Amasya İtimat

KUR’AN-I KERİM-İ OKUMA VE DİNLEME ŞEKİLLERİ ÜZERİNE

HASAN APAYDIN-ULUKÖY

Kur’an kelime olarak ‘’toplamak, okumak, bir araya getirmek’ ’gibi anlamlara gelen “karae” kökünden türetilmiştir. Arap dili kaynaklarına göre ilahi Kitap’a bu adı verilmesi, hem okuyuşa konu olduğundan hem de emirler, yasaklar, müjdeler, uyarılar ve nihayet ayetler ve sureleri bünyesinde toplamış olduğundan bu isim verilmiştir. Yine Allah’ın insanoğluna ilk hitabı olan “oku” anlamına gelen “ikra” kelimesi de bu köktendir. Kerim ise bildiğimiz gibi cömert anlamına gelir.
Kur’an-ı Kerim Allah’ın insanoğluna tenezzül buyurduğu son ikramıdır. Gönderiliş amacı yeryüzünün halifesi kıldığı insanoğluna hidayet rehberliğidir. Akıl ve iradeyle donattığı insanoğluna dünya ve ahiret hayatını mamur etmesi için lütfettiği, hayatın her alanına müdahil olan ilahi mesajlar manzumesidir. Yoksa birilerinin zannettiği gibi hayatın dışında olan, anlamaya ve yaşamaya ihtiyacı olmayan bilinçsiz bir şekilde sabah–akşam seslendirilerek bonuslar kazanılan sevap toplama kitabı değildir. Dünyada sizin hayatınıza dokunmayan, devamlı okuduğu halde günlük hayatında O’nun dediklerinin hep tersini yapan insanlara ahiret aleminde bir yararı olmayacaktır.
Kur’an-ı Kerim-i okuyan insanları üç şekilde sıralayabiliriz. Birincisi: Kulağa hoş gelen, ruhu okşayan, kalbi yumuşatan bir nağme gibi arada bir mevlitlerde, cenazelerde, kandillerde okunup daha sonra duvara asılan bir kitap.
İkincisi: Bundan 1400 sene önce Hz Muhammed’e inmiş, bugün bizimle ilgisi olmayan, peygamberlerin hayatlarından kesitler sunan bir tarih kitabı, bir kıssalar kitabı gibi görerek okumak.
Üçüncüsü ise; ayet ve sureleri okurken sanki bu ayet ve sureler bugün kendisi için nazil olmuş da okuyormuş gibi heyecan duyarak okumak, Kur’anın içinde bulunan emir ve yasaklardan kendini sorumlu hissetmektir ki: işte doğru olanı bu olup o zaman sadra şifa olup dünya ve ahiret hayatımızı mamur ederek iki cihan saadetini yaşatır.
Kur’an-ı Kerim-i dinleme şekillerini de üç şekilde yapabiliriz. Birincisi: Sanki Resulü Ekrem nübüvvet kürsüsüne çıkmış ve insanlık alemine Kur’an ayetlerini tebliğ ederken dinliyormuş gibi dinlemek.
İkincisi: Sanki Cebrail’in Hz. Muhammed’le buluşup O’na ayetleri tebliğ ettiğine şahitlik ediyormuş gibi dinlemek.
Üçüncüsü ise: Sanki arşı alada Cenabı Allah’ın doğrudan Resulü Ekrem’e vahyine şahitlik ediyormuş gibi dinlemek.
Sözün özü olarak söylemek gerekirse bu yazdıklarımız tabi ki doğru olan ama zor olanıdır. Biz bunları yapamayız, öyle olamayız diyerek işin içinden çıkmaya çalışmak doğru bir yaklaşım değildir. Aklımız ve gücümüz nispetinde doğru olanı yapmaya çalışmak görevimizdir. Şunu unutmayalım: Niyet hayır olursa akıbet hayır olur.

Yorum Ekle