Amasya İtimat

Sohbet Muhabbet Olsun! (1)

Sohbet Muhabbet Olsun!
Eski Bayramlar Dedi de…
Kurban nisabı dedim:
Demeseydim!
Arkadaş temel ihtiyaç ve borç harç dışındaki her şey zenginlik belirtisidir; belirtisidir değil zenginliktir.
5 milyon lira bulup ev satın alan şahıs nasıl olur da kurbana 5 bin lira bulamaz!
Arkadaş bu savunulamaz!
Din de kurban da sanal ve hayal bir zemine konulamaz!
Din gerçektir hakikattir elle tutulup gözle görülür.
Arkadaş din de vatandaşlık da satılamaz!
Maksat dostlar alışverişte görsün ise bu şekilde maksuda varılmaz din yaşanmaz.
Arkadaş mühim ve hakiki meselelerde herkesin kendi bileceği iş denilemez.
Bilge bilgi meşveret olmadan olmaz.
Arkadaş hangi dinden olursa olsun kişi hiçbir dinin değerlerini horlayamaz.
Kimse özgür iradesine rağmen hiçbir hususta maddi ve manevi olarak zorlanamaz.
Arkadaş kurban nisabı dedim.
Demeseydim…
*
Bayram namazına gittim. Caminin üst katına çıktım. Vaiz konuşmasını ve duasını tamamlar tamamlamaz namaz başladı. Alt katta 6 saf kadar vardı. Üst katta da yarım yamalak 5 saf ancak…
Yıllarca bayram namazı kıldım. Bugünkü gibi el çabukluğu ile namaza başlama görmedim. Benim köyümde bile müezzin namazdan evvel şöyle güzel lisanla, hamdele ve salvele ile beraber bayram namazını ilan ederdi:
“Allah rızası için niyet eyleyin -niyet eyledim dokuz tekbir ile Kurban bayram namazını kılmaya. Uyun -uydum hazır olan imama.”
Ekleyeyim:
Özel ve hususi günlerde serenad olmazsa olmazdır..
Bu itibarla belki biraz daha farklıydı. Farklı dediğim cümle yapısı değişken ve daha fazla daha ziyade niyaz içeriyordu. Namaz kılmak başlı başına bir merasimdir. Bu merasim hürmetle muhabbetle ubudiyetle dopdolu, tam ve mükemmel olmak zorundadır. Allah Teala’nın rızasını dilemekten başka her şey nafiledir.
Namazı kıldıran imam ve hutbede hatip de işin bilincinde ve şuurunda olmak gibi bir ince çizgide ve mükellefiyet içindedir. Bu ibadet birlikte cemaatle eda edildiği için insan yorgun gönlünde ferahlık hissetmelidir.
*
Fakat dünyanın bin türlü hali var. Gelişmeler geçmişle bütün bağları koparmak üzeredir. Bunu getirip para kapısına dayamak kolaydır ama derler ya: “ev sahibinin hiç mi suçu yok?”
Evet!
Yalan dünya gerçeklerden tamamen kopmak üzeredir. Sanal ve hayal bir dünya uğruna insanlık çöllere düşmüştür Mecnun misali. Kimsenin kimse ile bağı olmadığı gibi olmasından yana da değildir kimse. Çünkü kendi dünyasında kendi yağıyla kavrulmanın tadına varmıştır bir kere…
Bizim oralarda eski insanlar şöyle derdi:
“İki insan yanına varıyorsun, halleşelim, dertleşelim diyorsun; olmaz olsun, ayrılırken ardına tın tın teneke bağlıyorlar. Eve varmadan mehlede ifşa oluyorsun.”
Aslında işin özünde şu var:
İnsanlık insanca davranışlardan uzaklaşmış ve onun bunun yaman yanını aramayı seviyor. Bundan içten içe, geriden geriye keyif alıyor. Bir şahsın başarısı başka fertleri yoruyor. Kıskançlık fesatlık had safhalara varmış.
Kurban Bayramı:
Eski bayramlar kalmış insanların dimağında. Oysa eski bayramlar dediği çoğu defa yokluktur. Yokluk bazı hatıralara bazı yaşanmışlıklara sımsıkı sarılmaktır. Zira bayramdan bayrama alışveriş yapılırdı taşrada, kırsalda. Kırsalın zenginliği tarla bağ bahçe ev değildi. Zenginlik ölçüsü büyükbaş ve küçükbaş hayvandı. Tarla bağ bahçe yani emlak önemsiz miydi? Hayır asla! Ancak tez elden paraya dönüşen bir eşya bir meta varsa o da hayvandı. Geleneksel hayat tarzında para önemliydi fakat meta üretimi denilen kapitalist örgü henüz ülkemizi bugünkü gibi kucaklamamıştı. Yerinde önemliydi para lakin hava basma vasıtası değildi.
Babaların çoğunun ayakkabı almak için parası yoktu. Bayramlık almak için çarşı pazar pahalıydı. Dikiş makineleri yeni çıkmıştı. Terzilik üstün ve beğenilen bir meslekti. Çarşıdan bir iki metre pazen alınıp evde elde iğne iplikle elbise dikiliyordu. Çocuk bunu biliyordu ve bayram sabahını heyecan içinde bekliyordu. Bu da ömrüne damga vuruyordu. Zaman ilerledikçe özlemleri o günlere ayna olup çıkıyordu. Belki ölene kadar o hasretle o sevinçle yaşıyordu.
Ara Güler var. Vefat edeli epeyi sene geçti. Bu adam ülkemizin en mühim fotoğraf sanatçısıdır. Meraklıdır. Merakından ötürü çocukken incelemek için girdiği tren yolunda rayların arasında kalmış da ölümden kurtulmuştur.
Diyor ki:
“İnsanın memleketi ne doğduğu yer, ne de doyduğu yerdir. İnsanın memleketi çocukluğunun geçtiği yerdir.”
İşte!
Eski bayramlar denildiğinde insan birden uzaklara sahralara yazılara doğru dalar gider ya! Bu duygunun bu hasretin bu firakın ardında aslında çocukluk hatıraları yer alıyor. Tadına doyamadığı büyüyünce ağzını kiskip bağlayıp bohçaladığı ve bir kıyıya koyduğu çocukluk günleri…
O günler bir daha geri gelmiyor…
Gelmesi de mümkün olmuyor. Hayat yolculuğu farklı istikametlere doğru uzayıp gidiyor. Geri dönüş olsa da yer mekan zaman uymuyor…
Eski bayramlar…
Bayram sabahında akıl baliğ olan her şahıs Bayram namazına kayıtsız şartsız iştirak ederdi ya da ben öyle sanırdım. Namazdan sonra mutlaka bayramlaşma merasimi yapılırdı. Bu arada şahsen ben bu törenleri sevmezdim. Herkesin elini öpeceksin, kimine sarılacaksın, husumetin varsa atlayacaksın…
Kaç yaşında olduğumu bilmiyorum ama on üç on dört yaşında varım; baktım önümdekiler tokalaşıp geçiyor ben de öyle yapmaya başladım. Bu arada rahmetlik babamı da musafaha ile geçtiğimi fark ettim. Döndüm ama olmadı, insanlar sırada. Bundan hiç söz etmedi rahmetlik, ben de oralı olmadım. Zaten aramızda bir muhabbet yumağı hiç mi hiç olamadı. Fakat öldükten sonra içimdeki yaranın durup durup her bayramda tekrar deşilmesine sebebiyet veriyor…
Eski bayramlar…
Bayram sabahı yemeği neredeyse her haneden Allah ne verdiyse gelen sofralarla, camii bahçesinde bütün köylüyle veya mahalleyle birlikte yeniyordu. Şimdi kahvaltı deniyor da bundan elli yıl önürdü ancak kahvaltı yeni yeni başlamıştı kırsalda. Nerede çay? Tek tük o da hanenin durumuyla yakından alakalıydı. Peynir tarhana ve tereyağı neredeyse her hanede bulunuyordu. Bulunmayanları da anımsıyorum. Bayramlarda ve zaman zaman o hanelere yoğurt, katık, yağ ve tarhana türünden hediyeler verilirdi veya bir çocukla el altından akşam karanlığında yollanırdı. Bu dediğim yardımlaşmalar şimdiki gibi kibir dolu, üstünlük katmanıyla yüklü değildi. İnsanlık, dostluk, akrabalık ve muhabbet kokardı hediye tabağı tası bakracı ve çıkını…
(Yazı bitmedi fakat bugünlük bu kadar.)
Enver Seyhan
09  Temmuz 2022

Yorum Ekle