Amasya İtimat

YAPRAK DÖKÜMÜ..

   

    Bu yazımda beğeniyle izlediğim ve sona eren   Yaprak Dökümü adlı diziden bahsedecek değilim. 

    Aslında bu yazıya uygun olan ve bizim hayatımızla kesişen bölümlerin  yer aldığı bambaşka bir dizi akâbinde  başlayıverdi…    ” ÖYLE BİR GEÇER ZAMAN Kİ”..

 

    Gerçekten de bazı  sahneler bizimde yaşantımızla o derece örtüşüyor ki,   80 öncesi bizim dönem arkadaşların çoğu sanırım bu görüşüme hayır diyemeyecekler..

 

    Sabah kalktığımda içimde sebebini bilmediğim  bir sıkıntı var. Bu sıkıntıma  köyün kasvetli havası da eşlik etmekten geri kalmıyordu..Hava sıcak mı sıcak, fakat ortalık bir başka sessiz…

     Bugün Perşembe. Taşova’nın haftası…..

     Pazara gidecek olan  minibüslerin çoğu köyde. Birşey mi oldu ?  diye düşünüyorum.

 

    Görev yaptığım köyde hakikaten bugün  hüzünlü bir hava var.  Erkenci Ercan bile gelmemiş. Birkaç öğrencim bahçede oyun oynamakta iken birde selâ veriliyor.  İçimdeki daralmanın sebebi de  belli oldu.

    Herkes burda zaten birbiri ile akraba olduğu için çoğu öğrencim bu yüzden gelmedi diye düşünüyorum. 

    Daha önce cenaze olduğunda ders yaptığımda köylüler beni çok eleştirmişlerdi. Lâkin ben dersi yaptıktan sonra cenazeye katılmama rağmen  yine de  tepki almıştım.  Bu sefer tedbirliydim. Köylerde cenaze olduğunda herkes bütün işini bırakıp cenaze yerinde soluğu alıyor..

    Hatta Taşova’ya pazar eksiğini görmek  için bile gitmiyorlar. 

 

    Bu yıllardır gelenek haline gelmiş.  Bende bu geleneğe uyup, cenaze için hazırlık yapmaya başladım.  Ne de olsa acılar paylaştıkça azalırmış.  Ben de onların acısını paylaşmak ve bu geleneği sürdürmek niyetiyle yola çıkmıştım. 

 

    Ocak ve Şubat ayında katıldığım cenaze törenlerinin sayısını inanın ki unuttum.

    Taşova’da   YAPRAK DÖKÜMÜ iki aydır devam ediyor zaten.. . Benim bildiğim yapraklar Sonbahar ayında dökülür.  Kış ayında bu kadar çok yaprak dökümüne ise  ilk kez şahit oluyordum.  Sevdiğimiz insanları bir bir sonsuzluğa uğurluyorduk…

  

    Özellikle  Taşova’daki kalkan  cenazelerin çoğu yakınım, akrabam, ya da arkadaşlarımın anneleri ve babaları….. Kısacası hepsi içimizden biri..

    Çoğunun ekmeğini yedik,  suyunu içtik.  Hele köydeki  Selver Yengemin hakkını ödemek mümkün mü?  Söz verdiğim gibi mezarına gidip başucunda dua edip onunla konuştum.  Sanırım beni hissetmiş ve duymuştur.. Yurdaer Dayımı da son yolculuğunda yalnız bırakamazdım.  Yeğeninin ölümüne çok üzülen anamı   teselli etmek ise yine  bana düşmüştü.

     Ahmet Usta kardeşimin annesi Hanife Teyze’nin bizim  mahallenin çocuklarına hazırladığı iftar sofrasını halâ dün gibi hatırlarım…

    Hele de Selver İmrol  halamızın sevgi ve hoşgörü dolu bakışları gözümün önünden hiç gitmiyor.

 

    Yamen Ağabeyimize  çektirdiğimiz siyah-beyaz çocukluk resimlerimiz  şimdi onunla birlikte fotoğraf arşivimizin  başucunda yer almaya başladılar bile..

 

    Çok sevdiğim ve saydığım Arif Güngör hocama aynı  günün akşamı uğradım.  Uğramasam söyleyeceklerini çok iyi biliyorum. “Sadece yazı yazmakla olmaz. Yazdıklarını ve duygularını ispat etmen gerekir. Yani yazdıklarını da yaşamalısın ” 

    “Haklısın Arif Ağabey”  Ben de  elimden geldiğince dostlarımın acısını paylaşmaya çalışıyorum. 

 

     Bu duygular ve anılar eşliğinde sevdiklerimizi  son yolculuklarına uğurladık.  Allah Mekânlarını Cennet Eylesin…..

     Gerçekten zaman öyle bir hızla akıyor ki,  Dünya Treninin bir türlü hızını kestiği yok.  Herkesin istasyonu belli…   Zamanı gelen kendi istasyonunda iniveriyor.. Arada bir mola verse de dinlensek diyoruz.  Ne mümkün?  Tren ışık hızıyla hareket ediyor  sanki….

 

    Fethi Ustamın dediği gibi;  “40 yaşına kadar zamanın nasıl geçtiğini anlamadım da,   40’dan sonra zaman öyle bir hızla geçiyor ki,  bu hıza ayak uydurabilene helal olsun ” 

 

    Haklısın Fethi Ustam..   Biz eskiden çocuktuk.  Şimdi  60’a doğru hızla yol alan ihtiyar adayları haline geliverdik..  

    Zamanın acımasızlığına  karşı elimizden gelen bir şey yok.   Kimimizin saçı döküldü,  kimimizin beli büküldü,   kimimizin ağzında dişi kalmadı…..Sırası gelen elveda diyerek, aramızdan ayrılıyor.

    Yaşamanın hoş,  herşeyin boş olduğu günümüzde  insanların durduk  yere birbirini kırmaları ve dökmelerine hiç gerek yok…

 

    Hayatımızın pamuk ipliğine bağlı olduğu bu yolculukta insanlarımızın birbirlerine karşı daha saygılı ve hoşgörülü olması için yakınlarından birini kaybetmesi mi gerekir  ?

 

    O halde bu yalan dünyanın inadına  kardeşlik ve barış dolu günleri birlikte yaşamak için el ele verip birbirimize destek olmanın zamanı gelmedi mi ?

 

    Amiriyle,  esnafıyla, memuruyla, çiftçisiyle, işcisiyle….

    Haydi  TÜRKİYEM….

    HAYDİ  TAŞOVALIM  BİRLİKTE GÜZEL VE MUTLU GÜNLERE YELKEN AÇMAK İÇİN EL ELE VERELİM ..

   BİRBİRİMİZE KÖSTEK DEĞİL  DESTEK OLALIM….

   

Yorum Ekle

CEVAPLA

Yorumunuzu giriniz.
Lütfen isminizi giriniz.