Amasya İtimat

EL ELDEN ÜSTÜNDÜR

Bazen şöyle düşünüyorum! Hep kendinden, benliğinden, hayatından, kendi yaptıklarından, kendi kavramlarından, kendi niteliklerinden, kendi özelliklerinden bahseden insan, acaba diğer insanların varlığından, diğer insanların fikrinden, düşüncesinden, yaptıklarından, özelliklerinden bihaber mi? Elbette bihaber değil. Elbette el elden, gönül gönülden üstündür. Bunun başka açıklaması yoktur. Dünyada var olan ve her an, her zaman gerçekleşen olaylara mührünü vuran insanların tereddütsüz hepsi alçak gönüllüdür, mütevazidir, diğergamdır. İnce, nazik ve zarif düşünceli insanın düşünce iklimi nefret ve kin üretmez. Bilir ki, enaniyet, fesat, haset, kıyl ü kal insanı yüceltmez, aşağılara çeker; gözden, gönülden düşürür. Hırs ve ihtiras da insanın kimliğini, şahsiyetini alaşağı eder, ezik, büzük, kırık, dökük, bozuk bir şekil verir. Her neyse!

Genel olarak uslubum eleştirmek, laf kalabalığı yapmak, ona buna çatmak, suyu bulandırmak değildir. Başarmak, muvaffak olmak bir hilkat yeteneğidir.

Hayat devam ediyor ve kimse kimsenin sevabını, günahını çekecek değil. Her şahıs yaptıklarıyla veya yapmadıklarıyla, yapamadıklarıyla değerlendirilecektir. Bir sorgulama, yargılama ve değerlendirme makamının ve mekanının olduğundan şüphem yok!

Önceki bir yazımda, günümüzün pazar, piyasa, alışveriş sistemi konusunda benzer manada demiştim ki ; ” büyük avm’lerin, marketlerin sisteme girmesi iyi mi oldu, kötü mü?” Ve devamında, “hem iyi oldu, hem kötü oldu” mealinde bir cümle de kurmuştum.

Dünyanın gidişatı, her alanda, her yerde, her yönde değişiyor. Bundan en çok payını alan da ekonomik ve ticari sektör. Çalışma, ticaret, yeme, içme ve barınma eylemleri insana hilkatten verilmiştir. Son yüz yıl içinde, eski üretim teknikleri hızlıca ve tamamen değişerek yerini yeni, modern ve hızlı üretim şekline bıraktı. İletişim çağını en ilkel toplumlar bile yakaladı; yakaladı derken tüketim manasında yakaladı!

Herkes her şeyden kısa sürede haberdar olabiliyor. Üretim konusunda dünyanın yarıdan fazlası çok geride hala ve tüketim yanıyla değişse de üretim yanıyla değişip gelişmeleri, toplum yapıları, gelenek ve adetleri tahtında ele alınınca kolay da gözükmüyor. Burada sömürünün payını, tembelliğin payını, imkansızlığın payını, tasarrufun ve sermayenin payını, çıkar savaşlarının payını yadsımamak da gerek…

Ticari sistem, şekliyle, yapısıyla, hitap ettiği veya etmediği yer ve toplumla beraber değişti, gelişti, farklılaştı, zaman ve mekan ayarlarıyla oynandı. Hizmet sektöründen sanayi sektörüne her alanda ana gaye kar etmek. Bu amaca ulaşabilmenin en ideal yolu; saygı, sevgi, üleşim, paylaşım ve müşterinin velinimet olduğunu asla unutmamak ve müşteriyi umursamaktır.

Küçük esnafın kendilerine rakip olmuş uluslararası büyük firmalarla şarlar ne olursa olsun, yarışamayacağı, rekabet edemeyeceği açıktır. Bu ise, ticari alanda, özellikle küçük şehirlerde ve dahi dünya genelinde bir süre daha klasik usullerle pazar ve piyasa koşullarının oluşacağına işaret ediyor. Yapılması gereken fiyat, kalite, satış sonrası hizmet, servis, ayıpsız ve zamanında mal teslimi gibi konularda hassas olmak, müşteriye değer vermektir.

Geleneksel pazar ve çarşı yapısının ideal manada devam edebilmesi, hitap edebilmesi için koruyucu, tutucu değil açık ve net olmak gibi bir mecburiyeti var.

Moda ve marka mefhumunu göz ardı etmemek de lazım. Kim nereden bakarsa baksın, nasıl yaşarsa yaşasın, hangi kültür içinden gelirse gelsin , nasıl eleştiri getirirse getirsin moda ve marka ile yakından alakasının olduğu ayan beyan ortada. Sokaklara, caddelere, evlere, arabalara bakınca aşikare görmek mümkün. Gelir düzeyindeki iyileşme, toplumsal ilerleme, ister istemez çarşı ve pazara, alışverişe, yaşam kalitesine, günlük hayata yansıyor.

Selam, muhabbet ve dua ile.

Enver Seyhan

Yorum Ekle