Amasya İtimat

Ballıca Tarihinden bir Kesit…

Ali Önder
Arkeolog
Rahmetli babam bana bir gün “Ali bizim Kirenlik Mevkii’ndeki tarlamız eski bir hamam yeri” demişti. O gün bugündür bu konu benim zihnimi meşgul ediyordu.1996 senesinde İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki görevim esnasında, Fransız Arkeoloji Merkezi’nde bir konferans dinledim.Konferansı bir Fransız klasik arkeoloğu profesör vermişti. Adını notlarımdan bilahare yazabilirim. Mesleğine vakıf ve mesleğinde otorite bir ilim adamı idi. En sonda yazacağımı burada ilk başta sizlere yazayım “Romalılar her nereye bir hamam inşa ettilerse o yerin adını da therma koydular diye konferansı tercüme eden kişiden yazdığım notlarımda var.Benim de o zaman kafamda bir fikir yankılandı, demek ki bizim köyde Kirenlik meviindeki tarlamız eski bir Roma hamam yeri olduğuna göre, bu hamamı inşa eden Romalılar köyümüzün adını Terma olarak değiştirdiler.Romalılar genellikle Hellenistik Çağ’daki eski Grek yani Yunan şehir yerleşmelerin m.ö. 70 yıllarında yöremizde işgal ettiler.Köyümüzdeki bu mevkiye o yıllarda eski Yunanlılar tarafından yerleşildiğine dair bir çok emare ve delillerimiz elimizde mevcut. Bu delillerden en belli başlısı bu mevkiiye giderken şu anda Ali Bengi’nin ihata duvarı kuzey kenarında tam da yolun içinde heybetli bir sur duvarı olduğunu buradan geçen kimselerin yoldaki iri taşlara baktığında göreceğini sanıyorum. Benim de bu kalın duvar parçasını 1985 yılında köyümüz İlköğretim Okulu Müdürü rahmetli Bahattin Görgü abimizin göstermesi ile farkına vardım. Hatta o sene Karacevizinönü dediğimiz bu mıntıkada ki tarlalarda kadınların çapa yaparken ellerine geçen gümüş Hellenistik Çağ mührünü Bahattin abiye verip onun da sayemde Amasya Müzesine bedeli karşılığı teslim etmesi bu konuda çok önemli bir belgedir. Mühür Amasya Müzesi envanterinde 500 tl. karşılığı satın alındığına dair kayıtlıdır.Yol içindeki sur duvarından sonra bu üzeri grekçe yazılı mühür de 2.belgedir.3.belge Kirenlik mevkiindeki tarlamızda yol kenarındaki taş duvar kalıntıları, tarla sürülürlerken ortaya çıkan bir çok kalın hamam döşeme tuğlaları, kül ve kömür kalıntıları, bu tarla içinden 1992 senesinde geçen kanalizasyon kanalı yapımı esnasında ki ortaya çıkan çanak-çömlek ve cam kalıntıları. Hatta mesleğim gereği o yıllarda bu tarlada dolaşırken yüzeyde gözüme çarpan sumermerinden ve camdan yapılmış kol bilezik parçaları önemli belgelerdir. Güney bitişiğindeki Ferhat koç tarlasında bizzat Ferhat Koç’un tarlasını sürerken ortaya çıkan çatı kiremitlerinden mahya adı verilen büyük ebadlı olanlarının da fotoğraflarını çekmiştim buraya ekliyorum.En önemli belgelerden biri de 1970 yılında Ankara DTCF’de öğrenci iken sömestr tatilinde köyüme geldiğimde Yelken Ağa namı ile bilinen Ahmet Önder amca bir bana “gel seni bir yere götüreceğim” demişti.Tamam dedim ve yürüyerek onun bu mevkiideki yani Karacevizinönü’ndeki tarlasına geldik. Tarla kenarında tarlanın temizlenmesi ile oluşturulmuş taş yığını vardı. Bu taş yığını içinden sakladığı 50 x 60 cm. ebadındaki bir mermer levhayı çıkarıp bana gösterdi. Üzerinde tam da eski Yunan jimnezyumlarında spor yapan atletin disk atar vaziyette kabartması işlenmişti. Bu kabartma levhayı o sene DTCF’deki hocam Prof. Dr. İsmail Kılıç Kökten’e gösterdiğimde, kalsın odamdaki raflarda dursun demişti. Bilmem şimdi nerelerde profesörün el koyduğu bu eser. İşte bu maddi kültür belgesi de bu alanın eski Hellenistik Dönem kalıntılarından biri olduğuna bizzat şahit oldum.Asıl önemli olan da bu mevkiinin adı Taşbahçe. Taşbahçe denmesinin nedeni çocukluğumdan beri bilirim bu alandaki tarlaların bazılarının etrafı taş duvarlarla çevrili idi.Herhalde çok eskiden bu alan eski bir yerleşim yeri idi ki, evler büyük ihtimalle buradan fay hattı geçtiği için büyük bir deprem sonucu yıkılmış, ancak duvarları kalmıştı.Zaten bu yöredeki yerleşim yerlerinin nüfusunun artmamasının nedeni şu anda elimdeki kitapta da yazdığına göre ya büyük bir deprem veya salgın hastalık veya kıtlık nedeni diye yazılı.Bu durumu en güzel açıklayan da Uluyol üstündeki Roma Dönemi Askeri Gözetleme Kulesi olan Kurt Kıyısının Tepe’dir.Burada 1960’lı yıllarda definecilerin kaçak kazılarında çıkarılan odaların blok halinde söngüt taşlarından yapıldığı ve bu söngütlerin (traverten kayalardan kesilen) birbirine kurşun şeritlerle bağlanmış olduğu. Bu durum Romalılar da deprem sonrası yapılan inşaatlarda görülmekte. Bu kurşun şeritleri bizzat lise öğrencisi iken bu tepede etrafa saçılmış vaziyette olduğunu görmüştüm. Hatta köyümüzden Recep İyiliksever kurşunları topalayıp eve getirdim, annem hasta olanlara kurşun dökmek için bu şeritleri eritiyordu demişti.Elimizdeki Sivas Livası tahrir defterinde 1875 yılındaki nüfus sayımında köyümüzün adı Daruma olarak geçiyor ama kitabın son sayfalarındaki Vasaller adlı 551.sayfasında ki 1455 tarihli şeri mahkeme sicilinde ise köyümüzün adı Taruma olarak geçmektedir. Romalıların Terma olarak adlandırdığı köyümüz selçuklular döneminde Taruma, Osmanlı Döneminde ise Daruma, 1961 yılına kadar da Darma, bu tarihten sonra ise Türkçe olmayan Yer Adlarının Türkçeleştirilmesi Kanunu gereği Ballıca olarak değiştirilmiştir. Ballıca denmesinin nedeni de tesadüf olmasa gerek. O dönemde yöremizde Balı adı bir kaç yerde geçmektedir. Muhteşem Yüzyıl Dizisindeki Ballı Beyi bana şahsen çağrıştırıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı uzmanları araştırma neticesi bu isimde karar kıldıklarını sanıyorum.

Yorum Ekle