Amasya İtimat

SIKINTILAR MİSAFİRDİR GELİR VE GİDER…

0
866

Yaradan kimseye dert ve üzüntü vermesin, ama dertten ve üzülmekten de korkutmasın. Günümüz insanı her şeyi kontrol ettiği, üzülmediği, sorun yaşamadığı bir dünyayı hayal ediyor. Fakat bu tarz yaklaşım insanın mutlu olmasına engeldir. Sorundan değil çözememekten korkmalıyız. Sorun hayatın en önemli gerçeğidir.

Zorluklar hayatın vazgeçilmez gerçekleridir. Küçük veya büyük sorunlar farkında olmadan bizleri terbiye eder. Deneyimler karşısında ya daha güçlü ve olgun biri oluruz ya da yıkılıp kalırız. Ne olacağını kişilik yapısı, ruhsal ve zihinsel kapasite, çocukluktan gelen şartlanmışlıklar, maneviyat, hayatı algılayış ve sosyal donanım gibi parametreler belirler.

“Sabır En Büyük Güçtür”

Sabır sızlanmadan ve serzenmeden sıkıntılara katlanabilme becerisidir. İnsanda var olması gereken en büyük erdemdir. Ancak zorluklar karşısında gamsız ve vurdumduymaz davranmakla karıştırılmamalıdır.

Kendimizi değiştirmek toplumu değiştirmekten daha kolaydır
Toplumu, dünyayı değiştirmek yerine, kendimizi değiştirmeye çalışmalıyız. “Sen ne yapmalısın” sorusundan çok “ben ne yapmalıyım” sorusunu sormalıyız kendimize.

“Kendini Bilmek ve Tekâmül Etmek”

Kendini bilme kavramı Yunus’tan bu yana kültürümüzde var olan bir kavramdır. Psikolojide de trendi yükselen bir olgudur. Kişinin olumlu ve olumsuz yönlerini bilmesi ve tekâmül etmek için gerekli adımları atması olarak tarif edilebilir. Kişinin gelişmesi gereken yönlerini tespit edip geliştirmek, güçlü yönlerini de harekete geçirmek zorluklarla mücadele edebilme, krizleri fırsata çevirebilme, yaşadığımız acıları kazanıma dönüştürebilme becerisini artırır.

Dostoyevski: “Sıkıntı çekmek, insanı olgunlaştırır, terbiye eder.” diyerek insanoğluna önemli bir mesaj vermektedir.

Konfüçyüs ise; ”Elmas, nasıl yontulmadan kusursuz olmazsa; insan da acı çekmeden olgunlaşmaz” der.
Bizimde olgunlaşmamız için bazen acı çekmemiz gerekir.

Aslında sıkıntılar, acılar, zorluklar insanı pişiren, olgunlaştıran, yetiştiren, tecrübeler kazandıran özelliğe de sahiptir. Hz. Peygamber’in çektiği sıkıntılar, acılar, hicret gibi, savaş gibi zorluklar da İslam’ın olgunlaşmasını temin eden süreçler olmuştur.

Hiç bir şey (sıkıntı, üzüntü, acı) insana sebepsiz verilmez, o acılar sebepsiz değildir. Allah bazen sevdiği kulunu sınamak ister. İyisiyle de kötüsüyle de hepsine sabretmek gerekir. Önemli olan başımıza gelenlerden çok onlara gösterdiğimiz tepkilerdir.
İnsanoğlu, sabredemeyip aşırı tepki verdiğinde, normalde hiç bir zarara uğramayacağı bir konuda büyük zarar görebilir. Tam tersine umursamayıp dikkate almadığında ise büyük zarara uğrayabilir.

Olanda hayır var diyebilmek, ilahi hikmeti görmeye çalışmak ve nihayetinde hem o sınavı geçmek ve hem de güçlenmek (Hz Hızır ve Hz Musa kıssası). İyi veya kötü, zor veya kolay… Hiç bir şeyin sonsuza dek devam etmeyeceğini bilmek ve kabullenmek doğru olan bu…

Zorluklarla karşılaşmamak için konfor alanından çıkmamak kısa vadede rahatlık ve mutluluk sağlasa da uzun vadede hüsranla sonuçlanır. Bugün yetişkinlerin hep şikayet edegeldiği gençlerin, aslında bizim yaptıklarımızın bir sonucu olduğunu kabul etmenin zamanı gelmedi mi?

Onları acılarla yüzleştirmemek, hep konfor alanlarında tutmak, hiç bir zorluğa maruz bırakmamak için geçmeleri gereken imtihanları onlar adına üstlenmek; tüm bunlar onların fanus içinde kalmalarına ve yeterince güçlenememelerine neden olur. İbni Haldun’un yüzyıllar öncesinde yaptığı tespit bugün de geçerli: “Kıtlık zamanlarında insanları açlık değil, alışmış oldukları tokluk öldürdü.” demiştir.

Unutmayın;

Sıkıntılar misafirdir. Gelir ve gider. Önemli olan gönderenin hatırına bunlara sabretmek gerekir.

Büyük insan, her şeyini kaybettikten sonra bile ayakta durabilendir…

Her sıkıntı bir kolaylığa gebedir ama hamile müddetine sabretmek gerekir.

Rabbim sıkıntısı olan tüm kardeşlerimizi sıkıntılarından, dertlerinden kurtarsın…

Selam ve dua ile.

Naci Özkan
18 Şubat 2024 – Saat : 00.25

Yorum Ekle