Eskiden adına Tugayyolu derlerdi, sanırım değişmedi yine aynı. Bu kelime ayrı mı yazılır yoksa birleşik isim midir düşünmedim bile. Doğrudan birleşik yazdım. İki kelimeden oluşan isimlerin birleşik yazılmasından daha çok hazediyorum. Böyle adları bitiştirerek tek kelime halinde yazmaya ve algılamaya yatkın hem dilim hem gönlüm!
Nereden icap etti de şimdi Tugayyolu’ndan bahsettim? Öyle durup dururken yazmak kolay değil dışarıdan görüldüğü kadar. Olaylar, konular, hususlar, zamanlar birbiriyle temas halinde olmak zorunda. Gelişen oluşan değişen olaylar birike birike bir gün kendini kalemin dilinde buluveriyor. Bu da öyle oldu!
Tugayyolu’nun çevresi bundan yirmi sene önce yanıbaşından akıp giden derenin etrafına kurulmuş tesislerle fabrikalarla kocaman bir sanayi sitesi gibiydi. Minibüs yolundan geliş yönüne göre sağa sola sapıldığında yol, beş yüz metre ileride E – 5’e dolayısıyla N. Baransel Kışlası’na yani Tugay’a varıyordu. Belli ki yol adını Tugay’dan almış vakti zamanında.
Şimdi ise son yirmi senedir tesisler, atölyeler ve fabrikalar yavaş yavaş şehir dışına taşındı. Yolun kenarında E – 5’e nazır boş bir arazi vardı. Bu arazi değerlendirildi ve üzerine büyük bir avm kuruldu. Sonra etrafında modern binalar yükselmeye başladı. Son on yıl içinde ise mevcut avm’ye iki avm daha komşu oldu. Ayrıca Anadolu Adalet Sarayı ve Kartal Devlet Hastanesi de aynı civarda. Çevrede inşa edilen binalar bölgenin yeni yüzünü meydana çıkardı.
Dünkü halinden eser kalmadı. Yeni bir mahalle meydana geldi Tugayyolu’nda ve etrafında…
*
Telefonumun sesi kısık olduğu için sokakta isem arandığımda duymadığım olabiliyor.
Bir ahbabımla Perşembe günü buluşmak görüşmek üzere bir hafta evvelinden sözleşmiştik. Kararlaştırdığımız gibi vaktinde orada olabilme arzusuyla yola çıktım. Caddede yürürken birkaç dakika önce telefonumun çalmış olduğunu gördüm. Fakat adı kayıtlı olmayan bir telefon numarasıydı. Geri döndüğümde karşımdaki ses kendini tanıttı. “Ben Halis Böğürcü” dedi.
Kendisini gıyaben tanıyordum ve nasıl olduysa konuşmamız gayri ihtiyari samimi bir havaya büründü. Yazmış olduğum yazıları okumuş olduğundan bahisle “yarın Cuma’dan sonra saat on dört gibi buluşalım” dedi. İşi de kolaylaştırdı: “Benim kardeşim avukat. Bürosu Anadolu Adalet Sarayı civarında. Orası uygun” deyince adresi sordum. Tarif edince, büronun sözünü ettiğim Tugayyolu üzerindeki binalardan birinde olduğuna kanaat getirdim. Yolumun üzeri ve çok da iyi bildiğim bir yer.
Cuma’dan sonra adrese gittim ve buluştuk, görüştük. Gerçekten öyle bir kelime bulmalıyım ki tam yerinde olsun ama bulamıyorum şu an. Çeşitli illerde Emniyet Müdürü olarak görev ifa etmiş bir insanın bu kadar mütevazi olacağını itiraf edeyim ki beklemiyordum. Güler yüzü, sohbeti ve muhabbeti yüzüne yansıyordu, yüzünde ince bir tebessüm vardı daima.
Memleketimizin yetiştirdiği değerli Müdür Halis Böğürcü’yü tanımaktan mutlu oldum. Bu devirde zaman insanlar için oldukça önem arz ediyor. Misafir olarak zamanı biraz fazla kullandım gibi sanki!
Çıkışta yoğun iş temposuna rağmen Avukat Kadir Bey ile de selamlaştık, merhabalaştık. Yeniden bir araya gelmek üzere sözleşerek ayrıldık.
*
Yazımın devamında memleketten, sohbette bahsi geçen Mimar Hüseyin Ağa’dan söz etmek istiyordum ancak sonraki bir zamana tehir etmenin uygun olacağını düşündüm. Çünkü Hüseyin Ağa Sonusa’da ve İstanbul’da önemli işlere imza atmış kıymetli bir memleket insanıdır.
03. 03. 2021
Enver Seyhan