Amasya İtimat

AŞIKLARIN DİLİNDEN AŞK-I İLAHİ

HASAN APAYDIN
İlahiyatçı-Osmanlıca Uzmanı

Aşk imiş her ne var alemde;
İlim kıl u kal imiş ancak.
FUZULİ

Dizelerini ilk defa duyduğum lise talebeliği yıllarımda bu dizelerin derinliğini kavrayamamış ve sıradan bir beyit olduğunu dünüşmüşüm. Yıllar sonra bu dizelerin önemini anlamış ve müteal aşkın ancak en güzel bu şekilde anlatabileceğini düşünmüştüm.

Bildiğimiz gibi Fuzuli, mecazi aşktan başlayıp ulvileşen bir aşkın, aşk-ı ilahinin yanış ve kavruluşunu en güzel bir biçimde ancak böyle anlatmıştır. Ayrıca onun:

Mende Mecnundan füzun aşıklık istidadı var;
Aşkı sadık menen Mecnunun ancak adı var.

Beyti de, gönlündeki aşkın derinliğini göstermektedir.

Aşk yolununun mümtaz şahsiyetlerinden biri de hepimizin bildiği ve sevdiği Yunus Emre’dir. Şiirlerinin ana konusu ilahi aşktır. Hayatının her alanında bunu yaşamış ve şiirlerinde bunu yaşatmıştır. Birkaç örnek vermek gerekirse:

Ben yürürüm yane yane, aşk boyadı beni kane;
Ne akılem ne divane, ger gör beni aşk neyledi.

Aşkın aldı beni benden, bana Seni gerek seni;
Ben yanarım dün ü günü, bana seni gerek seni.

Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa ne yokluğa yerinirim;
Aşkın ile avunurum, bana Seni gerek seni.

Müteal aşka ulaşmanın yolu “masiva” dediğimiz Allah dışındaki her şeyden gönlümüzü alıkoymak ve her şeyimizi Allah’a teslim ederek Tehvide ulaşmak olur.

Hüdayi Hazretleri bu gerçeği şu dizelerle ifade eder:

Neyleyim dünyayı
Bana Allah’ım gerek
Gerekmez masivayı
Bana Allah’ım gerek.

Huccet ul İslam ünvanının sahibi İmam ı Gazali hazretleri Elmünkızü Mined Dalal isimli eserinde bu gerçeği şöyle ifade eder:

“Diğer ilimleri tetkik ettikten sonra bütün gücümle sufilerin yoluna yöneldim ve yollarının ancak ilim ve amelde tamamlandığını anladım. Onların ilimlerinin gereği, nefsin geçit yollarını kesmek, onu kötü huylardan ve kötü sıfatlardan uzak tutmaktır. Ta ki kalp Allah’tan gayrı şeylerden arınsın ve O’nun zikriyle süslensin. Bende şu kanaat hasıl oldu ki: En büyük sufilerin elde etmek istediklerini, öğrenme ile değil de zevk, hal ve sıfatların değişmesi yoluyla idi. Ahiret mutluluğu için tek yolun takva ve nefsin heva ve hevesten men edilmesi kanaatı doğmuştur.”

Tarihimizde aşkın müteal boyutuna ulaşan yüce insanlardan pek çok vardır. Onlardan biri de Kuşadalı İbrahim Halveti’dir. Bir gün herhangi bir sebeple efendi hazretlerinin tekkesi yanmaya başlamıştır. Efendi hazretlerinin müritlerinden İzzet isimli bir mürit koşarak heyecan ve telaş içinde ne yapacağını bilemez ve üzüntülü bir hal içinde; efendi hazretleri de sakin sakin tekkenin yanışını seyretmektedir. Telaş içindeki müridine “oğlum İzzet telaşlanma masivadan şimdi kurtuldun.” der. Bu iman ve aşk derinliğini tadabilan insanlar Allah’tan başka bir şey istemezler. Son asrımızın dehası Bediüzzaman hazretleri bu gerçeği risalelerinde şöye dillendirmektedir.

Faniyim, fani olanı istemem.
Acizim, aciz olanı istemem.
Ruhumu Rahman’a teslim ettim,
Gayrısını istemem.

İsterim, fakat bir yari baki isterim
Zerreyim, fakat şemsi sermet isterim.
Hiç ender hiçim, bütün kainatı beraber isterim

Alemle alakalı arzularım var
Ebede kadar giden isteklerim var.
Cemali Baki’yi görmedikten sonra
Beni tatmin edecek hiçbir şeyi tanımıyorum.

Dizeleriyle gönlündeki engin imanı haykırmaktadır.

Bildiğimiz gibi İmam-ı Azam Ebu Hanife gelmiş geçmiş en büyük imamlardandır. Bunun için kendsine İmam-ı Azam denilmiştir. Bütün hayatını dini ilimlerin tahsiliyle geçirmiş, binlerce konuda ictihad yapmıştır. Hayatının son iki yılını tasavvufa ayırmış ve böyle yaşamıştır. En son şunu itiraf etmiştir: “Eğer son iki yıl olmasaydı helak olurdum.”

Kuşadalı İbrahim Melami de kendi hayatını anlatırken şöyle demektedir: “Ezcümle şunu anladım ki en büyük günah insanın kendi vücududur(varlığıdır) vücut, Allah ile kulun arasında bir perdedir. Vücut kokusu Allah kokusuna manidir. Bu fani vücudu terk etmek, Hakkın vücuduna fani olmak, zandan evhamdan, şirkten kurtulmak ancak ef’alden, sıfattan, vücuttan kurtulmakla mümkündür.

Fiillerin, Hakka ait olduğunu, sıfatlarla sıfatlananın O olduğunu, bütün vücutlarda mevcudun O olduğunu, insana ait bir nesnenin olmadığın zevk etmedikçe suretlerde ve suret ibadetlerden kurtulmanın mümkün olmayacağını anladım.”

Bu bilince ve aşka ulaşanın artık Allah tutan eli, gören gözü, işiten kulağı ve yürüyen ayağı olur. Böylece:

Acınının zirvesinde, Allah
Gücünü toplarken Ya Allah
Düşmana saldırırken Allah Allah Allah
Heyecanlandığında Allah ü Ekber
Bir işe başlarken Bismillah
Karar verirken Bi iznillah
Hayran olunca Maşallah
Kızdığımızda Fesübhnallah
Arzuladığımızda İnşallah
Özür dilerken Estağfirullah
Yemin ederken Vallah Billah
Üzüldüğünde La ilahe illallah
Her halükarda Elhamdülillah der

İslam’ın inşa ettiği bu dil, islami hayat tasavvurunun merkezinde Allah’ın yer alması ve aynı zamanda şirkten uzak durmak için gösterilen hassasiyetin bir ifadesidir. Dünya ve ahirette mutlu olmak isteyen biz Müslümanların da yapması gereken hayatımıza Allah’ı hakim kılmaya çalışmak ve bu uğurda gayret etmektir.

Selam hidayete erenlere olsun.

Yorum Ekle