Amasya İtimat

KUR’ANIN MEHCURİYETİ

HASAN APAYDIN-ULUKÖY

RAMAZANDA OKUNAN MUKABELELER VE HATİMLERE RAĞMEN KUR’ANIN MEHCURİYETİ
Dünya üzerinde en çok okunan kitap tartışmasız olarak Kur’an-ı Kerimdir. Buna rağmen dünya üzerinde en çok anlaşılmayan kitap yine Kur’an-ı Kerimdir. Bu gerçeklik müslümanların en büyük problemidir. Bu mesele müslümanlar tarafından detaylıca incelenip çözümler bulunmadıkça islam alemi huzura ve refaha kavuşamayacaktır. Müslümanların durumu tabiri caizse elinde ilaç olduğu halde onu içmeyip sabah-akşam durmadan onun prospektüsünü okuyan hastaya ya da bal kavanozunu camından yalayan ahmak insana benzemektedir.
Kur’an-ı Kerim ayakları yerde bir kitap, başı ise arşı alâda olan bir hitaptır. Arşı alâdan peygamberin kalbine inzal olunan ilahi kelama hitap denir. Kitap ise ilahi kelamın yeryüzü maddesi olan kağıtlara yazılmış halidir. Yani her şeyin olduğu gibi Kur’anın da bir bedeni bir de ruhu vardır. Kitap Kur’anın bedeni hitap ise ruhudur. Cahil ve tembel olanlar kitaba talip olup onun bedenini yüceltip kutsarken onu anlamaya çalışanlar ise hitaba talip olup onu anlayıp yaşamaya ve hayata aktarmaya çalışanlardır. Kur’anı yüzünden okuyup sonra öperek duvara asmak kolay olanıdır. O’nu anlayıp yaşayarak hayata katmaya çalışmak ise çok çaba ve fedakarlık gerektiren bir durumdur. Kur’an-ı Kerim bazılarınca sadece cenazelerde okunan ölüler kitabına dönüştürülmüş olup hayattan dışlanmıştır. Oysa Kur’an-ı Kerim insana yol gösteren hayat kitabıdır. Bu gerçeği en veciz bir şekilde milli şairimiz olan Mehmet Akif Ersoy şöyle ifade etmiştir.
İnmemiştir hele Kur’an şunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için.
Furkan suresi 30. ayette belirtildiğine göre  ahiret gününde peygamberimiz Allah’a hitaben “Ya Rabbi, Benim kavmim bu Kur’anı mehcur bıraktı” diye Müslümanları şikayet edecektir. Mehcuriyet demek bir şeyden mahrum olmayı değil, yanı başında olduğu halde onu anlamamayı, ona sırt dönmeyi ve onu hayata taşımamayı yani ondan faydalanmamayı ifade eder. Bu durum Cuma suresinde anlatıldığı gibi Yahudilerin durumuna benzer. Ayette Yahudiler için “Tevratla yükümlü tutulup da onun hakkını vermeyenlerin durumu, koca koca kitaplar taşıyan merkebin durumuna benzer.’’ tasviri harika bir benzetmedir. Kur’an-ı Kerim Hz Alinin deyimiyle canlıdır. O’nu hayatına aktarmaya çalışanlar yürüyen Kur’an olurlar. Bilindiği gibi Sıffin savaşında Hz. Alinin askerleri tam galip gelecekken Muaviyenin komutanı Amr bin As askerlerine emir vererek Kur’an sayfalarını mızraklarının ucuna taktırarak karşı tarafa aramızda Kur’an şahit olsun diyerek Kur’anı kendi çıkarları için kullanmaya çalıştıkları zaman Hz. Ali askerlerine bu tuzağa inanmayın durmayın ben canlı ve yürüyen Kur’anım dediği halde askerler biz Kur’ana karşı savaşamayız diyerek bu komuta uymayıp ayak oyunlarıyla kazanılmakta olan savaş kaybedilmiştir. Ayrıca yine bilindiği gibi Hz. Aişeye peygamberin ahlakını soran kişiye verdiği cevap “Siz Kur’an okumuyor musunuz, O’nun ahlakı Kur’andı.” şeklinde olmuştur.
Yine Müslümanlar gayret edip ayetlerin asıl maksadını anlamaya çalışmayarak işin kolayına kaçmışlardır. Mesela Gaşiye suresi 17-20. Ayetlerde “Onlar devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bakmazlar mı?” şeklindeki muhteşem ayetlerin maksadını anlamaya çalışmayıp tabiri caizse öküzün trene baktığı gibi deveye, dağlara, yere ve göğe sadece gözleriyle bakmışlar ve bir türlü ayetlerin maksadını anlamaya çalışmamışlardır. Ayetteki deveye bakmaktan maksat hayvan bilimi zooloji, gökyüzüne bakmaktan maksat gökyüzü bilimi astronomi, yeryüzüne bakmaktan maksat ise yeryüzü bilimi jeolojidir. Kur’anı milyarlarca okuyan Müslümanlardan en iyi zoologlar, en iyi jeologlar ve en iyi gökbilimciler çıkmalıydı. Ama maalesef sınıfta kalıyoruz. Son deprem bize gösterdi ki Müslümanlar yeryüzünü iyi okuyamamıştır. Bize göre putperest dediğimiz Japonlar yeryüzünü bizden iyi okumuş ve depreme göre binalarını yaparak en az zayiat yaşamaktadırlar.
Sözün özü şuurlu Müslüman tabi ki Kur’anı okuyacak ama daha önemlisi onu anlamaya çalışacak, en önemlisi ise onun maksadını anlayıp hayata taşımaya çalışacaktır. Tabi ki bu zordur ve emekle yürek ister. Aksi takdirde Ramazanlarda ve sair zamanlarda Kur’anı maksadına uygun olmayarak binlerce kez okusak da sadra şifa olmayacaktır. Müslüman aleminin durumu apaçık ortada durarak bunu ispat ediyor. Ne zaman Kur’anı mehcur olmaktan çıkarır ve Allah’ın dediği şekilde okursak önümüz açılacak ve sadra şifa olacaktır. Karar sizin.

Yorum Ekle