GAZETECİLER GÜNÜ…
Ülkemizde her 10 Ocak günü kutlanan “Çalışan Gazeteciler Günü” aklımıza bir tekerlemeyi getiriyor.
- Nereden duydun?
- Gazetede okudum.
- Hım… Demek ki doğru.
Yıkıldı gitti bu imaj… Yerine yenisi geldi:
- Nereden duydun?
- Gazetede okudum.
- Hım… Demek ki yalan… Geç.
Sahibinden başkasına esir olan kalemleri tanıdıkça, iktidarın kudretinden, paranın kuvvetinden uzaklaşamayan basını gördükçe “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” gibi bir kutlamanın heyecanını duyamıyoruz.
Bugünün bizim aklımıza ilk getirdiği, Anadolu Basını ve bu mesleğin çilesini çeken basın emekçileridir.
Gazeteciler gününde, Anadolu Basını çalışanlarının çilesini anlatan güzel bir anekdotu okuyucularımızla paylaşmak istiyoruz.
Bursa’nın Yenişehir ilçesinde aynı isimle gazete çıkartan Ali Bilgiç, gazetesinin 29. yaş günü dolayısıyla eşi tarafından yazılan ve yayınlanan “Kumam” başlıklı yazıyla bir gazetenin arkasında yaşanan basın emekçilerinin farkına varamadığımız hayatını anlatmış.
“ 29. yaş gününü kutlar, nice yıllar dilerim sana “kumam” Yenişehir Gazetesi. Çok kötü eşi bulunmayan bir kumasın. Niye mi? 19 yıllık evliyim. Hep eşimi benden çaldın. En güzel Pazar günlerini, ıpıl ıpıl yıldızlarla dolu pazartesi gecelerini, hatta en güzel yaz tatillerini… Daha anlatayım mı? Oğlumu bile çalmaya başladın. Dersi olsa bile onu yine çalıyorsun. Ama kararlıyım küçük oğlumu sana kaptırmayacağım. Belki Yenişehir’e bir şeyler kazandırıyorsun ama benden çok şeyler aldın. Beni çok ağlattın sen kumam Yenişehir gazetesi. Benim ufacık kaprislerime katlanamayan Ali Bilgiç sana nasıl katlanıyor anlamıyorum. Oysa sen kapris ve itham dolusun. Ali Bilgiç seni büyük zevkle savunuyor. Kısaca sana büyük bir aşkla bağlı. Sen soframızdan ekmeğimizin yarısını, cebimizdeki harçlığın çoğunu alıyorsun.”
Bizim ilçe gazetemizin öyküsü de bu anekdotta anlatılanlardan farklı değil. Gazetemizin kurucusu Ali Rıza Ağabeyin dudağından düşmeyen sigarasıyla uzun kış gecelerinin geç saatlerinde yanan odun sobasının sıcağında, mürekkep ve makine yağı kokularının teneffüs edildiği matbaa da parmaklarının tek tek dizdiği kurşun harfler kelimeye, kelimeler cümleye, beyaz kâğıt fikre dönüşür gazete olur okuyucularına kavuşmak için…
Ali Rıza Ağabeyin kelimeleri dizip dağıtarak usanmadan her hafta hazırlamak zorunda olduğu gazete için harcadığı sanatkâr kadrini iki sayfalık gazeteyi bir çırpıda okuyanlar anlayamazlar.
Geçmişte gazetelerde yazılar elle dizilirdi. Eski dilde mürettip diğer adı ile dizgicilerin hazırladıkları gazetelerde bazen dizim hatalarından dolayı terslikler de yaşanırdı.
13 yıl aralıksız dış işleri bakanlığı yapmış Tevfik Rüştü Aras’ın Avrupa’dan dönüşünü haber veren bir İstanbul gazetesi;
“ Tevfik Rüştü Avrupa’dan döndü” diye başlık atacakken başlık;
“Tevfik Puştu Avrupa’dan döndü.” şeklinde yazınca ortalık karışmış. Tabi dizgici hemen işinden atılmış.
Bugün dizgici hataları yüzünden işinden olan yok ancak çalışan gazetecilerin düşüncelerini özgürce yazdıklarını iddia etmekte oldukça zor.
Anadolu basını matbaa sahipleri gazetelerinin hem patronu hem işçisidirler. Onların çocukları matbaada büyürler ve büyüyünce de matbaanın personeli olurlar. Küçük bir aile şirketidir Anadolu matbaaları.
Anadolu basınımızın sorunları çok. Mali kaynakları kıt. Çoğu matbaaların teknik donanımları yetersiz ve eleman sıkıntısı çekmekteler.
Anadolu’da gazete çıkarmak çileli bir iştir. Avrupa’da yapıldığı gibi ülkemizde de devlet Anadolu basınına katkıda bulunmalıdır. Onların sorunlarına duyarsız kalmamalıdır.
İşini doğru yapan, bağımsız, iktidar odaklarına mesafeli duran, dürüst insanların yanında, kendisini hiçbir güce pazarlamayan basın, sorunları kalmayan sorunları halledilmiş bir basındır.
Sorunsuz basın haberle yorum, reklâmla haber arasında anlaşılır bir ayrım yapar. Yargıya intikal etmiş konularda yazmaz, özel hayatın mahremiyetine saygı gösterir.
Kısaca gazeteci kalemini, fotoğraf makinesini, kamerasını meslek ilkelerine uygun kullanır.
Dördüncü kuvvet gücünü ilkelerinden alır…