SAHİ BİZ KİMİZ?..
Hakan Şükür’ün Zaman Gazetesi’ne verdiği demece yazılı medyamızın tepkisi, aklınıza Hasan Pulur Üstadımızın fıkrasını getirdi.
Yaşadığı ülkenin değerlerinden rahatsızlık duyarak “Bu ülkede yaşanmaz” kararı vererek yurtdışında bir ülkeye yerleşen iki gazeteci günlerce iş aradıkları halde iş bulamazlar. Paraları biter, çaresiz, bir çiftlikte iş bulurlar. Çiftlik sahibinden gerçek kimliklerini gizlerler. İşleri ahırın pisliğini temizlemektir. Bir haftalık işi üç günde bitiren iki gazeteci ortalığı da tertemiz yapınca çiftlik sahibi tarafından başka bir işe verilirler.
Yapacakları yeni iş hareketli banttan gelen yumurtaların iyisini, kötüsünü, irisini, küçüğünü ayrı ayrı yerlere koymak. Gazeteciler yeni işlerini beceremezler, yüzlerce yumurtayı kırarlar. Akşam durumu gören patron, küplere biner. Onlara ağzına geleni söyleyip, “Sizin daha önceki mesleğiniz neydi?” diye sorar. Onlarda: “Gazeteciydik” cevabını verince,
-“Belli, belli” der patron.
“Bok atmayı iyi beceriyorsunuz ama, iyi ile kötüyü ayıramıyorsunuz.”
Hakan Şükür; futbol hayatının son baharını yaşayan GS’li bir futbolcumuz. GS’de sayısız şampiyonluklar yaşamış, UEFA Şampiyonluk Kupasını kulübüne taşımış, gol kralı olmuş ,Avrupa takımlarında oynamış, hiçbir sansasyona karışmadan ülkemizi tanıtmış, efendi bir futbolcumuz…
Nisan ayı gibi Kutlu Doğum Haftası’nın kutlanıldığı bir zamana denk gelen GS-FB derbi maçı için bu haftanın manasına uygun geçmesi temennisinde bulunmuş, röportaj verdiği Zaman Gazetesi’ne…
Türkiye’de yazılı medyayı izleyen her vatandaş gazete isimlerinden o gazetenin yayın politikasının ne olduğunu iyi bilir. Zaman Gazetesi’nin de kendine münhasır bir yayın politikası vardır.
Medyanın olayları çarpıtma hastalığı bizde, herkesin bildiği “Namaza yaklaşmayınız” misali ile verilir.
Hakan Şükür Cumhuriyet, Radikal v.s gibi duruşu belli gazetelerle röportaj yapsaydı, GS-FB maçı için tutup Kutlu Doğum Haftası’nın feyzinden bahsetmezdi. Ama sanıyoruz Zaman Gazetesi muhabiri bu hafta ile ilgili düşüncelerini de sormuştur futbolcumuza? Yani “Dini spora sokmanın bir ön girişi yapılmıştır(!)” İçkili iken namaza yaklaşmayın dendiği muhakkaktır.
Ancak niyetleri bağcıyı dövmek olan bir kısım medyamız, futbolcumuzun iyi niyetle söylediği sözleri spora dini alet etti yorumuyla verince, sevgili medyamızın neyi iyi becerdiğini bir kez daha öğrenmiş olduk.
Hakan Şükür’e yapılan bu haksızlık, sanıyoruz bu ülkede yaşayan herkesin zihninde şunları canlandırmıştır:
Türkiye’de futbol takımları sezon açılışlarında kurban keserler ve futbolcular sahaya kurbanın kanının alınlarına sürerek çıkarlar. Bu adet onlara başarı getirmesi için sürdürülen bir adettir.
Yakın bir zamanda bir spor programında, bir şehrin futbol takımını deplasmana sporu seven imamın duaları ile uğurlandığı görüntülerini izledik.
Bazen de üç büyük kulübümüzün Cuma Namazına giden futbolcularının haberlerini okuduk gazete sayfalarında…
Bütün bunlar bu topraklarda yaşayan, bu toprağın değerlerini bilen sporcularımızın inancının bir gereği olarak yaptığı şeylerdir.
Elin gavuru sahaya çıkarken istavroz çıkartıp öyle maça başlıyor, taraftarı hiç gocunmuyor ama bir Türk çocuğu Peygamberinin doğuş gününü hatırlatıp, inancı gereği olan sevgi ve kardeşliği maçta görmek istediğini söyleyince tukaka ediliyor.
Allah’tan korkun, elin gavurunun dinine gösterdiğiniz müsamahayı kendi milletinden, kendi dininden birine niçin göstermezsiniz? Bu milletin yaşadığı topraklarda beş vakit ezan sesi dinleniyor. 1400 yıllık bir İslam inancı var. Ayrıca milli değerleri var. Aynı ay içinde ulusal egemenlik gibi bir inancın vurgulandığı ve dünyada çocuklar için yapılan tek bayram olan 23 Nisan gibi bir coşkuyu da yaşıyoruz.
Yani hem milli, hem dini inançlarımızın etkinliğinin yapıldığı bir aydan tefrika yaratmakla milli ve dini değerlerimizi çatışma içinde göstermekle medyamızın neye ve kime hizmet ettiğini anlamakta güçlük çekiyoruz?
Rahmetli Cemil Meriç “Jurnal” isimli kitabından bu günleri mi gördü dersiniz?..
“… Biz, Müslüman olduğundan, Doğulu olduğundan, Türk olduğundan utanan, aczinden, tarihinden, dilinden utanan şuursuz bir yığın haline geldik…
… Ağaç, köküyle yaşar, insanda öyle. Mazi gövdemiz. Maziden koptuk, istikbale bağlanamadık. Ne Avrupalı’yız, ne Asya…”
SAHİ BİZ KİMİZ?..