On yıl sonra geriye dönüp baktığımızda Kılıçdaroğlu’nun siyasi profili hakkındaki çıkarımlarımın süreç içinde doğrulandığını görmekteyiz. Bu arada Kılıçdaroğlu siyasi kariyerini geliştirdi ve öncelikle liderlik diyetiyle borçlu olduğu Önder Sav’dan, sonrasında kendisi gibi yükselen yıldız Emine Ülker Tarhan’dan, en sonunda da siyasi muhaliflerinden Muharrem İnce’den kurtularak, yerini sağlamlaştırdı.
Kılıçdaroğlu’nun siyasi profilini, CHP’nin başına geldiği ilk zamanlarda yazmıştım. O günlerde Kılıçdaroğlu, CHP’ye oy veren tabanın tüm izlerini taşıyan melez bir liderdi. Mavi gömleği ile sosyal demokrat görüntüler veriyor, başörtüsüne bir metrelik bez diyerek Kemalistlerin gönlünü hoş tutuyor, kasketiyle Ecevitçileri selamlıyor, vurgulamaktan imtina etse de mezhepsel kimliği ile Alevilerle otantik bağ kuruyor, koltuk altında taşıdığı dosyalarla siyasetin savcılığına soyunuyor ve yoksulların haklarını koruyan bir kahraman edasıyla yeni CHP’den bahsediyordu.
Uzun bir bürokrasi geçmişinden sonra CHP’nin başına getirildiğinde yaklaşık on yıllık siyasetçiydi. Baykal sonrası CHP’de parti içi fraksiyonlar oldukça güçlüydü. Zaten 2010’ların CHP’si sol Kemalist çizgideki bölünmeleri aşa aşa geldiğinden içinde birbirinden farklı partileri barındırmaktaydı. Her birleşme ile yeni bir fraksiyonu oluşan CHP’de hiçbir grup diğerini pasifize edecek kadar da güçlü durumda değildi. En büyük şansı bürokrasiden geldiğinden fraksiyonların herhangi birine dahil olmamasıydı. Ancak bundan daha önemlisi diğerini yok edemeyecek olan her fraksiyonun ileri gelenlerinin Kılıçdaroğlu’nu yönetebileceğini, olmazsa yönlendirebileceğini düşünmesiydi. Güçlü fraksiyonların olduğu siyasal yapılarda güçsüzlük dayanılmaz bir cazibe oluşturmaktadır.
Kılıçdaroğlu’nu CHP liderliğine taşıyan da bu güçsüzlüğün dayanılmaz cazibesi olmuştur.
Şimdi Sayın İmamoğlu’ndan kurtulmanın veya pasifize etmenin yollarını arıyor.
Duyumlar bu yönde…
Sayın Kılıçdaroğlu; Siyasi başarısızlıkta muhtemelen Dünya Şampiyonu siyasetçi konumunda. Muhtemelen yüzde 48 oyu kendisinin aldığını düşünüyor. Bana göre Sayın Kılıçdaroğlu tek başına şu an bir parti kursa ve seçime girse muhtemelen yüzde 3 veya 4 civarı bir rey alır. Bence son derece başarısız ve karizması olmayan bir lider.
Doğrusu yüzde 48 iyi bir başarı gözüksede
Bana göre Erdoğan’ın karşıtlığı oyudur bu oran. Kimi koysan üç aşağı beş yukarı aynı başarıyı elde ederdi.
Sayın Meral Akşener kazanacak aday diye kendini yırtmadığı hatta bi minareden atmadığı kalmıştı neredeyse. Bu sesi eğer Kılıçdaroğlu duyabilseydi, bu gün Sayın Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş bey muhtemelen iyi bir farkla Reis-i Cumhur olmuştu çoktan.
Ancak;
Sayın Ekrem İmamoğlu; Seçimin ertesi günü daha alel acele 29 Mayıs 2023 İstanbul’un Fethi için hazırlanan programda “Değişim şart” mesajını verdi. Ardından İmamoğlunun fonladığı Sözcü TV, Tele1’in faşizan yorumcuları her gün Kılıçdaroğlu’na baskı kurmaya ve istifaya davet etmeye başladılar.
Sayın Ekrem İmamoğlu Fetih için katıldığı programda neredeyse Fetih kelimesini dahi teleffuz etmeden direkt Kılıçdaroğlu’na tabiri caizse bodoslama daldı. Bana göre bu bir siyasi nezaketsizlik örneğiydi. Şahsen kaybedilen seçimin ertesi günü daha başarısızlığın mimarını Kılıçdaroğlu olarak görmesi ona kalmış değildi. Sana gelene kadar partinin MYK’sı var, teşkilatlar var…
Hele bir hesaplaşın bakalım, eniği cücüğü toplayıp yüzde bir etmeyen adamlara 40 milletvekilini kim kaptırdı? Partinin MYK’sının haberi var mıydı, yok muydu, tek sorumlu kendisi miydi? Senin adaylığını kim onayladı? Hele bi hesaplaşın bakalım.
Gelelim İmamoğlu tarafına;
Halbuki Beylikdüzü Belediye Başkanlığı Görevi boyunca Cuma namazlarına katılan, 10 Kasımlarda camide Atatürk için mevlüt okutan, farklı anlayışı ve sentezi ile hem ilçede hem de genel merkezde dikkat çeken bir isimdi. Hatta o dönemde bir arkadaşımdan “Sorma, CHP’nin bir adayı var hiç CHP’li gibi değil. Adam her gün esnafı ziyaret ediyor, Cuma namazına gidiyor, herkes bayılıyor.” demişti.
İBB’ye aday gösterilme sürecinde ise Canan Kaftancıoğlu’nun araştırma şirketlerine yaptırdığı aday profili sonrası Kılıçdaroğlu’nun ikna edildiği biliniyor.
Şimdi gelelim doğruya doğru, eğriye eğri neyse onu söylemeye!
Kılıçdaroğlu kendini muhtemelen Mamatha Gandhi’ye benzetiyor. Kendine göre bir diktatör olan Erdoğan’ı indirerek Türkiye’de özgürlük ve insan hakları ikonu olmak istiyor.
Tabi kim takar Yalova Kaymakamını!
Kim takar elbette İmamoğlu bile takmıyor. Nitekim Seçimin ertesi günü daha tek silahşör benim edasıyla ilk mermiyi sıkıyor tabiri caizse Kılıçdaroğlu’nun kafasına.
Bence parti içi hesaplaşmalar yapılmadan daha, İmamoğlu’nun çıkıp nara atması dürüstlük adına doğru değil. Siyasetin eğer bir namusu varsa, ahlakende yerinde değil bu davranış. 9 Eylül 1923 kuruluşundan bu yana CHP’nin hiç bir liderinin bu kadar içerden hançerlendiği görülmemiştir.
Evet İmamoğlu belki doğru aday veya kazanacak aday olabilir, ancak değişim talebinin zamanlaması doğrumuydu sizce? Bu süreçte kendisinin daha pişmesi gerektiği kanaatindeyim ben. Kılıçdaroğlu evet istifa etmeli. Ancak zamanlama çok yanlış. Hele bi adam bu kadar yorucu seçim sonunda evinde bir dinlensin, kendi içinde iç muhasebesini yapsın, ailesiyle şöyle bir bacaklarını uzatıp tatilini yapsın değil mi?
Doğrusu baba oğul ilişkisine hiç yakışmadı…
Doğru adam, doğru zaman diyelim efendim.
Hoşçakalınız, Saygılarımla
Naci Özkan