ÖZ EL(L)EŞTİRME…
Şair Orhan Veli Zonguldak’ı ve maden işçisini anlattığı şiirinin son üç dizesinde madencinin yazgısını ne güzel ifade ediyor:
Siyah akar Zonguldak’ın deresi
Yüz karası değil, kömür karası
Böyle kazanılır ekmek parası…
Bir tsunami ya da teknolojinin fennin yetersiz kaldığı bir deprem karşısında aciz kalmayı anlayabiliriz ama 301 vatandaşımızın ölümüne sebep olan, insanlarımızı acı içinde bırakan maden faciasını 1800 lü yıllarda yaşanmış maden kazalarını örnek göstererek mazeret aramayı anlayamıyoruz. Çünkü 21.yy da yaşıyoruz ve kırk yıldır Almanya, Fransa, İngiltere de maden faciasında bizim yaşadığımız felaketler yaşanmıyor. Onlar (İLO) Dünya Çalışma Örgütü’ne üye olmuşlar. Maden de insan gibi çalışmanın iş güvenliğinin, iş sağlığının sağlandığı kararlara uymaya imza atmışlar, işçilerine alın terinin karşılığını vermişler.
Biz ülke olarak İLO’ ya imza atmamışız. Çünkü Avrupa’nın işçisine verdiği parayı verirsek madende maliyet yükselir patronlar İstanbul’un göbeğine gökdelenler dikemezler. Ayrıca İLO kriterlerinde üretim için her şey mubah anlayışı yok. İş yerlerinde işçiler için sığınma barınakları (yaşam odası) yapma zorunluluğu var. Denetim var. Bilimin ağırlıklı kullanıldığı kurallar geçerli. İLO çalışma örgütü kriterlerinde maden ocakları denetimine mangal partisi yapmaya müfettiş göndermezler. Medeni ülkelerde işçi ücretleri insana verilen kıymet ölçüsündedir.
Çalışma hayatını düzenleyen yasalar bizde yok değil. Yasa var, yönetmelik var ama uygulanmıyor. Muhalefetin verdiği önerge iktidarın çoğunluk oylarıyla kabul görmüyor. Kurallar uygulanmayınca başımıza bu felaketler geliyor.
Almanya’da otuz yılda hiç maden kazası olmamış. Çünkü çalışma hayatı kurallarına uyuluyor. Çalışanlar işlerini ciddiye alıyorlar. Yaşama hakkına insana değer veriliyor. Taşerona emanet ettiğin işçinin hakkını savunacak sendikanın üyelerini patron tayin ederse orada işçi haklarını gözetmek mümkün müdür?
Gaz ölçen aletin yok, yaşam odan yok, gaz masken küflenmiş bozuk, şairin dediği gibi böyle bir gecenin seherinden hayır umabilir misiniz? Felaketlerden sonra da “Kazaya rıza, kadere teslimiyet İslam’ın şiarındandır.” Diyerek sorumluluktan sıyrılacaksınız.
Eski İstanbul evlerinin ön cephesine dua mahiyetinde “Allah korusun” anlamına gelen “Ya Hafız” levhası asılırmış. Keçeci zade Fuat Paşa İstanbul’u ziyarete gelen Avrupalı bir yabancı diplomat meslektaşını gezdirirken evlerde bol miktarda gördüğü “Ya Hafız” yazısının ne anlama geldiğini sorunca:
Ekselans! Bunlar Osmanlı sigorta şirketlerinin amblemleridir der.
Kazaya rıza, kadere teslimiyet bizim kadim manevi kültürümüzdür. Ancak aynı kültür önce deveni sağlam kazığa bağlamanı sonra tevekkül etmeni tavsiye ediyor.
Soma’da yaşanan katliam gibi maden faciasının sorumlusunun özelleştirme olduğu fikri toplumda yaygın bir kanaattir. Evet, özel sektör karı düşünür kardan başka bir amacın olmadığı yerde insan unsuru göz ardı edilmiştir. İkinci plandadır.
Görülmüştür ki devletin elini çektiği her yerde felaketler yaşanmıştır, yaşanmaktadır. Kamunun amacı kar değildir. İşçi güvenliği ve sağlığı önceliklidir.
Beş yıl öncesinde alışveriş merkezine borcunu ödemede güçlük çeken Soma Madeni patronunun gazetelere düşen İstanbul’a ikinci gökdeleni yaptıracağı haberi gariban maden işçilerinin nasıl sömürüldüklerinin resmidir.
Yer altı madenciliği devlet eliyle yapılmalıdır. Özelleştirmeye son verilip devletçiliğe dönülmelidir.
“Biz her gün diri diri mezara giriyoruz, dışarı çıkınca Allah’a şükrediyoruz.” “Çizmelerimi çıkarayım, sedye kirlenmesin” diyen işçinin ölürken bile dünyayı incitmemeyi düşünen yoksul zarafeti, edep süsü, terbiye nakışı sözlerini duyup ta ağlamayan mı kaldı.
İnsan hayatı söz konusu ise hele bu insanlar bir avuç kömür için ömürlerini veriyorlarsa buradaki kusur ve ihmaller cezasız kalmamalıdır.
Rabbim böyle acıları bir daha yaşatmasın. Milletimizin başı sağ olsun…