Amasya İtimat

“NEŞE BİR HAFTA, HÜZÜN BİR ÖMÜR SÜRER”

Epir kralı Pirus, M.Ö ki yıllarda büyük kayıplar pahasına Roma ordularını yendikten sonra “Tanrım demiş, bir daha bana böyle zafer verme”  Ve Pirus iki yıl sonra Roma orduları karşısında yenik düşüp, bozguna uğramıştır.

O günden bu yana, büyük kayıplar pahasına elde edilen ve kazanan tarafı da yıpratıp bitiren zaferlere “PİRUS ZAFERİ” adı verilir.

24 Haziran 2018’de sandıklara gittik.  Oyumuzu kullandık. Bir seçim yaptık. Millet iradesi, Cumhur ittifakına yarıdan fazla teveccüh gösterdi. Hepimizin bildiği gibi iktidar her rejimde vardır ancak muhalefet demokratik rejimlerin olmazsa olmazıdır. Millet iradesinin az bir farkla tecelli bulduğu bir seçim sonrası yapılan taşkınlık gösterilerini ben yukarda anlattığım Pirus zaferine benzetiyorum. Neyin zaferi kutlanıyor. Hepimizi idare edecek insanları seçiyoruz. Savaş yapmıyoruz. Karşınızda sizin kadar oy almış muhalefet var. Silah atmalar havai fişekler komşunuzun, arkadaşlarınızın siyasi iradesi bu kadar kıymetsiz mi sizler için.

Bu hafta sonu bir AKP li dostun cenazesine gittik. Bir CHP li dostun düğününe gittik. Düğünlere cenazelere gidiyoruz sevinçleri acıları paylaşıyoruz. Bizleri oraya götüren sebep düğün ya da cenaze evinin siyasi kimliği değil bizlerde biriktirmiş olduğu dostluktur.

Eleştireceğimiz bir başka üzüntü sebebimiz İçişleri bakanı Soylu’nun Ana muhalefet partisi CHP yöneticilerinin şehit cenazelerinde protokole alınmaması, çelenklerinin kabul edilmemesi yönünde valilere talimat verdiği yönündeki televizyon ekranlarından duyduğumuz haberdir.

Milletin bekası deniyor, Yavuz Sultan Selim’in Osmanlı torunları olan bizlere bırakmış olduğu vasiyet niteliğindeki dörtlüğü bizim İçişleri bakanımız hiç okumadı mı acaba?…

Milletimde ihtilaf ü tefrika endişesi

Hatta kuşe-i kabrimde bi-karar eyler beni

İttihad etmek iken a’daya karşı çaremiz

İttihad etmezse millet dağdar eyler beni

Ada- düşmanlar, ittihat-birlik, ihtilaf- uyuşmazlık, tefrika- ayrılık, dağdar- yaralı

İttihat CHP’lileri şehit cenazelerine almamakla sağlanabilir mi? CHP’ li bir şehidin cenazesine AKP’ liler gelmemeli denebilir mi?

İncelikle, zarafetle gönül kırmadan söyleyeceklerimizi söyleyelim. Milletin temel değerleriyle barışık, mesuliyet hissi taşıyan, ülke sorunlarına bigâne kalmamış, beyni ve yüreği Türkiye’nin iyiliği ve gelişmesi için çalışan her yurttaş yanlış gördüğü uygulamaları milletiyle paylaşmalıdır.

Allah’ın iç gözü daha iyi görsün diye dış gözünü kapadığı gerçek ve sahici münevver Cemil Meriç milletimizle bu paylaşımı yapacak aydının vasfı ve misyonu şunlar olmalıdır diyor:

“Aydın olmak için önce insan olmak lazım. İnsan mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz konuşur. Aydın kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydın’ı yapan uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs. Karanlıkları devirmek ve aydınlık bir çağın kapılarını açmak için en mükemmel silah kalem. Sözle ve yazıyla kazanılmayacak savaş yok.”

Enerjimizi sorunları çözmeye harcıyoruz, suçluyu bulmaya değil ne kötü adamdan ziyade ne kötü iş deme gayretindeyiz. Failden çok fiil tenkit konumuz. İnsanlığı yaşatmak şairlerin haykırışına bağlıdır. Mehmet Emin Yurdakul’un şiirindeki gibi:

Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et

Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet

Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.

Bir ülkede demokrasinin güvencesi çeşitli görünüşteki aydınların özgürce kendilerini ifade edebilmeleridir.

İnsan demek çatışma kavga demek değildir. Eşref-i mahlûkattır insan. Boğuşarak gerçekleri yakalayamayız. Küçük menfaatler adına yaralayıp, yaralanarak gitmek yolunu tercih ettiğimiz için yıllardır hak etmeyi tasarladığımız yere ulaşamıyoruz. Bölünerek ittihat sağlanabilir mi?…

Yazımızın başlığı Cezayirlilere ait bir atasözü. Bize üzüntü veren şeyler unutulmuyor. Demokrasiye lazım olan davalardan birinin kadim kültürümüzden gelen aklı selim, hoşgörü iklimine göç etmek olduğunu ne zaman anlayacağız.

Ne fazla üzülmeye, ne de fazla sevinmeye gerek var. Kaderimizin senaryosunu yazanın iradesine tabiyiz. Tek huzur kapısı o güzel iki mısrada gizli.

Mevlam görelim neyler

Neylerse güzel eyler

Arapça bilmiyorum ama “El hayru fi ma vaka” nın ne manaya geldiğini bilenlerden ve inananlardanım.

Yazımızı Cemil Meriç üstadın bir soruya verdiği cevabı kılavuz yaparak bitirelim:

“Bir çağın vicdanı olmak isterdim, bir çağın daha doğrusu bir ülkenin, idrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak isterdim.

Muhteşem bir maziyi, daha muhteşem bir istikbale bağlayarak köprü olmak isterdim, kelimeden, sevgiden bir köprü…”

Yorum Ekle