Amasya İtimat

İKİ YÜZ SENE ÖNCE YEMİŞEN BÜKÜ KÖYÜ

Enver Seyhan
01 Mart 2024
Efrad
Eşraf
Üruğ
Budun
Etrafıma çevreme caddeme mehleme, olup bitene yitip gidene bakma, takılıp kalma, hayale dalma, ona buna selam salma merakım var. Bu merakla geçip giderim bu dünyadan. Çünkü inandığım Ulu Allah’ın bir ismi var:
“Âlim!”
Bu güzel adıyla aklıma geldikçe dua ederim:
“Ya Rabbi!
Âlim adınla benim ilmimi artır!”
İlim!
Bilim!
Bu iki kelime biraz maddi ve biraz manevi olarak birbirinden ayrıdır; biraz da birbirinin gücü ve kuvvetidir. “İlim” maneviyat tarafı ağır basan bir kelimedir, sanki canlı bir nesnedir. “Bilim” ise pozitiftir. Pozitif kelimesinin Türkçe karşılığı “kesin, müspet ve mutlak” olmalıdır. “Bilim” aynı zamanda tecrübe arar. Deneyim ister. İspat olmadan olmaz. Oysa her iki kelime de özünde okumayı çalışmayı tecrübeyi bilgiyi öne alır ve önemser. Dua etmek kadar duanın gerçek hayata yansıması için çalışmak çabalamak da icap eder.
Adını hatırlayamadığım bir fikir erbabının hususi bir kelamıyla bu konuyu kapatayım:
“Kitap okumadan meydan okuyamazsınız!”
Bu cümleden olarak birkaç kelam etmek biraz da mecburiyet oldu:
Bilim ve ilim konulu parağrafta kendi fikirlerimi serdetmeme rağmen beyanımın kökünü bir bilim insanına, rahmetlik “Teoman Duralı” hocaya yasladım. Programlarını seyredenler ve kitaplarını okuyanlar, düşünce, felsefe, ilim ve bilim konusunda onun fikirlerinden istifade ederler zaten. Deha bir adam!
Birçok kere tekrar ettim yazılarımda. Düşünen, icat eden, bulan buluşturan insanlar, yani toplum için üretenler, teşbihte hata olmaz derler; bir elin parmakları kadarı hariç maddi kazanç sağlayamadan dünyadan göçerler; elleri boş göçerler. Fakat tevarüs eden bilim, bilgi, belge, maddi ve manevi miras yedi sülaleye yeter de artar bile! Mamülden, istihsalden, bilgiden ve buluştan tüm insanlık istifade eder; vesselam!..
Milletimiz konuşmayı sever. Her şeye bir diyeceği bulunur. Ticari hayatta ve normal hayatta belki modern dünya toplumlarına taş çıkartır ama … İş okumaya düşünmeye bilgiye bulmaya gayret göstermeye ve ahlaki duruşa geldi mi “orada dur!” Okuma dediğim de zor ve zoraki bir eylem değil. Kitapçıda bulunan en ucuz bir kitabı satın alarak günlük üç beş sayfa okumaktan bahsediyorum. Büyük şehirlerde erkenden kalkan, işe koşan, setirek altında kalan, nefes alamayan bazılarından soran olur: “Vakit mi var?” İnsan için vakit daima dar! Akıl başta iken bir iki bilemedin üç kitap okumak beyin hücrelerini canlandırır. Harekete geçer beden ve zihin. Hiç olmazsa son senelerde gönlümüze aklımıza elimize dilimize yapışan ahlaki çöküntü yerini erdemli bir geri dönüşe bırakır; kim bilir?
Nereden başladım nereye geldim. Bizim yaylada “Kanlı” diye bir yer var. Oranın zirvesinden hem de ters yönden, Meşeliyatak tarafından düşe kalka, koşa seğirde inerek Kanlı deresini geçtim; Çanakçı’ya vardım, kimin aşıladığını bilmediğim bir Küpeli armut ağacının dibine, koyu gölgesine oturdum. Bu esnada döndü dolaştı, mesele çatallaştı, birbirine girdi. Soğuk karayel yerini ılık seher yeline bıraktı. Kuzdan çıkıp kaçtım, yürüdüm, gele gele geldim ımık bir yerde durdum… Velhasılı kelam düşünmeye yazmaya fırsat çıktı.
Ha aklıma gelmişken:
Şeyh Nurettin Alpaslan Vakfiyesi’nde yanılmıyorsam eğer “Kanlukaya” lafzı geçiyor. Aradan Sekiz Yüz sene gelmiş geçmiş neredeyse. Galiba ki “Kanlı” dediğim yer bu mezkûr, kayrak taşlık soğuk zirvenin ta kendisidir. İnsanlar ne zaman Anadolu yaylalarına yazılarına vadilerine gelmişler de dillere destan olacak adlar vermişler buralara; buraların dağına bağına kayasına taşına toprağına. Bu işte bir karışıklık var. Daha doğrusu bilgi noksanlığı var. Karışık karmaşık nakıs meseleler ve hakikatler ancak okuyarak, araştırarak değerlendirerek ve ölçerek gün yüzüne çıkar. Okumadan olmaz!
Başka bir hususi sözün yeri geldi arzu etmesem de veya içimden öyle geçti:
“İyilik yapamıyorsan bari kötülük yapma!”
Ben demiyorum, demişler, bırakmışlar…
Osmanlıca belgelerden okuma yapmaya çalışıyorum. Matbaanın olmadığı zeril -sefil zamanlarda yazılan defterleri okumak hem de eski yazının altyapısına ilişkin az çok eğitim almadan okumak kolay değil. Eğitimden kastettiğim bir okul; sıra kalem defter öğretmen yani eski lisanla mektep. Olsun. Buna da şükür! Tamamen bomboş tamtakır kuru bakır olmak da vardı…
Taşabad Sonusa ve Erek haricindeki memleketlere ait ulaşabildiğim Osmanlı kayıtlarını inceledim, okumaya çalıştım. İnsanlara, yaşam şartlarına, sıkıntılarına baktım; elimde değil acıdım. Çünkü defter üzerinde bir satıra dört veya beş kişi ancak yazabilmişler. Özenerek yazanlar, süsleyenler, bezeyenler olsa da katiplerin kalem ameliyesi usulü ve yazı tarzı okumak için ziyade zorluk çıkarıyor. Her sayfada bir iki tane de “fevt” işaretini görünce kendime hakim olamadım. Zaten o kısımları okumak benim harcım değil. Çoğunda noktalama yok. Ay adları bir harften ibaret. Sene var. Gözümün de sorunları var. Gözlük de yardımcı olamıyor bazan. Bazan değil her halükârda. Çünkü yazılar küçük, gözümün görme kapasitesi düşük!..
Çok fazla konuştum. Büyük insanlar demişler ki: “Ne yaparsan yap, kim olursan ol kendinden bahsetme.” Oysa benim dört başı mamur bir özelliğim yok. Günün deyimiyle “üç kuruşluk mütekait bir goca adamım!”
Yazının takip eden satırlarında bazı köylerden kabile adlarını ve fertlerin kayıtlardaki hallerini yazacağım. Umarım İki Yüz sene evvelinden bugüne bir bağ kurabilirim.
*
YEMİŞAN BÜKÜ
Yemişenbükü yerine tahrirde yazdıkları gibi yazmak istedim. “Şın” harfini med ile beslemişler. Bir sebebi vardır herhalde. 1831 yılı itibariyle NFS.d.02267 numaralı defterden Yemişenbükü köyü sülale ve fertleri ile başlayayım madem.
Bazı da NFS.d.02275 sayılı deftere müracaat edebilirim. Hayırlısı bakalım.
A)
NFS.d.02267

Sene: 1831

01-
Torunoğlu
Kısa boylu kara bıyıklı Halil oğlu Mehmet.
Yaş: 25
Doğum tarihi: 1806
02-
Torunoğlu
Orta boylu kumral sakallı Memiş oğlu Ali
Yaş: 33
Tevellüd: 1798
03-
Torunoğlu
Uzunca boylu kara bıyıklı Memiş oğlu Lütfullah.
Yaş: 28 (m)
Kabilenin bütün erkek fertleri defterde geçmemiş olabilir. Çünkü bu sayımın amacı asker olabilecek kişileri belirlemektir. Kanaatime göre Torunoğlu boyu Yemişenbükü köyüne Zuday köyünden göçmüş olabilir. Allahu âlem!
B)
NFS.d.02267
Sene:1831
01-
Darıcaoğlu (Darıcığlu)
Kısa boylu kara sakallı Ali oğlu Abidin. Yaş:33
Doğum tarihi: 1798. Baba adı: Ali.
02-
Darıcaoğlu
Orta boylu sarı bıyıklı Ali oğlu Emin. Yaş: 28 (m)
Babaları Ali’nin tevellüdü aşağı yukarı 1775 olabilir.
03-
Darıcaoğlu
Orta boylu tüysüz -ergen- Mehmet oğlu Ali.
Yaş: 18 (m)
Doğum tarihi: 1813
Kardeşi kısaca boylu bıyıksız – sakalsız Mehmet oğlu Veli. Yaş: 14 (m)
Doğum tarihi: 1817
04-
Darıcaoğlu
Orta boylu Şabb-i emred Veli oğlu Salih. Yaş: 18
*

Yorum Ekle