Enver Seyhan
Daha önceki bir yazımda 1840 yılı itibariyle Karayaka Nahiyesi ve köyleri hakkında yazacağıma ve tahrir edeceğime dair söz verdiğimi sanıyorum. Ne var ki araya giren on beş günlük sıla ziyareti ve diğer bir takım nedenlerle buna vakit bulamadım. Tam yazmak için hazırlandığımdaysa bölge tarihinin Tokat üzerinden kuru bilgiler etrafında döndüğüne şahit oldum. Daha hemen burada, yazımın başında ifade edeyim ki Eyalet-i Rum hudutları dahilinde bulunan Sonisa kazası bölgede en önemli şehir merkezlerinden birisi olmakla birlikte; Sonisa’da Kadılık ve Subaşılık makamları olduğu gibi Melzilhane de yer almaktadır. Bilindiği gibi Sonisa, Pontus ve Roma döneminde imar edilen, mamur şehir Mağnapolis kentinin yıkılmasıyla yörede en mühim kent vaziyetini yeniden devralmış ta ki o günlerden 1850 yılına kadar konumunu ve statüsünü korumuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nda “vilayet ve eyalet” kelimeleri farklı manaları içine almaktadır. Subaşılık bulunan şehirlerin “vilayet” yerine “Nahiye” olarak adlandırıldığı oluyordu. (Ünal ve Akgündüz.) Subaşı, Selçuklu devrinde “Askeri Vali” anlamında ifade ediliyordu.
İnalcık’a göre, “vilayet” terimi hem büyük hem de küçük idari birimlere anlam yüklüyordu. Sözün bu noktasında şöyle bir cümle kurmakta bir beis olmasa gerek: “Sonisa, herhangi bir “Sancak”a tabi olmayan doğrudan Eyalet’e tabi bir “kaza” yahut “nahiye” idi.
Sonisa ve Niksar birlikte ama ayrı konumları dolayısıyla bir Sancak hükmündeydi. Zira Niksar’ın mazisinde “başşehir” namı ve ünvanı vardır.
“Vilayet” mana itibariyle, egemenlik, hükümranlık, hakimiyet ve hükümet kelimeleriyle eş anlamlıdır.
Konuya açıklık getirmesi babında “tokat gov tr” ve “tokat bel tr” sitelerinden Tokat iline dair birkaç cümle iktibas etmekte fayda mülahaza ediyorum.
Tokat Vilayeti hakkında “tokat gov tr” sitesinde aşağıdaki cümleler yer almaktadır:
“Osmanlı Dönemi’nde Sivas Eyaleti’ne bağlı bir kaza olarak idare edilen Tokat, bu statüsünü 19. yüzyılın son çeyreğine kadar sürdürmüştür.”
Aynı internet sitesinde Tokat Vilayeti’ni “Tanıtım ve Takdim” metni şöyle devam etmektedir:
“… Tokat, 12 Ocak 1880 tarihinde Sultan 2. Abdülhamid’in iradesiyle Sancak statüsüne çıkarılmış ve bazı kazaların da bu sancağa bağlanmasıyla söz konusu sancağın sınırları genişletilmiştir.”
Bazı kazalardan kasıt Zile ve Niksar kazaları olup 1892 yılında Erbaa kazası, 1908 yılında da
İskefsir (Reşadiye) ilçesi Tokat’a bağlanmıştır.
İnternet sitesinde takip eden cümle şöyledir:
“Tokat Sancağı, 31 Mayıs 1920 tarihinde TBMM İcra Vekillerinin aldığı kararla tabi olduğu Sivas Vilayeti’nden ayrılarak “Müstakil Vilayet” haline getirilmiştir.”
Tokat Belediyesi ise “tokat.bel.tr” sitesinde Tokat Vilayeti’nin son iki yüz yıllık tarihindeki gelişmeleri şöylece bir araya toplamıştır:
“1863 yılında Nahiye,
1878 yılında Mutasarrıflık,
1920 yılında Müstakil Liva statüsünde olan Tokat, Cumhuriyet’in ilanına kadar kendi kabuğuna çekilmiştir.”
Bütün bu açıklamalardan maksat, bölgenin 1850 yılına kadar öyle ya da böyle, şartlar dahilinde Sonisa mekezli bir idari yapının içinde yer aldığına dikkat çekmektir. 1840 yılını takiben yörede, “Nevahi-i Erbaa” adıyla dört nahiyeden ibaret bir yönetim biçimi uygulamaya alınmıştır. 1872 yılında Erek Nahiyesi’ne Erbaa adıyla ilçe statüsü verilerek Sonisa, Taşabat ve Karayaka nahiyeleri Erbaa’ya bağlanmıştır.
Karayaka Nahiyesi:
1840 yılında Karayaka köyleri ve hane sayıları:
-Zilhor: 26 (Çatılı)
-Holay: 44 (Ballıbağ)
-Hosan: 31 (Salkımören)
-Ziğdi: 173 (Karayaka)
-Ferenge: 86 (Üzümlü)
-Hayati: 47 (Doğanyurt)
-Geliğin: 27 (Çamdibi)
-Alinek: 14
-Çatalan:15
-Usta Mehmet: 9
-Nuhi: 14 (Beykaya)
-Mervesi: 15
-Alahtiyan: 38 (Günebakan)
-Ayan: 4
-Emeri: 20 (Bağpınar)
-Eryaba: 11
-Geyne: 18 (Yoldere)
-Depekışla: 24
-Eray: 10 (Yaylalı)
-Hayatkirişi: 21 (Sütlüce)
-Geliyir: 6
-Engelli: 25
-Endekese: 5 (Ocakbaşı)
-Kale: 19
-Menasküfü: 32 (Pınarbeyli)
-Ahret: 25 (Akgün)
Karayaka Nahiyesi 1840 yılında Toplam 26 köy 759 hanedir.
Ülkemizde İktisat Tarihi’nin öncülerinden ve kurucularından Ömer Lütfi Barkan’a göre, o dönemlerde tahmini nüfusun belirlenmesinde hane nüfus katsayısı 5’tir. Bu büyük alimin kabul ettiği teknik ilke doğrultusunda yekun 759 hane 5 katsayısına vurulacak olursa Nahiye ve köylerinde tahmini toplam nüfus 3.795 kişiye isabet etmektedir.
İki yüz sene gibi bir zaman diliminde bölge nüfusundaki artış kayda değerdir. İktisadi anlamda nüfusun istihdam, arazi ve toprak durumu bugün itibariyle fevkalade ehemmiyet arz etmektedir.
O günlerde, güvenlik, iktisadi ve sosyal nedenlerle yerinden yurdundan göç eden yöre halkı bugün de göç etmeye devam etmektedir.
“Geliyir ve Mervesi köylerinin bugün, hangi köylere karşılık geldiğine dair bir bulguya rastlanamamıştır. Resmi olarak birçok köyün adları değişmiş olsa da köyler, halk tarafından yeni ve eski adlarıyla anılmakradır.”
Günümüzde Alahtiyan = Günebakan köyü Niksar ilçesine bağlanmıştır.
Karayaka’nın köylerinden bahsedip de Tifi Çayı, Ahretdağı ve Karakuş Kal’ası konusunda birkaç kelam etmemek olmazdı. Çünkü bu bölge tarihte önem arz eden bir bölgeydi. Öyle olmasa Pontus Kralı Karınca Dağı’na Karakuş Kalesi’ni zahmet edip dikmezdi. Bugünkü adıyla Akgün Köyü sınırları içinde, Tifi Çayı kıyısında, Dibek mezrasında bulunan kale, halk tarafından Kevgir yahut Keygür Kalesi adıyla bilinmektedir.
Erbaa ve Akkuş ilçeleri arasındaki sınırı andığım bu Tifi Çayı belirlemektedir. Akkuş ilçesinin tarihteki adı Karakuş’tur. Bölge gür ve sık ormanlık, vadilik ve kayalık bir alana yayılmıştır. Akgün Köyü’nün eski adının Ahretdağı olarak adlandırılmasında dik, sarp, kayalık ve kayrak bir dağ üstüne kurulmuş olan Karakuş Kalesi’nin etkisinin olabileceğini düşünüyorum. Önceki bir yazımda bu nedenle şöyle bir cümle kurduğum oldu:
“Ahretdağı adı beni endişeye sevketti, zira acaba önceki nesiller, kalenin bulunduğu dağın adını kalenin konumu, görüntüsü ve yapısı itibariyle bu adla mı değerlendirdiler?”
Daha Karayaka Nahiyesi bahsine giremeden yazının sonunu bağlamak istediğimi farkettim. Oysa Y. Özyürek’in “Yüksek Lisans Tezi” bağlamında bazı konulara girmek istiyordum. “İnşallah başka zamana” dedikten sonra yine de üç beş kelam edeceğim.
Y. Özyürek diyor ki:
“Köylerde İmam-ı Karye dışında nüfusun geri kalanı çiftçidir.”
Tarım toplumlarında gelişme gösteremeyen sanat ve zanaat kollarındaki bu büyük eksiklik, noksanlık ve yoksunluk halkın genel gelişme ve/veya gelişememe sebeplerinden birisi gibi durmaktadır. Tarım toplumu içinde kendiliğinden veya ihtiyaçtan oluşan çobanlık, yevmiyecilik, hizmetkarlık ve değirmencilik birer zanaat dalı olarak görülse de asla kafi değildir. En azından her devirde berberlik, demircilik, bakırcılık, esnaflık, tacirlik, çerçilik, sayacılık gibi zanaat kollarına ihtiyaç duyulacağı muhakkaktır. Köylerde “ustalık” olarak ifade edilen bugünkü anlamda olmasa da inşaat işlerini döndürüp kotarabilecek vasıflı insanların var olduğunu düşünüyorum.
Sonisa kazasına dair yazdığım yazılarda bu konuyu ele almıştım ve şehirde bütün bu sanat ve zanaat kollarında işyeri, uzman, usta, kalfa ve eleman varlığından söz etmiştim. Küçük esnaf şehir hayatının adeta can damarıdır.
Bu devirde Karayaka Nahiyesi ve köylerinde esas geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Nahiye’de arazinin yüzde 97’lik kısmı tarla, yüzde 3’lük dilimi de bağ ve bahçedir. Ekim alanlarının yüzde 77’sine buğday ve arpa ekilmektedir.
Karayaka Nahiyesi’nde “Servet” bakımından en ileri gelen kişi 26 köy içinde Ziğdi köyünden Memişoğlu Hacı’dır. Hacı’nın serveti 44.705 kuruştur.
Memişoğlu Hacı’nın “Servet” dökümü şöyledir:
49 dönüm tarla, 1 dönüm bahçe, 7 çift öküz, 3 kısır camız, 25 kısır inek, 327 sağmal koyun, 12 dana, 2 balak, 6 tay, 4 beygir ve 11 kısraktır.
…
İleriki zamanda Karayaka Nahiyesi bahsine devam edeceğim.
Bu toprakların insanları nereden hangi yöreden uzaktan yakından hangi elden gelip buralara yerleşmiş olursa olsun aynı dili aynı gönülü aynı bakışı aynı duruşu sergiler; biraz fark olabilir, bir laf var: “O kadar kusur kadı kızında da olur.”
Büyüklerimin Karayaka Nahiyesi’nden bazı eşrafla yayladan dolayı zannetsem de belki de maziye dayalı bir muhabbetleri, yakınlıkları, dostlukları veya akrabalıkları vardı. Çarşamba ile de yakınlık ve akrabalık bağları halen az çok mevcuttur.
Karayaka’dan bizim köyde iki veya üç gelin var. Bunlardan birisi dedemin ağasının oğluyla evlidir. Ben de şahsen dedemin Ziğdili dostlarını tanıdım. Araya giren yıllar ve yaylacılığın son kırk yıl içinde eski düzende devam etmemesi dostlukları yarenlikleri neredeyse kesmek üzere.
Ailemizin kabilesi Memişoğlu boyuyla bir bağı var mıdır diye aklımdan geçti; şu mezkur şahıs Ziğdi köyünün ileri gelenlerinden Memişoğlu Hacı?
Selam ve muhabbetle.
…
ES
28 Haziran 2021