Amasya İtimat

OKUDUĞUM KİTAP, ŞAH VE SULTAN


İskender Pala’nın son romanı.


Roman iki Türk hükümdarı arasındaki mücadeleyi anlatıyor.


Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail.


İkisi de Türk ve Müslüman. Mezhepleri farklı.


İkisi de ihtiraslı ve vizyon sahibi.


İkisi de şair.


 


Çaldıran savaşına giden süreç öncesinde Anadolu coğrafyasında yaşayan halkın dini inanç ve tercihlerinde Sünni İslam anlayışından kaçış, Şah İsmail’in ülkesine toplu göçler, Anadoludaki Şah İsmail yanlısı Şah kulu, Babai  gibi isyanlar. Sarsılan Osmanlı imparatorluğunun siyasal ve sosyal yapısı.


 


Yavuz Sultan Selimin ülkenin içindeki Şah İsmail etkisini kırmak ve nihayetinde sorunu kökten çözmek için Şah İsmail’le Çaldıran Savaşı’nda karşılaşması.


 


Savaşın sonucu malum. Kitapta detaylı anlatılıyor.


 


Prf. İskender Pala kitabında özetle her iki devlet adamını da atası olarak kabul ediyor.


 


Her iki sultanın yanlışlarını ve doğrularını tarafsız bir dille anlatmış.


 


Kitap tarihimizin bir dönemine ışık tutuyor.


 


Bence alevi ve Sünni inanç grubundaki insanlarımızın okuması yararlı olacaktır.


 


Tarihimizde Çaldıran Savaşı öncesi ve sonrasındaki siyasi ve sosyal olaylar o günün güncel şartlarına göre değerlendirilirse bu günkü önyargılarımızdan arınmış oluruz.


 


Kaldı ki Yavuz Devletin Sultanıdır, devleti ve halkını korumak görevidir.


 


Alevilerdeki Osmanlı ve Yavuz Sultan Selim düşmanlığı tarihsel gerçeklerle örtüşmemektedir.


 


Şah İsmail’de İran’da kurduğu Safevi devletinde otoritesini yerleştirirken Sünnilere benzer uygulamalar yapmıştır. Yapılanların tasvip edilmesi doğru değildir. Tarih de bunlar yaşanmıştır.


 


Bu yaşananlar bizim tarihimizdir.


 


Sosyal yapımızın en önemli temel taşını oluşturan Anadolu Alevilerinin İslam anlayışları ülkemize özgüdür. Yaşanılan tarihsel süreçteki  psiko sosyal durumları Alevilerde azınlık kompleksinin oluşmasını, beraberinde de  getirmiştir.


 


Cumhuriyet dönemi ve öncesinde Alevilere karşı yapılan iftira ve yakıştırmaların aslının olmadığı bilinmektedir.


 


Alevilerin ve Sünnilerin birbirleri hakkındaki bildikleri sağlam kaynaklardan olmayıp, kulaktan duymadır. Konuyla ilgili bilimsel çalışmalar olsa da azdır.


 


Devletin kuruluş felsefesinde Sünniliğin Hanefi kolu dışındaki inanç değer ve mensupları yok sayılmıştır. Mevcut Ak Parti hükümeti Alevi STK’lar ve kanaat önderleriyle yaptığı çalıştaylarla yüzyılların sorununu çözmeye çalışmaktadır.


 


Aleviler tarihsel süreçte yaşadıkları travmalardan dolayı kendileriyle ilgili her toplumsal projeye kuşkuyla bakmaktadırlar. Haksızda sayılmazlar.


 


Devlet ve Sünni Müslümanlar var olan kuşkuların giderilmesinde daha çok çaba göstermelidirler. Kuracağımız demokrasi Sünni demokrasisi olmamalıdır.


 


Aleviliğin tanımlanması hususunda var olan Sünni yaklaşımlarına karşı Alevilerin kendilerini ve cem evlerinin statüsü hususundaki yaklaşımları anlayışla karşılama sağduyusunu Sünnilerin göstermesi inanç ilkeleri gereğidir.


 


Bu konuda halkımız arasında problemde yoktur. Bu topraklarda yüzyıllardır beraber yaşayan insanlar herhangi bir devlet kurumuna sızmakla suçlanmaktadırlar. Devletin her organında görev talep etmek, onların demokratik haklarıdır.


 


Problem var gibi gösterenler ve çıkaranlar ülkemizdeki görünmeyen iktidar sahipleri ve devletin kendisidir.


 


Yakın tarihimizde yaşanan Başbağlar, Çorum, K.Maraş ve Sivas olayları, şimdilerde tahlil edildiğinde şer güçlerin planları daha iyi anlaşılacaktır.


 


Prof. İskender Pala’nın Şah ve Sultan isimli eserinde, kendisinin Sünni olmasına rağmen tarafsız olarak Şah İsmail’i de atası olarak kabullenmesi bana ilginç geldi.


 


Tarihimize baktığımda, bizlere vatan haini, Yezid, dinsiz, ateist, komünist vs. olarak tanıtılan insanlarımızda bizim ötekileştirilmiş değerlerimizdir.


Bu ülkede Vatana ihanet eden bir tek vatan evladı göstermek mümkün müdür?


 


Tarihimizde hain olarak nitelenen aydınlar, din adamları, kanaat önderlerinin vatanın birlik ve bütünlüğüne inanmada ve savunmada problemleri yoktur.


 


Onların kavgası, uygulanan yönetim şekli ve rejimledir.


 


Kurtuluş savaşı destanını yazan Nazım, İstiklal marşını yazan M. Akif’in canlarından çok sevdikleri vatanlarında yaşayamadıkları, birinin Rusya’da ötekinin Mısır’da sürgüne yaşamlarını devam ettirdikleri bilinmelidir.


 


Akif ve Nazım bizimdir. Padişahlar, Atatürk, Enver Paşa, İsmet Paşa, Mustafa Suphi, İskilipli Atıf Hoca, Seyid Rıza, Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçtaroğlu bu coğrafyanın insanlarıdır. Onları ve onlar gibileri sevmesek, düşüncelerine katılmasak bile saygı ve saygısızlık arasındaki ince çizgiyi aşmamak görev ve sorumluluğumuzdur…


 


Onların eleştirileri, eylemsel karşı duruşları yaşanılan yoksulluğa, adaletsizliğe, ötekileştirilmeye ve yok sayılmayadır.


 


Unutulmamalıdır ki isyanların, karşı duruşların haklı gerekçeleri vardır.


 


İskender Palanın Romanında aşkın, sevginin ve sadakatin en güzel halini ve anlatımını hissedip okuyacaksınız.


 


 Çaldıran Savaşında Yavuz’un ordusu yenilip Şah İsmail’in ordusu galip gelseydi, Anadolu hızlı bir şekilde Alevileşecek, belki bugün Sünniler azınlık ta olacaklardı.


 


Çaldıran kırılma noktasıdır.


 

Yorum Ekle

CEVAPLA

Yorumunuzu giriniz.
Lütfen isminizi giriniz.