Amasya İtimat

BİR ÇEVRE MESELESİ – DESTEK ÇAYI VADİSİ…

Kısa Taşova tatilimde nasip oldu, Destek Çayı Vadisi’ni gezip görme imkânına kavuştum. Taşova’nın üç büyük vadi ve akarsu yatağı ile beslendiğini biliyorum. Meseleye vadinin konumu ve akarsu yatağının uzunluğu açısından bakıyorum. Umarım, hafızam beni yanıltmasın.
Taşova’nın en büyük akarsuyu birkaç ana damarın da birleşmesiyle güçlenip kuvvetlenen Strabon’un İris Nehri yani Tozanlı Çayı; bizim bildiğimiz adıyla Yeşilırmak. Akaçladığı vadiye Yeşilırmak Vadisi diyorum. İkincisi ise, Andıran’a kadar uzanan ve kısıtlı bir bölgede kendisini hissettiren Kelkit Vadisi. Kelkit Vadisi tam manasıyla Taşova sınırları dahilinde olmasa da olduğu günden beri Taşova’nın doğu yakasına bereket ekiyor.
Bir üçüncü vadi ise Akdağ’dan yola çıkarak yaklaşık kırk kilometrelik bir vadiyi akaçlayarak Çılkıdır’dan Yeşilırmak’a karışan Destek Çayı ve beslediği vadidir. Üzerinde, Akdağ’ın Canik Dağları ile ayrıştığı yahut buluştuğu yerde, Çanakçı’da bir sulama barajı mevcuttur. Akdağ’ın üç kolundan gelen derelerle beslenmekte ve akaçladığı vadiye hayat sunmaktadır; asırlar boyu sunduğu gibi…
Adını aldığı Destek köyü ise uzun süre bölgenin Nahiye merkezi olarak idari yapıda yer almış, daha sonra belediye vasfına kavuşmuştur. Ancak, idari kanunlarda yapılan son değişiklikle, nüfusunun kâfi gelmemesi nedeniyle diğer benzer belediyelerle beraber köy statüsüne bağlanmıştır.
Gelelim çevre meselesi tarafıyla da bağlı olarak Destek Çayı Vadisi’nin durumuna!
Şöyle dersem zülfü yâre dokunmuş olur muyum? Vadi eski günlerini arıyor, hatta derde, yaraya, cerahate neşter atacak cerrahı dört gözle bekliyor. Öyle ki eski günlerinin ihtişamını, görüntüsünü, varlığını sunmak için var gücüyle direniyor; insanlara, doğa tahripçilerine, şuursuz yapılan her şeye karşı…
Irmak yatağında su kalmamış. Bu netice acı, zehir gibi acı bir netice. Yöre insanının deyimiyle, kara su gözlerinin, ırmak kenarlarından çıkan kara su pınarlarının toplanarak ırmak yatağına can verdiğini gözlemledim. Oysa Destek Çayı vadinin can damarıdır. Neredeyse Taşova sınırları içinde sulama amaçlı kullanılan ve en verimli toprakları sulayan bir ırmaktır. Canik Dağları’ndan gelen derelerin ve akaçladığı mesafe kısa olan kendine benzer çayların gelip karıştığı Destek Çayı, Taşova’nın iki büyük köyünün de arazilerini sulamaktadır.
Vadiyi sessiz, ıssız ve sakin gördüm. Sanki yeşile doymuş da inadına sararmış, kurumuş ağaçlar, bakımı yapılmamış bağlar, bahçeler, ırmak yatağına atılan çöpler, ev atıkları, inşaat atıkları…
Mesela bizim köy ile Yayladibi / Halamaz ve Destek arasındaki yolda, Destek Çayı üstündeki köprüde öyle olumsuz, can yakıcı, iç acıtıcı şeyler gördüm ki…
Köprüden aşağı, hemen köprünün dibine mobilya, koltuk, elektrik süpürgesi gibi bir ev için neler gerekiyorsa, onların eskisini, çöpünü, artığını atmışlar. Görüntü öyle kötü, öyle çirkin, öyle berbat ki tarifi imkânsız…
Hani içler acısı derler ya, ha işte öyle…

Irmak yatağı boyunca inşaat atıklarına, evsel atıklara rastlamak mümkün. En acı olan da plastik şişeler. İçinde ne olduğu belli olmayan ağzı bağlı çuvallar… Belli ki çöp, evsel atık, çocuk ve yetişkin bezi, pörsümüş yatak yünü, eskicinin kabul etmediği bilumum eşya…
Irmak yatağına atılan bütün atıkların, atılma gayesi açık. Atan tarafından şöyle düşünülüyor. Bir gün sel gelecek, ırmak çoğalacak ve alıp götürecek?
Ama nereye götürecek?
Ne çöpü atanın, ne atık ve çöpün, ne çayın ve yatağının ne de eskiden olduğu gibi köpürerek, coşkun ve taşkın haliyle, dahası ani bir baskınla önünde, kıyında, yatağında ne varsa alıp götüren, silip süpüren ve geride sadece zarar ve ziyan bırakan muhtemel selin bu soruya cevapları yok!
Destek Çayı elbette vadinin hayat kaynağı idi. Zira vadinin su ihtiyacını büsbütün karşılıyordu. Yaz aylarında dahi yatağında üç beş ağızlık su bulmak mümkündü. Eskiden insanlar bile hiç tereddütsüz su içebilirdi. Gördüm ve şahit oldum ki bugün asla!
Çünkü ilaçlama var, su zehirli olabilir… Çünkü çöp ve atıkların atılması dolayısıyla suya insan sağlığını tehdit eden şeyler bulaşabilir… Çünkü su insanlar tarafından direkt olarak kirletilmiş olabilir… Çünkü suya köy kanalizasyon borusu bağlı olabilir… Çünkü suya ölmüş hayvan atılabilir…
Bundan otuz sene önce yukarıda saydıklarımın hiçbiri geçerli değildi. Hiç olmazsa ırmağın kıyılarında kara su çıkıyordu. Köylerin de içme suyu temini işin içine girince ve bu işler bilinçsizce yapılınca her şey birbirine girdi. Bireysel ve bencil davranışlar ölümcül tehlikeler doğurmaya başladı.
Bakım, onarım, tanzim, düzenleme, yenileme, temiz tutma, kirletme meselesine gelince…
Köylerde eski insan gücü yok. Göç nedeniyle veya evini, barkını, köyünü terk etmeyen insanların yaşlanarak terk-i dünya eylemelerinden ötürü nüfus oranı düşük. İş görme, çalışma kapasitesi yeterli insanlar gittikçe azalıyor. Gerçi köylü ölene kadar toprağını, tarlasını bırakmıyor, her halükarda işliyor, ekip dikiyor. Mahsulün tarladaki, bahçedeki, ağaçtaki hal ve durumu, varlığı, görünümü madden olmasa bile manen köylünün umudunu, halini, hayalini, keyfini ziyadeleştiriyor.
Özellikle çevre konusunda kâfi derecede şuur ve bilinç oluşmuş değil… Çevre ve tabiat bilincinin menfi gelişmesinde birkaç tane sayılabilir neden var; nedenlerin sayılıp dökülmesi ise mevcut durumda çözüm değil.
Çevre bilincinin oluşup yerleşmesi uzun bir zaman alacağa benziyor. Bu itibarla, öncelikle ve ivedilikle kanuni ve idari tedbirlerin alınması şart.
Gördüğüm ve şahit olduğum başka bir sorun da sevgi, saygı ve hak olgusunun tamamen yok olmuş olması…
Köylerde evler bahçe içinde ve haliyle bahçeler ekilip dikiliyor. Yaz aylarında, hem gurbetten köye dönüş yaşanıyor, köy kalabalıklaşıyor hem de ekilip dikilen bahçelerin sulama meselesi kendini gösteriyor. İçme ve kullanma suyunun, sulama amaçlı kullanılmaya başlanmasıyla beraber, köyün kalabalık da olmasından mütevellit içme ve kullanma suyu kesintileri başlıyor.
Dediğim gibi, sevgi, saygı ve hak mefhumunun gönüllerden silinmiş olması, kişi hak ve hürriyetinin asla göz önünde bulundurulmaması, gücün ve paranın işlerlik göstermesi yahut meydanın boş bulunması durumlarında kimsenin empati yapmadığı gün yüzüne çıkıyor. Sadece dilde kalan; din, müslüman, hacı hoca söylemleri de hayatın anlamlandırılmasında, saygının çoğalmasında, sevginin paylaşılmasında, hak ve hukukun hayatın içinde bir nebze rol ve yol almasında aciz ve yalnız kalıyor.
Selam dua sevgi ve muhabbetle!
Enver SEYHAN
16 Eylül 2018Yeşilyurt (Sepetlioba köyünden vadinin görünümü (1980)

Yorum Ekle