Amasya İtimat

GÜRSU KÖYÜ ve KIYMETLİ HATIRALAR

Yazan: Enver Seyhan
Gürsu Köyü Kalkınma ve Dayanışma Derneği’nin bir hizmeti olarak televizyonda yayınlanmak üzere çekilmiş 26 Mayıs 1999 tarihli “Belgesel Filmi” birkaç defa seyrettim. O dönemki Gürsu Köyü Dernek Başkanı çocukluk arkadaşım Durmuş Gegin birkaç ay önce belgeselden kısa kısa bazı videolar göndermişti. Bugün, kayıtladığım bu videoları yeniden izledim. Sayın Başkan’la bu vesileyle telefonda uzunca sohbet de ettik. Kameraya konuşan kişilerden biri olan Sefer Aydemir’in sözlerini kağıda döktüm ve bir hatıra olarak buraya aldım. Ayrıca sohbet esnasında Gürsu Köyü Derneği Kurucu Başkanı’nın Sefer Aydemir’in oğlu Emrullah Aydemir olduğunu öğrendim.
Sefer Aydemir konuşmaya şöyle başlıyor: “Kağnıynan öküzünen işte derede depede çalışmaynan kazmaynan şununan bununan geldük geçdük. Arabanın ne olduğunu bilmiyok.
Niksar’dan buraya, Samsun’dan buraya, Amasya’dan buraya biz yürüyerek geddük geldük. Amasya deresinde hiç yolun olmadığını biliyom. Sen derdin ki ben Amasya’ya gederkene 40 kere ırmaktan geçtim, öteki derdi ki ben 30 kere geçtim. Irmaktan bir o yana geç, bir bu yana geç; Amasya’yı öyle bulurduk.”
Konuşmanın bu parağraftan gerisini yöre ağzıyla değil de yazı diliyle kaleme alacağım. Sanıyorum başlayacağım cümle, Amasya Taşova yolunu işaret ediyor.
“Ondan sonra biz burayı kazmamızla yaptık. Çok çalıştık yani.”
Programcı “Amasya Taşova yolu” diye söze katılmak istiyor. Konuşmacı Sefer Aydemir devam ediyor:
“Taşova kurulduktan sonra oldu bu. Evvelden, Taşova kurulmadan evvel Amasya’ya yol yoğudu. Samsun’a gidiyorduk, Erek’e gidiyorduk.”
Program sunucusu araya giriyor: “O zaman Ankara’ya da götürüyor muydunuz, yani şeye, Merzifon’a şuraya buraya?”
“Oraları hiç bilen yoğudu. Şimdi ben askere 40’ta, ben buradan gidecek oldu mu, böyle bir toplum toplandı evde. (Program çekilirken köylü bir yerde toplanmış laflıyorlar, sohbet ediyorlar, sorulara cevap veriyorlar.) İşte seni nereye sevk ettiler falan dediler.”
Konuşmanın buradan sonraki kısmında bir başka şahıs giriyor lafın arasına, konuşma bu şahsın anlatımı üzerinden devam ediyor.
“Bana dedi ki dedi: Buradaki artık ne memuru ise, biz kimseyi bilmiyoruz. – Sen İstanbul tarafına gidiyorsun. İyi yere gidiyorsun, dediler dedi.- Veli’nin Mıstık denen yaşlı bir adam varıdı. Dediler ki: İstanbul niyanda yav falan dediler, orada.”
Sonra işaret parmağıyla yön tayin ederek konuşmasını sürdürüyor: “O dedi ki: Herhalde İstanbul bu yandadır, dedi.”
“Batıda.”
“Şimdi, he, he öyle tarif etti. Hiçbirisi demedi ki -ben biliyorum. Sivas’ta, Amasya’da askerlik yapıyordu bunlar.”
O yıllarda Sivas’ta askerlik yapanların neredeyse alayının Temeltepe Askeri Kışlası’nı dillerine doladıklarını ve fırsat bulunca anılarına dalıp uzun uzun anlattıklarını hatırlıyorum.
*
Gürsu Köyü’nün Türk geçmişi ve yerleşimi en az Bin yıl eskiye dayanıyor. Daha önceki devirlerde Pontus ve Roma yerleşimi olduğunu söylemek de yerinde olur. Zaten yanı başındaki Hüvelen Kale bunun ispatı hükmündedir. Eski adı Tekelöze olan Gürsu köyünün yakın geçmişi hakkında Eğitmen Ahmet Alpat önderliğinde gerçekleşen bilhassa eğitim faaliyetleri hususunda Enver Kartekin’in yazdığı “Köy Eğitmenleri Örgütü” adlı kaynak kitaptan söz etmek gerekiyor. Yazar tespitlerini ve fikirlerini 1963 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı’nın da katıldığı, İran, Pakistan ve Iraklı akademisyenlerin bulunduğu panelde dile getirmiş ve yazdığı kitaba da hususu dahil etmiştir.
Enver Kartekin Eğitmen Ahmet Alpat ve Gürsu köyü hakkında eserinde şu sözlere yer veriyor:
“Burada Eğitmen konusunun önemini ve bir örnek vererek açıklamak isterim.
Taşova ilçesinin Gürsu (Tekelöze) köyü 200 evli, 1000 nüfuslu bir köydür. O yıllarda hiç okur – yazarı bulunmayan bu köy halkı, askerden gelen evlatlarının mektuplarını okutmak, onlara karşılık yazdırmak, köy defterini tutturmak ve benzeri işleri için ilçeye taşınır dururlardı.
1941’de bu köye Ahmet Alpat adında bir Eğitmen gönderilmişti. 23 yıl boyunca burada çalışan eğitmenin varlığı ile bütün köy halkı okur – yazar hale gelmiştir.
Yine bu köyde eğitmenin okuttuğu gençlerden bazıları, başka meslek okullarında öğrenim yapmışlardır. Bu köyden yetişen gençlerden (3) polis, (3) astsubay, (1) ziraat teknisyeni, (9) öğretmen yurdun çeşitli yerlerinde görev almıştır.
Köyde bulaşıcı hastalık görülmez olmuştur. Burada 1500 dönüm elma fidanlığı kurulmuş, ayrıca güzel bir okul yapılmıştır.”
Yazarın anlattıklarının önemi kadar, bir eğitmenin ve öğretmenin taşrada ne kadar mühim bir vazife üstlendiği, yeniliklere, gelişmelere nasıl da yön verdiği, öncü olduğu dikkate şayandır. Bunu asla unutmamak ve göz ardı etmemek icap ediyor.
*
Tekelüze köyünün 1838 tarihli kayıtlarda yer alan Sülale Adları:
1- Hacıhasanoğlu 2- Kenanoğlu ( Oğlu Mehmet Tekelüze köyü Birinci Muhtarı -Muhtar-ı evvel-) 3- Mahmut Oğlu Abdullah 4- Bektaşoğlu 5- Arapoğlu 6- Gödelekoğlu 7- Kırcaoğlu
8- Ali oğlu Şaban ( Şabanlar) -Gegin soyadlılar-Öztürk soyadlılar-Gökrem soyadlılar 9- Kurtahmetoğlu 10- Karakeçioğlu 11- Öksüzoğlu 12- Mustafa oğlu Molla Ali ( Osmanlı döneminde Kaymakam) 13- Sarı Mehmetoğlu ( Tekelüze köyü İkinci Muhtarı -Muhtar-ı Sani-) 14- Bıyıklıoğlu 15- Aydınlıoğlu16- Taraklıoğlu 17- Yakupoğlu 18- Cansızoğlu 19- Velioğlu Mustafa 20- Savcıoğlu 21- Çavuşoğlu 22- Tekirdağlıoğlu 23- Sofuoğlu
24- Bünyadoğlu 25- Hüseyin oğlu Osman (Kethüda: Muhtarlık makamından önce köy ve mezra idaresini deruhte eden kimse) 26- Caniklioğlu 27- Sipahioğlu 28- Köyağasıoğlu
Burada geçtiği için ülkemizdeki köy ve mahalle idare düzeni hakkında kısaca yazmakta fayda görüyorum. 1826 yılında Yeniçeri Ocağı kaldırılınca emniyet ve güvenliği temin etmek üzere evvela İstanbul’da 1829’da muhtarlık teşkilatı kuruldu. 1833’ten itibaren de taşrada tesis edilmeye başlandı. Halk içinden birinci ve ikinci muhtar olmak üzere iki kişi seçimle iş başına geliyordu.
“… günümüzdeki nitelik ve anlamıyla kurumun
“idari bir birim” olarak ortaya çıkması Sultan 2. Mahmut Dönemi’nde önce İstanbul’da, sonra taşrada teşkilatın oluşturulmasıyla mümkün olmuştur.”
(M.Çadırcı: 1970)
“Muhtarlık teşkilatının kurulmasından evvel köylerde ve mahallelerde halk ve hükümet ilişkilerinde aracılık yapan kimseler bulunuyordu. Bunlar “kethüda veya ihtiyar” gibi adlarla anılıyordu.”
(M.Çadırcı: 1993)
ES
09 Eylül 2021
***
Notlar:
-Ahmet ALPAT torunu Durmuş Gegin’in söylediğine göre eğitimini askerde almıştır.
1890 yılından sonra doğmuş belki 1900 de olabilir; 1976 yılında vefat etmiştir.
-Enver Kartekin:
İstanbul Tatbiki Sanatlar Yüksek Okulu Devrim Tarihi Öğretim Üyesi.
-Yazarın kitabı ve kitaptan yapılan alıntılar ve bilgiler Durmuş Gegin tarafından sağlanmıştır.
-Gürsu köyünün 1838 tarihinde kayıtlara giren sülale adları da Durmuş Gegin’in gayret ve çabalarıyla Osmanlı Devlet Arşivi’nden temin edilmiştir.
-Gürsu Köyü Derneği 1991 yılında İstanbul vilayetinin Eyüpsultan ilçesinde kurulmuştur.
-1997 yılında Dernek Merkezi kendi mülküne kavuşmuştur. Köy halkının katılımıyla her sene piknik ve şenlik düzenlenmektedir. Ayrıca köyün işlerine destek sağlanmakta, mağdura, fakire, ihtiyaç sahibine yardım edilmekte, öğrenciye burs verilmekte ve dayanışma geceleri düzenlenmektedir.

Yorum Ekle