Günlük olaylara odaklanan bir ülke olduk. Danıştay’ın 146. Yıl dönümünde barolar birliği başkanı Metin Feyzioğlu ile Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan arasında yaşanan tablo demokrasi kriterlerine uygun düşmemiştir.
“Ne kötü adam” yargısından uzak, “ne kötü iş” gözü ve gönlüyle değerlendirmemiz icap eden bu üzücü hadisenin aklımıza ilk düşürdüğü demokrasilerde fikir ve ifade özgürlüğü, devlet adamlarının kızgınlık ve öfke ölçüleri oldu.
Bir konuşmacının misafir olarak davet edildiği bir toplantıda uzun konuşması eleştirilebilir. Ancak kürsüler özgürlük alanlarıdır. Orada kişinin konuşması hakaret içermediği sürece düşüncelerine katılmasanız bile sabırla dinlemek toplantı adabındandır.
Meslek grupları, sivil toplum örgütleri, düşünce kuruluşları, üniversiteler gibi aklınıza gelen demokrasilerdeki tüm legal örgütlerin vatandaşların feryatlarını, bu feryatları duyması gereken mercie iletme gibi girişimlerini, ülkenin sorunlarını dile getirmeyi, cübbeni çıkar, ticareti bırak, siyasete soyun gibi demeçlerle siyasetten başka bir kuruluşun halkın sorunlarını dile getirme hakkı yokmuş gibi bir tutum adı demokrasi olan bir rejimin temsilcilerinin verdiği beyanatlar olamaz olmamalıdır da…
Maverdi(gülsuyu) mahlasıyla asırlar önce yazılmış, geçmiş büyüklerin düşünerek söyleyip topladıkları hakikatleri ihtiva eden “Maddi ve Manevi Yüce Hedefler” kitabında yumuşaklık ve öfke bölümünde özellikle devlet adamlarının ders alacağı idari öğütler günümüz idarecilerine de ışık tutacaktır.
“Peygamber Efendimiz (S.A.V)”
“Allah yumuşak huylu ve utangaç kimseyi sever. Kötü sözlü, öfkeli kimseyi de sevmez.
Hazret-i Ali: Yumuşak huylunun yumuşaklığı yüzünden ilk kazancı, bütün insanların kendisine yardımcı olmasıdır.
Ebudderda kendisine dil uzatan bir kimseye: “Yahu beni kötülemekte o kadar ileri gitme. Biraz da anlaşmaya meydan bırak. Çünkü biz hakkımızda asiyane harekette bulunanlara Allah’a itaatten başka bir şeyle mukabele etmeyiz.
Kızıp öfkelenen bir kimse şerefli ve yüce himmet sahibi birisiyse, sövüp saymak kendine yakışmayacağından, yumuşaklığı (Hilmi) tercih etmesi gerekir. Hükema “insanın şerefi yalnız iyi huy ve cömertlik değildir.” Kötülere tahammül de o cümledendir.”
“İnsanlar izzet ve şereflerinin yüksekliği oranında alçak gönüllü olmadıkça ve kendilerine dil uzatanlara yumuşaklık, afv ve güler yüzle mukabele etmedikçe şan ve şerefte terakki edemezler.”
“Bana bir kimse düşmanlık etti mi ben onu üç sıfatın biriyle karşılarım: Benden yüksek ise hürmetle, aşağı ise kadrimi ondan yüksek görüp kötü muameleye tenezzül etmemekle, benimle aynı ayarsa afv ve ihsanla muamele ederim.”
“Susmayı tercih etmenin bir sebebi de kötü sözlüye hak ettiği terbiyeyi vermek için fırsat gözlemektir. Bu fikir zekâ sahiplerinin bir nevi hilesidir ki, bununla edepsizlerden intikam alırlar. Onun için Edipler “Cahilin öfkesi sözünde akıllının ki fiilindedir.” Demiş.
Hükema “üç kimse üç yerde tecrübe edilmedikçe bilinmez: Cömert züğürtlükte, yiğit harpte, yumuşak huylu öfke zamanında” dedi.
Hükema “öfkesinden dolayı haddini aşanların hatası çok olur” dediler.
“Akıl ve basiret sahibine yakışan, öfke ve hiddete, yumuşaklık ve sükûnetle cevap vermek, öfkeyi gerektiren ve hiddete sebep olan şeyleri de aklı başında, akıllı ve uyanık bir adamın ihtiyatı ile reddetmektir. Böyle yapanlar en sonunda tavır ve hareketlerinin güzelliği ile maksatlarına ulaşırlar.”
Maverdi, öfkenin yenmenin yollarını da şöyle açıklıyor;
“Fars hükümdarlarından biri bir kâğıt yazarak vezirine teslim etmiş. Ve hiddetlendiği zaman derhal kendine gösterilmesini ferman buyurmuştu. Bu kâğıtta şunlar yazılıymış:
“Ne oluyorsun? Öfkeden ne fayda görüyorsun? Sen de bir beşersin. Hükmün altında ki ahaliye acı ki Allah da sana acısın”
Danıştay toplantısının sonunda öfke ve kızgınlığın sebep olduğu devlet protokolünde yaşanan manzara devlet geleneği olan bir milletin siyasetçilerini düşündürmelidir.
“Öfke gelir göz kararır, öfke gider yüz kızarır” atasözü boşa söylenmemiştir. Demokrasiler sabır ve tahammül rejimidirler. Devlet adamları öfke sergileyemezler. İktidarlar eleştirilerden öfke değil ders çıkarmalıdırlar. Bizim kadim devlet geleneğimiz ve dini kültürümüzün de tavsiyeleri bu yöndedir.
Maverdi’nin Maddi ve Manevi Yüce Hedefler kitabı devlet idarecilerinin başucu kitabı olmalıdır…