, zihnimin telleri birbirine dolaşır…
Şimdiki neslin bilmediği tanımadığı bir gazi vardı köyde: Adı Musa idi. Köylü onu namıyla şanıyla anarlardı: “Deli Musa” derlerdi. Milli bayramlarda konuşma yapardı okulun önünde, merasim alanında, kürsüde. İstiklâl Savaşı’ndan konuşurdu. Anıları yaşanmış olayları yüreklerde yeniden canlandırırdı. Onu on beş yaşında askere almışlar. Tokat ili Erbaa kazasına tabi o zamanlar, bugün Taşova ilçesine bağlı köylerin tamamı. Tokat vilayetinde anlatılanlara göre, neredeyse bütün herkes (kadın – erkek) vatan savunmasında görevlendirilmişler sanki…
Bunu da cenaze olsa mezara koyacak erkek kalmadığından bahseden şahısların hatıralarından biliyorum. Oba köyü küçük bir köy o yıllarda. Hesabıma göre 30 hanelik köyden 50 civarında şehit var, belki de ziyadesi var.
Hikayeye göre, “Hey onbeşli onbeşli” adıyla bilinen Tokat türküsü on beş yaşında cepheye alınan gençlerin ardından yakılmıştır. Bugün bu türkü radyolarda ve merasimlerde çalınıp çığırılıyor. Düğünlerde derneklerde oyun havası gibi algılanması ise üzücü tarafı…
Balkan Savaşı ile beraber Balkanlarda Osmanlı gücü bitti yitti; bitirildi, yitirildi.
Osmanlı Devleti’nin başında bir de Ramazan Kararnamesi ve Muharrem Kararnamesi ile hayata geçirilen yeni bir Borç Ödeme usulü vardı ki bunun adına Düyun-u Umumiye deniyordu. Bu sistemi ulu hakan Abdülhamit Han ve batılılar beraber icat etmişlerdi. Ardından bir de Reji İdaresi kurulmuştu ki başımızın belasıydı. Tuz tütün ve diğer madenlerin ticaretinde Reji İdaresi işin vergi tarafına bakıyordu. Daha istihsal ikmal olmadan vergi kesiyordu.
Vur abalıya!
Yani Anadolu köylüsüne ki devletin gelir kalemini oluşturan her ne varsa hepsi, yüzyıllardır hiçbir şeyden haberi olmayan köylünün sırtındaydı…
Bu acı durum devletin 31 Ekim 1918’de imzaladığı antlaşma ile teslim oluşunda da sonrasında da devam etti.
Neyse!..
Bu konular ağır konular. Gerçekler can yakıcı ve ürkütücüdür. Fakat her zulmün hesabı verilecektir mutlaka. Bu hesap mahşere kalırsa mizanda ortaya çıkarsa “tarif edilemez bir acıdır; çok kötü bir haldir.”
Günahtan beri olan Peygamberler sultanı Fahr-i alem Muhammed Mustafa Aleyhisselam dahi bu mizan gününden Allah’a sığınmıştır.
Buyurmuştur ki:
“Kıyamet gününün darlığından Allah’a sığınırım.”
Bu kadar takdim iktifa eder sanıyorum. Gelelim İstiklâl Savaşı sonrasında o zamanki adıyla Oba köyünün sosyal manada yapısına durumuna haline!
Tabii ki bütün köylerde olduğu gibi Oba köyünde de okul yok, bina yok, öğretmen yok. Sanıyorum Zuday’da ortaokul düzeyinde bir okul var. Dedemin orada okuduğu gibi bir fikre sahip olduğum için bunu rahatlıkla yazdım. Sonusa’da mevcut iki medrese de işlevini çoktan yitirmiş olmalıdır. Zaten nahiye, kaza ve ilçe statüsü 1850 yılından sonra Erek nahiyesine geçmişti. Bilmiyorum bir okul var mıydı veya medreselerde tedrisat iyi kötü devam ediyor muydu?
Cumhuriyet kurulduktan sonra okullaşma oranı hızla artmaya başlasa da bina ve öğretmen de lazımdı. Okuma yazma bilenler Eğitmen tayin edilerek asgari ölçüde köylerde çocukların okuma – yazmadan nasiplenmesi temin edilmeye çalışılıyordu. Manzara öyle görünüyor…
Oba veya Sepetlioba köyü olarak köyümüzde ilk defa çocukların eğitimi işini dedemin ağası Şaban Efendi üstlenmiştir. 1920 senesi sonrasında dünyaya gelen erkek çocuklara eğitim – öğretim konusunda Eğitmen olarak ders vermiştir. Eğitmen sıfatıyla eğitim – öğretime başlaması bir görevlendirme neticesinde olmalıdır mutlaka. Öyle olacağını, olduğunu düşünüyorum. Talebeleriyle aynı köyde aynı havayı soludum, aynı suyu içtim, aynı yolu yürüdüm, sohbetlerine iştirak ettim.
Aynı zamanda evinde kız – erkek bütün çocuklara ağızdan ders verdiğini de kızı Havva ememden dinlemiştim.
Sepetlioba köyünde ilkokul 1944 yılında eğitime öğretime açılmıştır. İlk öğretmen, ilk ders, ilk talebeler kimlerdir, bu konuda bilgiye belgeye sahip degilim maalesef! Ancak yine Şaban Efendi’nin okulun açılışında ve tedrisata başlamasında Eğitmen olarak öncülük etmiş olabileceğini düşünüyorum. Zira akrabam olan talebesine “köyde okul yokken nasıl öğrendin?” dediğimde; “Şaban Efendi’den öğrendim” demişti.
Ayrıca şu:
Oba köyünün adı 1990 yılından sonra değiştiği için geriye doğru Yeşilyurt köyü adını kullanmak uygun düşmüyor.
Bugün sohbet esnasında Ahmet Küçükbaş köyümüzün öğretmenlerinden söz etti. “Yetmiş üç yaşımdayım” dedi. Biraz duygulandı, duraksadı, kendini topladı ve tekrar lafa girdi. Geçmişe doğru epeyce konuştuktan sonra öğretmenlerden hatırında olanların adını verdi. Bu da bana 40 sene evvelinde kızının mevlüdüne Kur’an okumak için arkadaşlarımla iştirak ettiğimiz babamın öğretmeni Ahmet Hallemoğlu’nu anımsattı. Osman Akgül’ün de birkaç sene önce ifade ettiği gibi öğretmenin adı Oba’da Akgül olarak biliniyordu. Akgül öğretmen olarak anarlardı. Hatta Osman Akgül, Taşova’da “Akgün” olan soyadını öğretmeninin adına tebdil ettirmek için memurlardan ricada bulununca, onlar da bu değişime onay vermişler. Bu konuyu bana, telefon görüşmelerimizde iki kere anlattığını hatırlıyorum.
Öğretmenler:
Ahmet Hallemoğlu Alpaslan (Zuday)
Ahmet Özden (Sepetli)
Mehmet Türkeri (Sepetli)
Eğitmen Ömer Öner (Boraboy)
Mehmet Yıldırım (Arpaderesi)
Yaşar Demirci (Rize)
Adil Sertelli (Hatay)
Cafer Erdeniz (Konya)
Ali Kılıç (Sepetli -Yusuf hocalardan)
Mustafa Tombul (Boraboy)
Ahmet Küçükbaş durdu düşündü ve dedi ki:
“Mustafa Tombul ortaokuldan arkadaşımdı.” Bu notu yazmasam olmazdı. Zira taş gediğini bulsun istedim.
Oba köyü bağrından çıkan öğretmenlere ancak 1970 yılından sonra kavuşabildi.
Nurettin Eryurt
Mehmet Kavak
Raşit Ergün
Cafer Akyürek
Ali Ayral
Mustafa Başkaya
Bahri Erol
Fahri Erol
Müzeyyen Apaydın
Fikri Seyhan
Fikri Erol
Abidin Özcan
Metin Özgen
Ramazan Kahraman
Lise öğretmeni düzeyinde ise;
Osman Akgül
Bedrettin Akgül
Osman Günel
Recep Seyhan
Mustafa Gören
Salim Demirel
Remzi Eryurt
Ömer Apaydın
Osman Çetin
Mehmet Temiz
1955’ten sonra dünyaya gelenler içinde neredeyse her beş haneden birinde öğretmen var. Onların ismine ayrı ayrı yer veremediğim için kusura bakmazlar, umarım!
Enver Seyhan
Haziran 2023

 

Yorum Ekle