Amasya İtimat

SUYU ve HAVAYI KESMEYELİM

Gazetemizin yazarlarından Sn. Naci Konyar’ın yazısını okudum.


 


Hikaye gayet hoş. Anlatım, her zamanki gibi itina ile seçilmiş cümlelerle okuyanın anlayabileceği netlikte..


 


Halkımızın, sosyo ekonomik ve siyasi olumsuzluklar karşısındaki vurdum duymaz davranışının en güzel ifadesi yazıda kendini bulmuş.


 


Toplum özgür bireylerini oluşturamazsa tepkisiz, vurdum duymaz,niteliksiz insan yığınlarına dönüşür.


 


Toplum niteliksiz hale kendisi gelmez. Getirilir.


 


Bu sosyal olgunun görünen ve görünmeyen aktörleri vardır.


 


Siyasetci ideoloji temelinde oligarşik yapılanmaya  dönüşürken, aydınlar, din adamları ve kanaat önderleri ifade ve uygulamalarla toplumu egemenlerin istediği çizgiye yönlendirirler.


 


Muhaliflerin sindirilmesinde konumlarına uygun egemen güçlere maddi manevi olarak yardımcı olurlar. Yapılan oligarşik grupların dayanışmasıdır.


 


Çıkarları ortaktır. Pastanın büyük payını siyasetci, din adamları ve egemen sermeye alırken planın uygulanmasında kullanılan muavin ve komiler kırıntılarla yetinirler.


 


İslamın ilk dönemlerinde Hz. Osman ın halifeliğinde ekonomi ve bürokrasi uygulamalarına şiddetle muhalefet eden ve halifeye huzurunda yaptıklarının yanlış olduğunu haykıran ses Ebu Zer’in sesidir.


 


 Ebu Zer bu karşı duruşunu sürgün cezasıyla ödemiş, peygamberin hırkasıyla yaşamış ve Rebze’de sürgünde ölmüştür.


 


İktidar sahiplerinin bırakın toplumsal muhalefete bireysel tepkiye bile tahammülü yoktur. Sunni müslüman toplumları, Muaviye tarafından saltanata dönüştürülüp iktidarın meşruiyeti için kullanan Emevi hanedanı ve daha sonraki saltanat sahiplerinin tebası olmuşlardır.


 


Yüzyıllardır sünni İslam anlayışı, devleti, devlet başkanını, ulemayı ve orduyu tabulaştırmış onlara mutlak itaatı görev bilen toplum oluşturmuştur.


 


İtaat etmeyenler İmamı Ebu Hanife gibi zindanlarda can vermişlerdir.


 


En iyisini büyüklerimiz bilir ve yapar, kaderci yaklaşımı, sosyal yaşamın baş aktörü insanı eli kolu bağlı hale getirmiştir.


 


Sünni İslam anlayışı statiktir. Aktif  hale gelmesi için  Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi (onun özelliklerinin zerresine sahip) insana seküler yaşama dair uygulamalarda geleneksel din inancı anlayışını gerekçe göstererek kısıtlamalar getirmişlerdir. Bu anlayış ve dayatmalar insanı doğmalar ve hurafeler karşısında çaresiz bırakmıştır. Bu çaresizlik terk edilmelidirler..


 


Bu olur mu derseniz, olmaz derim. Çünkü;


 


Ülkemizdeki müslümanlar kapitalist sistemle ortak yaşamda uzlaşmışlardır.


 


Şia toplumu Kerbela olayıyla sorgulayıcı ve muhalif olmuştur. ”Hergün aşure, her yer Kerbela’ ‘anlayışı şia din anlayışında olanları akdif kılmıştır. Şia  İmamlarının  İslamı seküler hayatın  düzenlenmesinde ve yönetilmesinde Kur’an-ı her şeyiyle referans almaları, din dışı yönetim anlayışı ve uygulamalarıyla uzlaşamamışlardır.


 


Seküler yaşama dair dini anlayış ve  idealler şia toplumunu hareketli kılmıştır.


 


Sunni toplumlarda maalesef geleneksel anlayış insanları neme lazımcı yapmış, bireylerin topluma, toplumun bireylere karşı ödevleri unutulmuştur.


 


Bireysel  çıkarlar,  liberalleşen inanç tarzı ve yaşam biçimi tepkisiz insan yığınlarını oluşturmuştur.


 


  Sayın Konyar’ın yazısının son bölümünde Türkiye’de son günlerde yaşanan siyasi ve sosyal olaylar anlatılan hikayeyle ilişkilendirilip okuyucuya hangi tarafta olduğu soruluyor.


 


 Herkesin ne tarafta olduklarını bilemem .


 


Ama… Ben nerede olduğumun farkındayım.


 


Halkımıza rağmen;


 


İnanç ve düşünce özgürlüğünü kısıtlayan ya da yasaklayanların,


 


Asıl görevlerini bırakıp darbe planları yapanların,


 


 Faili meçhul cinayet işleyenlerin,


 


Bu cinayetleri müslümanların üzerine bırakıp rant sağlayanların,


 


Laikliği yaşam biçimi haline getirip dindarları baskı altında tutanların,


 


İrtica bahanesiyle başörtüsüne uzatılan ellerin sahiplerinin,


 


Bağımsız ama taraflı yargının ve yargıçların,


 


Dini istismar eden siyasilerin, din adamlarının,


 


Darbelerin alt yapısını oluşturan ve darbecilere destek verip alkışlayan sözde aydın ve entellerin,


 


Kendilerini elit sananların,


 


Sözde Atatürkçülerin, halkımızı Türk, Kürt ve alevi sünni gibi bölenlerin,


 


Ergenekon soruşturmaları sanıklarının, (suçluluğuna hüküm verilenlerin)


 


Millet iradesini hiçe sayıp darbeler yapan, muhtıralar veren, andıçlar yayınlayan kurumların, yanında değilim. Cuntacıların, darbecilerin tabi.


Çeşme sahibi olduklarını sanan ve bırakın bir yudum suyu, hava dahi vermeseler yanlarında değilim.


 


Halkımıza ve onun iradesinin dışında hiçbir kişi ve kurumun  kutsiyeti yoktur.


 


Kutsalların olduğu her yerde dokunulmazlar vardır.


 


Gelin tabulaştırmayalım.İkonlarımızı yaratmayalım.


 


Biliyorsunuz ikonlaşanların ya heykelleri ya da resimleri yapılır.


 


 Tabulaştırdıklarımızın esiri oluruz yoksa.


 


 Allah’ın bize verdiği özgür irademizi kullanalım.


 


Halkın yanında hak la beraber olalım.


 


Sonuçta tepki vermeyen insanlarımıza suyu da havayı da verelim,derim.


 


Sn .Naci Bey umut kesilmez.


 


Kim bilir. Hikayedeki Hiristiyan ve Yahudiler’e benzeriz inşallah.

Yorum Ekle

CEVAPLA

Yorumunuzu giriniz.
Lütfen isminizi giriniz.