Amasya İtimat

RAHMET AYI RAMAZAN VE KÂİNATIN EFENDİSİ

Hz. Peygamber Efendimiz üç aylara kavuşunca sevinir, Ramazan ayını hasretle beklerdi. Ramazanı karşılamak için bir iki gün öncesinden oruç tutmayı doğru bulmazdı. Hasretle beklediği Ramazana nihayet kavuşunca bu sevincini şöyle ifade ederdi: 1.“Ramazan ayı geldiğinde cennet kapıları ardına kadar açılır; cehennem kapıları kapanır; şeytanlar zincire vurulur (zararsız hale getirilir).” 2.“Cennetin sekiz kapısı vardır. Bunlardan birinin adı Reyyân’dır. O kapıdan sadece oruçlular girecektir. Oruçluların sonuncusu da içeri girince Reyyân Kapısı kapanacak. Bu kapıdan girenlere bir içecek ikram edilecek; onu içen bir daha susuzluk çekmeyecek.” Sevgili Efendimiz bu müjdeleri, orucun ihlâs ve samimiyetle tutulması için söylerdi. Cenâb-ı Hakk’ın katına sunulacak bu kıymetli ibadetin, yüz ağartacak mükemmellikte olmasını isterdi.
Sevgili Peygamberimiz sahur vaktine ayrı bir değer verirdi: “Aman sahura kalkmayı ihmâl etmeyin; zira sahur yemeği mübarek bir gıdadır.” “Sahur yemeği bereketlidir, mutlaka yiyin, bir yudum suyla bile olsa sahur yapın! Zira Allah (c.c.) ve melekleri sahur yapanları rahmete gark eder.” derdi. Efendimiz (a.s.) sahur yemeğine çok önem verirdi. Zira sahur vakti, seher vaktidir. İlâhî rahmet ve bereketin sağanak sağanak yağdığı zamandır. Allah aşkıyla yanan salih gönüllerin ibadet, dua ve zikirle ilmek ilmek işlediği, rahmet ve bereketle dolu zaman dilimidir. O’nun ümmeti olan bizler de hiç değilse bu mübarek Ramazan ayı boyunca bu kıymetli vakitten istifade etmeye çalışmalıyız. Rabbimizin emrini yerine getirmek ve rızasına talip olmak için sahura kalkan Mü’minler lisanı halleriyle sanki şöyle derler: “ Ya Rab! Beni, rızanı icab ettirecek işlerde istihdam ettiğin için sana hamdolsun! Ben, seni seven, emrine değer veren, rızana gönül verenlerdenim. Beni bundan mahrum etme!”
Rabbimiz (c.c.), kulunun kendine bağlılığını ve saygısını görmekten hoşnut olur. İftar vakti kulun o aciz hali de bu bağlılığın ve saygının en güzel tezahürlerinden biridir. İftar vakti girince Efendimiz, iftar vakti girer girmez, beklemeden orucu açmanın gerektiğine, bu tatlı telaşın Allah Teâlâ’yı memnun edeceğine işaret buyurur ve bunu, dinî hayatı canlı tutmanın bir tezahürü kabul ederdi. İftarı geç yapmanın bir nevi kayıtsızlık ve gevşeklik olduğuna işaret ederek şöyle buyururdu: “Bir an önce iftar etmek için gayret gösterdikleri müddetçe, ümmetim hayır ve bereketten ayrılmamış olur.” İftar sırasında yapılan duanın kabul edileceğini ifade buyuranEfendimiz, iftara başlamadan önce dua ederdi. Dualarından biri şöyleydi: “Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttum. Senin verdiğin rızıkla orucumu açıyorum.” Bizler de iftar sofrasında beklerken bu şuurda olmalıyız ki Rabbimizi memnun edebilelim.
Ramazan-ı Şerifin gelmesiyle birlikte Allah Rasulü (a.s.) nafile namazlarına ziyade olarak mutlaka Teravih namazını kılardı/kıldırırdı. Ramazan ayının çıkmasına üç gün kala bir teravih daha kıldırdı. Fakat teravih namazının farz olabileceğini düşünerek bir daha da kıldırmadı. Herkesin evinde kılmasını tavsiye buyurdu. Teravih namazlarının, camide cemaatle kılınması âdeti Hz. Ömer devrinde başlamıştır. Bu namazı cemaatle kılmak sünnettir. Fakat teravih namazını camilerimizde cemaatle kılamasakta evimizde eşimiz ve çocuklarımızla kılarak evimizi mescit edinebiliriz. Her Müslümana bilmesi farz olan ilmihal bilgisine sahip olmak için özellikle Diyanet İşleri Başkanlığımızın İlmihal kitaplarını okuyarak bu inziva halini fırsata çevirebiliriz. Bu salgından kurtulmamız için Rabbimize niyazda bulunabiliriz.
Rahmet, bereket ve feyizle dolu bu manevi ibadet mevsiminde Efendimiz Kur’ân-ı Kerim’i daha çok okurdu. Cebrâil (a.s.) ramazan ayı boyunca her gece Efendimizin yanına gelir, karşılıklı olarak birbirlerine Kur’ân okurlar ve böylece o güne kadar gelen ayetleri bir daha gözden geçirmek suretiyle kontrol ederlerdi. Bu olay Efendimiz(a.s)’ın vefat etiği senenin Ramazanında iki defa gerçekleşmişti. Efendimiz buyururlar ki: “Ramazan’da tutulan oruç ile okunan Kur’ân-ı Kerim kıyamette insana şefaat eder.”
Rahmet ayının veda günleri yaklaşınca, Efendimizin ibadetlerinde bir artış görülürdü. Zira “Bin aydan daha hayırlı” Kadir Gecesi’nin ramazanın son on gününde, özellikle 25, 27 ve 29. gecelerde bulunması ihtimali, onu bu geceyi kaçırmamaya sevk ederdi. Şöyle buyururdu: “Her kim Kadir Gecesi’nde bu gecenin büyüklüğünü kabul ederek ve sevabını Allah’tan bekleyerek namaz kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır”. Ramazanın son on gününde Resûl-i Ekrem (sallâllâhu aleyhi ve sellem) Mescid-i Nebevî’de îtikâfa çekilirdi. Bizler de şuanda maalesef ki bu salgın illeti sebebiyle camilerde buluşamasak da itikâf niyetiyle evlerimizde bu güzel sünneti yerine getirebiliriz. İbadetle, duayla, Kur’an’la meşgul olarak ubudiyyetin hazzını tadabiliriz.
Cenabı Allah bizlere; Rasulüne layık ümmet olabilmeyi nasib eylesin.
Bu ele geçmez fırsat olan zaman dilimlerini iyi değerlendirebilmeyi nasib eylesin.
Oruçlarımızı, namazlarımızı, mukabelelerimizi ve yaptığımız duaları kabul eylesin.
Bu Rahmet Ayında yapacağımız salih ameller hürmetine bağışlanmış olarak bayrama kavuşmayı bizlere nasib eylesin.
Rabbimiz; memleketimizi, milletimizi ve tüm İslâm Alemini musibetlerden, belalardan ve altından kalkamayacağımız ağır imtihanlardan muhafaza eylesin.
Emanetçilerin en hayırlısı olan Allah’a emanet olun…
Yunus GÜLEÇ
Taşova İlçe Müftüsü V.

Yorum Ekle