Amasya İtimat

Yedi bin yıl önce Sonusa – Erbaa yöresinde insan yaşamı vardı…

Phanaroia, Bölgenin dünü hakkında yapılan derli toplu çalışmalar ve Kozlu bucağı Gümüşlük mevkisinde yapılan araştırmalar göstermektedir ki günümüzden yedi bin sene önce Sonusa – Erbaa yöresinde insan yaşamı vardı. Zira Gümüşlük adı verilen yerdeki Maden Ocağı o günkü insanlar tarafından işleniyordu. Burada mevkinin coğrafi ve fiziki tanımına gerek duymuyorum ancak yapılan C – 14 testleri sonucunda zaman olarak MÖ 4600 ile 5000 yıllarına ulaşıldığı belgelerde ve kayıtlarda yer alıyor.
Bu da gösteriyor ki, Strabon’un Phanaroia adıyla tarif ettiği bölgede hayat günümüzden yedi bin sene sekiz bin sene evvel ticari zirai belki siyasi anlamda epeyce gelişmişti. Çünkü maden ocağından çıkarılan madenin -bakırın ve altının sadece silah ve süs eşyası olarak kullanılması olası değil. Mutlaka günlük hayatın her safhasında madene ihtiyaç duyuluyordu. Kervanların yaz kış demeden yürüdüğü “Ulu Yol” dediğimiz yolun insanlık tarihine ışık tuttuğu ve tutacağı aşikar. “Ulu Yol” belki de yedi bin sene evvel Mezopotamya’dan başlıyor yine oraya dönüyordu; elbette ticaret kervanları için çeşitli yerleşim yerlerine ana yollar ve tali yollar bulunuyordu.
Bir bilgi olarak Arkeolog Ali Önder’in ifadesine yer vereyim. Diyor ki: “Strabon’un babası Erek’te Rahip idi.” Bu da gösteriyor ki Erek kenti 2250 sene evvelinde Sümerlerden kalan eski bir yerleşim yeriydi veya harabe olsa da eskiye dair emareler taşıyordu. Bölgenin tebdil olmasının en büyük nedeni tabii afetlerdir. Bu husus önemlidir.
Alaşımda kullanılan Kalay madeni Irak ülkesinden kervanlar yoluyla bölgeye ulaşıyordu.
Bu arada günümüzden 14 bin sene önce Bering Boğazı buzul çağından kalan buzlarla kaplıydı. Bilim insanı Camilla Townsend’e göre yeni dünya ile insanlığın tanışması Bering Boğazı vasıtasıyla gerçekleşiyor. Bugünkü Mexico kavmi boğazın buzla kaplı olduğu yıllarda Kuzeydoğu Asya ile Alaska arasında oluşan kara köprüsünü kullanarak Amerika kıtasına geçmeye başlıyor. Vardıklarında orada insan yaşadığını tespit ediyorlar. Zaman içinde kavimler geyikleri ve mamutları takip ede ede Amerika kıtasına geçiyorlar ve kıtada iskan oluyorlar.
Fakat uzun zaman geçiyor aradan. Buzullar çekiliyor. Kendilerine ait dilleri ve yaşam kaideleri oluşuyor. M.Ö. 3500 yılında Mexico’da küçük bir birim mısır tarımına yöneliyor. Mısır ve fasulye üretiyorlar.
Columbus Amerika’ya varınca bu iki ürünle tanışıyor veya İspanya’dan gidiş gelişler arttıkça mısır ve fasulye 16. yüzyılda Avrupa’ya getiriliyor. MÖ 3500 yıllarında bugünkü Irak ülkesinde Sümerler yazıyı icat ediyorlar. Buğday ve bezelye üretiyorlar. Yani her şey görüldüğü gibi değil. Dünyada her ne olduysa kanımca son BİN yılda oldu. Hadi yazımın ana konusunu da dikkate alarak diyeyim ki dünyada aydınlanma devri yazının icadına dayanıyor.
O halde Herek yerleşim yerindeki “Gümüşlük maden yatağı” bize neyi ispat ediyor?
Cevabım şudur: İnsanoğlunun bilinmeyen yaşam kavgasına ayna tutuyor. Birdenbire her şeyi kesin ve kati olarak tespit ve ispat etmek mümkün değildir.
Aynı Irak ülkesinde Nuh peygamberin yaşam hikayesi de ayrı bir husustur. Kaç Bin Sene evvel gemi inşa ettiği henüz bilinmiyor. Burada keserek konunun aslına döneyim.
Sonusa nahiyesinin bugünkü adı Uluköy’dür. Bu ismin kaynağı tam da içinden geçen bahsettiğim “Ulu Yol”dur.
Derler ki “medeniyetler de insanlar gibidir; doğar, büyür, gelişir ve sona erer.”
Fakat belki dönem dönem şehirler imar bakımından zayıf kaldığı gibi dönem dönem de yükselmiş olabilirler. Belki sosyal olaylar, doğal gelişmeler ve afetler şehirlerin yıkılmasına sebep teşkil etmiş olabilir; bir müddet sonra yeniden imar edilmeleri de muhtemel. Sonusa şehrini ve Erbaa ovasındaki şehirleri veya yerleşim yerlerini bu şekilde değerlendirmek mümkün duruyor. Zira Erek, Herek veya Irak adının -kelimesinin buralardan geçen ve bir süre konaklayan Sümerlere ait bir sözcük olduğunu ifade edenler de var!
Maden yatağı insanlık tarihinde Anadolu’da ilk sayılabilir. Mezopotamya ile yoğun ticari ilişkiler içinde olunduğu da bir hakikat. Ayrıca Erbaa şehrinin bir km güneyinde bulunan Horoztepe höyüğü bölge için önem arz ediyor.
Sonusa şehrinin bölgedeki yeri ve konumu bu gerçekler çerçevesinde değerlendirilebilse iyi olur. Yerleşimin 16. yüzyıl sonlarından itibaren imar açısından geriye düştüğü gerçeği yadsınamaz.
1455 yılındaki tahrirde Sonusa’da bir camii ve bir mescit bulunduğu kayıtlardan anlaşılıyor. 1530’da altı mahalle, iki camii ve iki medrese ile bir hamam tahrirde yer alıyor. Bu ikinci Camii ve medrese 2. Bayezıd’ın Kapu Ağası Hüseyin Ağa tarafından inşa edilmiştir.
1520 yılından sonra Lala Sinan Paşa tarafından inşa edildiği ifade edilen ve günümüzde ayakta duran Sinan Paşa Hamamı Sonusa kazası için tarihi bakımdan önemlidir. Lala Sinan Paşa kimdir? Aynı dönemde adı Sinan olan birçok vezir ve ümeradan söz etmek hiç de abartı olmaz. Sinan Paşa Hamamı’nın banisi Lala Sinan Paşa’nın Sivas’ta, Afyon’da, Tire’de ve Kütahya’da çeşitli eserler bıraktığı Vakfiyesi’nden anlaşılıyor.
Sonusa’daki hamam da Sonusa’ya atfettiği kıymeti ortaya çıkarıyor.
Sinan Paşa kendisini tanıtırken vakfiyede, şehit Mehmet oğlu şeklinde ifade düşüyor. Vezir veya komutan olduğunu aşikar etmiyor da namını “emir’ül ümara olarak vasıflandırıyor. İhtimal ki Kaptan-ı Derya iken Kanuni zamanında Sivas Eyaleti’ne Beylerbeyi olarak gönderiliyor.
Emirü’l umera Sinan Paşa hakkında araştırma yaptım ama nereye kaydettim veya dönüp imha mı ettim; kesin bir şey söylemem mümkün değil. Bu nedenle burada kısaca hakkında bilgi vermek istesem de şu an itibariyle mümkün görünmüyor.
Demirel’in dediği gibi:
Mümkünü gayri mümkün, gayri mümkünü mümkün kılmak mümkün değildir.
Enver Seyhan

Yorum Ekle