Zeki Ordu
Özlemek…
İnsanlar sevdiği bir yerden, dostlarından, arkadaşlarından, tanıdıklarından ayrı kalınca hatırladıkları hüzünlü hisler…
Özlemek ayrılığın diğer adı…
Özlemek, yol gözlemek bir yerde.
İnsan bu gönül taşır bir yerinde. Ve hatıralar…
Hafıza hatıradır bir yerde. Hatıra ise geçmiş…
Ne zaman yaşanılan bir şey hatırlanırsa tarif edemediği bir şeyler kaplar içini. Geçmiş sanki bir şeyleri de koparmıştır insandan.
Her şey özlenebilir. Her mahalle, her köy, her ilçe…
Ve herkes…
Peki Taşova özlenir mi?
Onu gurbettekilere sorma lazım.
Köprü üzerinden Tozanlı’nın akışını kim özlemez?
Şehre girerken şehri kuşatmış gibi çepeçevre sarmış tepeleri, Pazar yeri uğultularını, minübüs durakları önü telaşlarını kim özlemez.
Haftada bir de olsa çay eşliğinde dost sohbetlerini, bir köşede simit yemeyi veya simit yiyen birini seyretmeyi, bazen de cadde ve sokakları boş boş dolaşmayı özlemeyen var mı?
Hükumet konağını, Merkez Camiini, Belediye binasını, yol boyu ağaçları…
Bir yabancıya bir yer tarif etmeyi… Şuraya kadar yürü oradan sağa veya sola dön, il gördüğüne sor gibi…
Bazen de bu şehirden alıp başınızı gitmek istediğinizi ve gidince de aradığınızı…
Gurbetteyken şehrinizin burnunuzda tütmesini…
Bazen “bu ilçeden bir şey olmaz” dediğinizi…
Bazen de güzel ilçem diye iç geçirdiğinizi…
Sahi Taşova özlenir mi?
Ben sordum siz cevabı kendinize verin. Hem de sessizce. İnsanın en samimi ve en doğru sözleri kendisine söyler…
En söylenmeyecek şeyleri de…
Öyle değil mi?
Sahi, Taşova özlenir mi?