Amasya İtimat

Mehmet Akif’in Annesi: EMİNE ŞERİFE HANIM

Mehmet Akif’in Annesi
EMİNE ŞERİFE HANIM
(1836 – 1926)
Mehmet Akif’i okurken ucundan kıyısından Amasya’ya ulaşan bir bağın varlığını hissettim; hissiyat olarak değil hakiki manada bu bağı müşahede ettim. Elimdeki kitabı ikinci defa ama bu kerre her cümlenin altını kalınca çizerek okumaya başladım. Daha evvelden böyle bir bağın varlığını görememiş ve tespit edememiş olmak da cehlimin tezahürüdür. Bu itibarla kapsamlı olması babında, önemli bulduğum baskıdan henüz çıkmış bir Mehmet Akif kitabı daha ısmarladım. Bu ısmarladığım kitap elime geçti. Biraz karıştırınca anladım ki çok nadir bir kitap. Derler ya; “üzerinde yılların yorgunluğu var!” Yazarının ifadesiyle yıllarca toplanmış ve muhafaza edilmiş bilgilerin hülasası gibi.
Tarihi ve milli şahsiyetlerin hal tercümelerini okumayı, hayat hikayelerini araştırmayı ve incelemeyi seviyorum. Mehmet Akif’i şimdiye kadar bu gözle, bu hissiyatla okumadığımı ve incelemediğimi itiraf etmeliyim. Her işte, her hadisede bir hayır vardır; ayrıca olayın görünmeyen ama gün olup bir türlü tecelli eden, nasip sathına giren yüzünü ve yönünü görmek de gerekiyor.
Akif’in Amasya ile olan bağını Mithat Cemal Kuntay’ın ifadesiyle aktarmak istiyorum:
“Emine Şerife Hanım’ın Buharalı olan babası Buhara’dan hacca giderken Amasya’da ölmüştü. Sonraları Maliye Nazırı ve Sadrazam olan Şirvani Rüştü Efendi, o tarihte Amasya’da Evkaf Müdürü idi. Acizi daima himaye eden … bu merhametli adam Emine Şerife Hanım’ı da vaktiyle evine almıştı. İstanbul’a geldiği zaman da konağında biriyle evlendirmişti.”
Mithat Cemal cümleyi şu şekilde tamamlıyor:
“Emine Şerife Hanım’ın bir müddet sonra kocası ölüyor ve Tahir Efendi ile evleniyor.”
Akif’in çok yakın dostu M. Cemal Kuntay’ın sözlerinden anlaşıldığına göre, babasının vefatından sonra Akif’in annesi Emine Şerife Hanım, Sadrazam Şirvanizade Mehmet Rüştü Paşa tarafından himaye edilip korunup kollanıyor. Paşa o sıralarda henüz Sadaret makamında değil fakat Amasya’da Evkaf Müdürü olarak vazife görüyor. Emine Şerife Hanım, evlenme çağına erdiğinde ailesinden Şirvanizade Derviş Efendi ile evlendiriyor.
Şirvanizade Mehmet Rüştü Paşa 1873 – 1874 yıllarında 10 ay süre ile Sadaret makamında kaldı. Kısa ömrüne rağmen Osmanlı Devleti’nin son döneminde diğer bazı nazırlıklarda ve valiliklerde bulundu. Hasetten ve iftiradan ötürü sürgün yedi. 1874 yılında Taif’te vefat etti. Mezarı Abdullah bin Abbas’ın mezarı civarındadır. Karahummadan öldüğüne kanaat getirenler olduğu gibi kilercisi tarafından zehirlendiğine hükmedenler de vardır.
Mehmet Akif’in bizzat kendi ifadesine göre, Hekim Hacı Baba adlı şahıs Buhara’dan yola çıkıp Anadolu’ya geliyor ve Boyabat’ta yerleşip burada evleniyor. Hekim Hacı Baba daha sonra karısıyla birlikte Boyabat’tan ayrılarak Tokat’a gelip yerleşiyor. Bu ailenin kızı olan Akif’in anneannesi, sinn-i izdivaca erince, Tokat’ta yerleşik olan Buharalı Tacir Mehmet Efendi’ye varıyor. Akif’in annesi Emine Şerife Hanım, bu izdivaçtan Tokat’ta dünyaya geliyor.
Yazımın başında konu ettiğim gibi Emine Şerife Hanım’ın babası Hac yolculuğu için geldiği Amasya’da vefat etmişti. Bu sırada Amasya Evkaf Müdürü olan, acizlerin, yoksulların ve garip gurebanın hamisi Şirvanizade Mehmet Rüştü Paşa, Emine Şerife Hanım’ı himayesine almıştı ve ailesinden Derviş Efendi ile evlenmelerine vesile olmuştu.
O devirde Mehmet Rüştü Paşa, İstanbul’da yüksek makamlarda vazife görüyor. Emine Şerife Hanım, Paşa’nın akrabası olan kocası Derviş Efendi ile Amasya’da yaşamaya başladıkları yıllarda belki de Paşa’nın da vesile olmasıyla İstanbul’a taşınmaya karar veriyorlar ve İstanbul’da, Sarıgüzel’de bir ev satın alarak buraya yerleşiyorlar. Tarif edildiği üzere “bu ev yedi sekiz odalı, bahçeli, büyükçe bir bina imiş.”
Emine Şerife Hanım’ın ilk izdivacından iki oğlu ve bir kızı dünyaya geliyor. Kocası Şirvanizade Derviş Efendi’nin vefatından önce bu iki oğlu vefat ediyorlar. Kocasının ölümüyle genç yaşta dul kalan, iki oğlunu kaybeden Şerife Hanım, zor şartlarda ve tahammül gerektiren kara günlerde Sarıgüzel’deki evlerinde kızı ile birlikte hayatını idame ettirmeye başlıyor. Ancak yetim kaldığı senelerden beri kendisini himaye eden Mehmet Rüştü Paşa’nın bu en zor zamanında üzerinden elini çektiğini düşünmüyorum.
Ömer Rıza Doğrul, Emine Şerife Hanım’ın karekter ve kişiliği için şunları yazmıştır:
“Tam manasıyla İslam Türk kadınıydı. Sağlam bünyeli, sağlam seciyeli, anlayışlı, tecrübeli ve derin görüşlü bir kadındı. İtikadı bütün bir müslümandı. Beş vakit namazını ihmal etmez, ibadetlerinden haz duyar, itikatlarını yaşar, iyilik etmekten, iyilik etmek için koşmaktan bahtiyarlık duyardı. İnce, hisli ve yüksek ruhlu bir kadındı.”
Mehmet Akif ise ebeveyni için şunları söylemiştir:
“Annem çok abit ve zahit bir kadındı. Babam da öyle. Her ikisinin de dini salabetleri vardı. İbadetin vecdini, zevkini, heyecanını tatmışlardı.”
Akif’in babası Tahir Efendi, Hacı Feyzullah Efendi’nin müritlerinden olup annesinin tarikatla intisabı yoktur. Akif’e tarikatla alakalı olarak pederinin bir telkini olmamıştır.
Emine Şerife Hanım, hac vazifesini görmeyi çok fazla istediği için Akif, validesini 1910 yılı Hac mevsiminde hacca yollamıştır.
Mehmet Akif ölümünden dört beş ay kadar evvel Nevzat Ayas’a verdiği mülakatta şöyle diyor:
“Annem Emine Şerife Hanım on sene önce öldü. Doksan yaşına yakın muammer oldu. Onun babası Buharalı Tacir Mehmet Efendi’dir. Anasının adını hatırlamıyorum.”
Emine Şerife Hanım belirtildiği gibi 90 yaşlarında vefat etmiş ve Küplüce Camii civarındaki mezarlığa defnedilmiştir. Bugün mezarı belli midir? Henüz bu hususta bir kayıttan, bir bilgiden söz edemiyorum.
İfade ettiğim gibi iki oğlunun ve kocasının vefatından sonra kızıyla Sarıgüzel’deki evlerinde ikamet etmeyi sürdüren Şerife Hanım’a Müderris Tahir Efendi talip oluyor ve evleniyorlar. O sırada İpekli Tahir Efendi 45 yaşlarındadır. Akif’in doğumu 1290 H. yılda Fatih’te Sarıgüzel’deki bu evde, evliliği ise Tophane-i Amire veznedarı Mehmet Emin Bey’in kızı İsmet Hanım’la Hırka-i Şerif’te “Veznedar Konağı diye maruf konak yavrusunda” gerçekleşiyor.
Kendi beyanına göre Akif memuriyeti dolayısıyla Arnavutluk’ta bulunduğu sırada, el’an Kosova hudutlarında olan babasının doğduğu, dedesi Nurettin Ağa’nın da İmam sıfatıyla vazife aldığı İpek kazası Suşisa köyünü ziyaret ediyor. Eşref Edib’in ifadesine göre Ziraat ve Baytar Yüksek Okulu’nu bitirmesini takiben bir seyahati ve ziyareti daha var.
Mehmet Akif’in şu sözünü hassaten önemli ve kayda değer buluyorum:
“Kendimi milletimin huzurunda gördüğüm günden beri, sanattan ziyade cemiyeti düşünmek istedim. Ne ona yar olabildim ne de
buna.”
Gerçekten ömrünün ilerleyen zamanlarında
sıkıntılara maruz kalan yahut bırakılan Mehmet Akif kimdi? Seveni sevmeyeni kendisi hakkında ne demişti? Muharrir ve münevverlerin lisanıyla o hakikaten mümtaz bir şahsiyetti. Hakkında söylenenler kulak vermeye değer.
Mithat Cemal Kuntay:
“Ben bu Mehmet Akif’i sevdim.”
“Bu Akif hayatımın 33 senesidir. Bu 33 senede bir tek defa bayağı olmadı. Onun içyüzüne baktığım vakit, gökyüzüne, denize bakar gibi ferahlardım.”
Sezai Karakoç:
“Edebiyatımızdaki yeri, şiirinin özellikleri göz önünde tutulursa, hemen hemen tektir.”
Hasan Basri Çantay:
“Akif Türk inkılabının temel taşlarındandır. O yalnız yapıtlarıyla değil bütün varlığıyla inkılabın hizmetkarı oldu.”
Sabiha Sertel:
“Üniversite gençliği şair Mehmet Akif Bey’in mezarını yaptırmak… kararını vermiş. Gençliğin şaire karşı gösterdiği bu minnet ve saygı, değişen bir zihniyeti gösteriyor.”
Peyami Safa:
“Namık Kemal’in siyasi ahlakını ve hürriyet idealini Mehmed Akif’in içtimai ahlakı ve fazilet aşkı tamamlıyordu.”
*
Notlar:
Mehmet Akif’i anlatmak için yazılmış piyasada o kadar çok kitap var ki! Fakat Mehmet Akif kitaplarının kapsamlı olması gerekmektedir. Onun kişiliği, onun hususi hayatı, onun ailesi, onun talebeliği, memurluğu, seyahatleri, vekilliği, en başta şairliği ve Türkiye’den Mısır’a göçme sebepleri, geri dönüşü ve nedenleri gibi konular en ince ayrıntısına kadar ele alınmak zorundadır.
Kanaatim odur ki İstiklal Marşı şairine büyük haksızlık yapılmıştır. Mehmet Akif anma günlerinde gereği gibi tanıtılamamıştır, ailesi hakkında geniş ve kafi bilgi verilememiştir.
Akif ömrünün son yıllarını zor şartlar altında geçirmiştir. Ölmüş ama devlet töreni düzenlenmemiştir. Bugün dahi çocukları ve torunları hakkında çok az şey bilinmektedir.
Akif’in 1873 yılının Aralık ayında başlayan dünya hayatı 1936 yılının Aralık ayında sona ermiştir. Peygamber Efendimiz gibi dünyada 63 sene kalmıştır.
Refikası İsmet Hanım, kızları Cemile, Feride, Suadi ve oğulları Emin ve Tahir’dir. Emin’in hayatı romanlara konu olacak kadar acıdır; sonu da öyledir.
Emine Şerife Hanım Tahir Efendi ile evlendikten sonra ilk kocasından olan kızı vefat etti. Oğulları, Derviş Efendi ve kızının ölümüyle büyük sarsıntı geçirdiği muhakkak. Sabır yüklü ve tahammülkar olduğu da aşikar. Vefat eden çocuklarının adına, yaşına ulaşmak belki bilgi noksanlığından mümkün olmadı.
Mehmet Akif spora düşkündü. Güreş tutardı, ata binerdi ve yüzerdi. Fransızca dilini kendi gayretiyle öğrenmişti. Kızkardeşinin adı Nuriye idi. Safahat’taki “Selma” adlı şiiri 4 yaşında ölen Nuriye’nin bu kızını anlatmaktadır.
Yeri midir, bilmiyorum ama A. Behramoğlu’nun şu sözünü yazmak istedim:
“Akif’in Seyfi Baba, Hasta ve Küfe gibi şiirleri olmasaydı, Nazım Hikmet olmazdı.”
Enver Seyhan

Yorum Ekle