Amasya İtimat

YORUMLARA CEVAP

YORUMLARA CEVAP
Ömer CELEP
“Neler oluyor Ak-Parti’de” başlıklı yazımıza bazı insanlar isimsiz mesnetsiz, sadece oluşturulmuş iftira dolu söylentileri mesnet göstererek bir takım yaftalamalar içine girmişler.
Masum söylemlerle olayı doğrulamaya çalışmakta oldukları görülüyor. Olayın aslı şudur. Herkese açık seçik ilan ediyorum. Bir daha kimse iftiraları malzeme yapmak suretiyle günaha girmesin.
İdari bir tasarrufla bir çalışanın iş akdini feshettik. O personel de iş akdinin feshinden sonra kendisine taciz iddiasında bulundu.
Kaymakamlık soruşturma yaptı ve böyle bir olayın vuku bulmadığı gerekçesiyle dosyayı ortadan kaldırdı. Karşı taraf C. Savcılığına şikayette bulundu ve C. Savcılığı takipsizlik kararı verdi. Karşı taraf C. Savcılığının takipsizlik kararına Bir üst Ağır Ceza Mahkemesine itiraz etti. Mahkeme bu itirazı reddetti. Dava kesinleşince ben de karşı taraf hakkında manevi tazminat davası açtım ve mahkeme şu an devam ediyor.
Olay bundan ibaret…
Bu olayı doğruymuş gibi malzeme yapanları da Allah’a havale ediyorum.
Anlattıkların işin hukuki boyutu bu… Bir de manevi boyutu var. Ban iftiradan bulunanları Allah’a havale ettim ve yanlış yaptım belki ama beddua ettim. Bana göre o beddua tuttu ve o kişinin akıbeti olayı takip edenler bilir malum… Perişan oldu…
Bu olayı malzeme yapanları da Allah’a havale ediyorum. Olayı en iyi bilenler orada çalışan personeldir ve hatta karşı tarafın şahitlerinin kim olduğunu ve mahkemede verdiği ifadeleri buradan açıklarsam, iftirayı malzeme yapanlar da birer müfteri olduklarını anlarlar.
Ayrıntısına girmeye gerek yok. Eğer ben iddia edildiği gibi bir suç işlemişsem Allah bana sorar ve sorsun. Eğer işlememişsem iftirada bulunanların belasını verdiği gibi onu malzeme yapanların “belasını da versin” demek istemiyorum. Çünkü onları; çaresiz olduğu için iftira çaresini malzeme yapan zavallılar olarak görüyorum.
Bir başka yorum da; öğretmenliğimi yargılayan zavallılar! Neymiş “benim öğrencimmiş benden bir şey öğrenmemiş…”
Bunu küstahça bir ifade görüyorum. Benim öğretmenliğini yaptığım hiçbir öğrenci böyle bir ifade kullanamaz. Kullanırsa yalan söylemiş hatta iftira atmış olur. Binlerce öğrenci okuttum. Öğretmenliğimin ve yaptığım idareci ve bütün işlerimin her harfinin ve hatta nefesinin hesabını zerrelerine kadar vermeye hazırım. İsterse jürisi düşmanım olsun.
Yapılan yorumları anlıyorum. Değişik isimler altında yapılan yorumların hepsini iki ya da üç zavallı tarafından yapıldığını tahmin ediyorum. Onlara cevap verme ihtiyacı da duymuyorum. Onlarla tartışırsam değer vermiş durumuna düşerim ki onlara bu payeyi vermem. Ancak şunu belirteyim. Hakarete aşağılamaya ve tezyif etmeye yönelik ifadelerin tümünü en sade ve en iyimser ifadeyle Allah’a havale ediyorum. Kelime ambarımda onlar için söyleyecek çok sözcüğün olduğunun bilinmesini isterim.
Bir önemli konu da; yazıda kullandığım “…H. Fevzi” ismini adını soyadını verdikleri bir kişi üzerine yıkmaları… Aslında o kişiye karşı bir hakaret işlediklerini düşünüyorum. Ben hiç kimsenin açık kimliğini verememişken (bilsem verirdim), yorum yaptığını zannedenlerin belirgin bir kişiyi sözlerin karşısına koymaları son derece yanlıştır.
Bir önemli konu da; benim 20 bin TL. manevi tazminata mahkum olduğumdur ve tek kelimeyle yalandır. Aslında bu ifadeyi kullanan kişi “kim”liğini belirtiyor ama ben buradan açıklamayacağım. Çünkü onun “kim” olduğunu biliyorum.
Değerli okuyucular… Yazıda da belirttim. Esasında kişiler hakkında yazmak benim prensibim değildir. Bu yazı ile maksadım şu idi. Ülkenin ya da toplumun yönetimine talip olanların kılavuzluğuna “yamuk”ların sızmaya çalıştığına işaret etmek ve göreve talip olanları uyarmaktı. Ama ne hikmetse okuyuculardan bazı önyargılılar olayı başka taraflara ve kişilere kanalize ederek şahsımıza olan kin ve nefretlerini yaymaya ve karşımızda bir “taraf oluşturma” fırsatçılığına girmekteler. Bunlar çirkin şeyler. Eleştiriler yapıcı yol gösterici olmalıdır.
Bilenler konuşmazsa konuşma işini bilmeyenler yapmış olur ki toplum yanlışla yaşamaya itilir. Bildiğine bilgisine birikimine güvenen herkes konuşsun, herkes yazsın ama içinde iftira olmasın. Söylediklerinin tamamı değilse bile içinde doğruları olabilir. Sözler içindeki doğruları alalım, doğru olmadığını düşündüklerimizi ise söz içindeki “galat” görüp ayıklayalım. Eğer pilav yemek mistersek bir çuval pirinçte “taş var” deyip, çuvalı imha etmeyeceğiz, taşı ayıklayacağız. Ya da pilav yemekten vazgeçeceğiz.
Yine de iftiracılar hariç kaba kelime kullananları yanlış algılarına bağlıyorum ve hoş olmasa bile hoş görme temayülünde olduğumu ifade gereği duyuyorum.

Yorum Ekle

CEVAPLA

Yorumunuzu giriniz.
Lütfen isminizi giriniz.