Amasya İtimat

NE OLACAK ÜLKEMİZİN HALİ…

 

NE OLACAK ÜLKEMİZİN HALİ…

Herkesin görevini layıkıyla yaptığı bir ülke…

“Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse Mikelanjelo’nun resim yaptığı, Bethoven’in beste yaptığı veya Şekspir’in şiir yazdığı gibi süpürsün. O kadar güzel süpürsün ki gökteki ve yerdeki herkes durup “Burada dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyor” desin.”

Gazetelerimiz görevlerini tam yapabilsinler, Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Bakanlarımız, Emniyet amirlerimiz, Savcılarımız, Hakimlerimiz, Müteahhitlerimiz(milletine küfür eden hariç) İşçilerimiz Köylülerimiz ve aklımıza gelmeyen kim varsa görevlerini bütün sadeliği ve samimiyetiyle öyle bir yapsınlar ki bizler bu ülkede dünyanın en güzel ve şanslı insanları yaşıyor diyelim.

Ve de herkes kendi işini yapsın sadece…

Geçmişte yaşanan bir olayı hatırlıyoruz; 1963’de belediye başkanı seçildiği İzmir’e büyük hizmetler yapan, asfalt Osman lakaplı Osman Kibar, belediye başkanlığı sırasında sıkıyönetimden bir davet alır. Konu şehrin et ihtiyacının nasıl karşılanacağıdır. Ciddiyetle hazırlanmış raporlar, grafikler, peş peşe açıklanırken, Kibar hiç oralı değildir. Kafası karışmış gibi hareketler yapar. Konuyla hiç ilgilenmediğini hissettirir.

Komutan dayanamaz. Osman Bey, sempozyumu dinlemiyor musunuz? Sizi meşgul eden bir şey mi var diye sorar. Kibar, “Evet komutanım Kıbrıs’a harekât yaparsak F-16 ları mı, F-84 leri mi kullansak diye düşünüyorum. Bir türlü karar veremedim.” Deyince “Canım o bizim işimiz. Sen hiç kafanı yorma” cevabını alır. Tabii fırsatı kaçırmaz, taşı gediğine koyar. “Paşam, bu et meselesi de bizim işimiz !” karşılıklı kahkahalar patlar. Sıkıyönetim ve belediye arasında bir sorun latifeyle tatlıya bağlanır.

Günümüz Türkiye’sin de meseleleri tatlı dille çözen, umur görmüş insanlarımızı mumla arıyoruz.

Anayasamız basının hür ve sansür edilemeyeceğini söylerken ülke idarecilerinin anayasanın bu ilkesini görmezden gelerek hoşlarına gitmeyen televizyon haberlerinin alt yazılarına müdahalede bulunarak televizyon editörlüğüne soyunmaları demokrasi geleneğine uygun bir davranış değildir.

Bu nedenle de dünya basın özgürlüğü indeksinde 180 ülke arasında 154 üncü sırada hak ettiğimiz yeri alıyoruz. Ülke gündemine bakarsanız ülke ekonomisi en kırılgan 5 ülkenin birinci sırasında, yolsuzluk ve rüşvet iddiaları, internet yasakları, İspanya Başbakanının ziyaretinde yaşanan gazeteci azarlanışı, İl Emniyet Müdürlerinin tayin furyası,5 bin polise yapılan operasyonlar, savcı ve yargıç tayinleri, paralel devlet şikâyetleri, Güney Doğuda özerklik ilan ediliş beyanları…

Bunaldık arkadaş, ne olur bizleri gerçek gündemimizle baş başa bırakın artık. İşsizler sizden iş bekliyor, fakirler ekmek bekliyor, mazlumlar adalet, mağdurlar hak bekliyor. Bizler fazla bir şey beklemiyoruz aslında. Bizim mutluluklarımız sizinkine benzemiyor. Bizim insanımızın sevinç anları; koyunun doğurması, buğdayların onması, ambara konması, un öğütülmesi, ekmek yapıp yenmesi, çocukların doğmaları, sünnetleri, askerlikleri, evlenmeleri…

Evet Anadolu insanımızın büyük çoğunluğunun bir çark gibi dönüp duran mutlulukları bu anlardır.

Gündemi yoğun ve değişken olan bir ülkenin yönetiminde olan ahenksizlik kurumlarında olan sıkıntı halkına da yansımaktadır. Ülke idaresindeki sıkıntıların çaresi sandıktır. Mahalli seçimlere az bir zaman kaldı. Seçmenin akıllı olduğunu yaşayarak en çok bilen iktidardaki partidir. İktidarın 12 yıldır doğrularını anlayan bu halk yanlışlarını da değerlendirecektir.

Aşçıların hatasını maydanoz örter

Terzinin hatasını ütü örter

Doktorun hatasını toprak örter

Siyasilerin de hatasını seçmen örter…

“Sahi ne olacak bu ülkenin hali” karamsarlığı yüce Atatürk’ün yurt gezisinde bürokratlara yönelttiği bir soruda cevabını bulur. Atatürk yanında ki bürokratlara “Memleketin kurtuluşu nasıl olur?” sorusunu yönelttiğinde, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel şu yanıtı veriyor.

–         Kurtarıcı aramaktan kurtulduğunda…

Yani her bireyin her kurumun kendi alanında görevini en iyi şekilde yaptığı, günlük siyasete boğulmadan okuldan, fabrikaya, hastaneden devlet dairelerine kadar her yerde mal ve hizmet üreten, küçük politikalar üretmeyen bir anlayışın egemen olduğu bir devlet ve devlet düzeni…

Yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla gerçek mücadele… Ve daha çok özgürlük.

Anadolu’da evlerimizde çok konuşan çocuklarımız için gözdağı verirken “Çok konuşma, dilini keserim senin” uyarısını hani mümkün olsa da konuşanları değil, adaletsizlik, haksızlık, yolsuzluk ve rüşvet karşısında susan dillerin hiçbir şeye yaramadıkları için kesip atabilsek.

Eflatun doğru söylemiş, haklı çıkacak gibi. “Devlet, servet ve şehvet hastalıkları hariç bir gün bütün dertlerin devası bulunacaktır.”

İnşallah diyelim…

 

Yorum Ekle

CEVAPLA

Yorumunuzu giriniz.
Lütfen isminizi giriniz.