Televizyon kanallarından bize yansıtılan bütçe görüşmelerini izledikten sonra “görüşmek” sözcüğünün manasının değişip değişmediğini araştırmak için İlhan Ayverdi Bey’in “Misalli Büyük Türkçe Sözlük” isimli kitabına bir göz attık.
“Görüşmek” sözcüğü şöyle anlatılıyor:
Buluşup karşılıklı konuşma; bir mesele üzerinde karşılıklı konuşma, müzakere.
Gidip gelmek suretiyle ahbaplığı sürdürmek; sohbet etmek, birlikte oturup konuşmak…
Bizim kadim kültürümüzde görüşmek kelimesi içinde dost sıcaklığı barındırır. Görüşürüz diye ayrılırız bir tanıdıktan, arkadaştan. Ya da vedalaşırken görüşmek üzere deriz, kavgasız, küfürsüz…
Bizlerin siyasi kanaatlerine göre oluşan Meclisin sayın vekilleri hitap ederken söze yüce meclisin değerli üyeleri diye başlıyorlar ama bu yüceliğe yakışmayan söz ve davranışta bulunuyorlar.
Rahmet ve güzellikle anılan Adnan Kahveci’yi hatırlıyoruz. Mecliste yapılan tartışmaların seviyesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş, meclisin siyasi manada bir mabet olduğunu söyleyip, siyasetin mabedin vakarına uygun yapılmasını, parlamento değerinin milletvekili değeri ile eş olduğunu söylemişti.
Karacaoğlan’ın koşmasında güzeller durağı diye övdüğü Tokat ilimiz milletvekilinin meclisteki söz ve davranışları bulunduğu makamın ve yerin vakarına hiç uygun düşmemiştir. Ağza alınmayacak küfürler savuran Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın yakışıksız sözleri meclisin yüce çatısında ilk defa yankılanan sözler değildir. Meclis tarihinde ilk sövgülü tartışmanın Vefik Paşa tarafından 1877’de “SUS EŞEK” sövgüsüyle başladığı öne sürülür.
Şair Eşref dizeleriyle kavgalı oturumu şöyle eleştiriyor:
Uğraşırken siz bina sarsılmalı
Pantolon, setre, yelek yırtılmalı
İndirin yek-diğere şaplakları
Aşk edin enseye ta tırnakları
Defteri yek-diğeri cebren dürün
Bazı mebusu boğarken öldürün
İstirahat eyleyin beş altı gün
Her zaman huzur size böyle düğün.
Cenab Şehabettin’in “Bizim memlekette söyleyeni değil, bağıranı dinlerler.” Sözüne ne kadar hak verirsiniz bilemeyiz ama bu gün bağırıp çağıran siyasetçileri gördükçe Mülkiyeci Yılmaz Mazlumoğlu’nun söyledikleri bize daha inandırıcı geliyor.
“Değerli fikirleri değerli malı olanlar bağırmazlar. Zerzevatçı bağırır ama kuyumcu bağırmaz. Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz. Düşünenler bağırmaz. İnsan bağırırken düşünemez. Düşünmeyenler ise hep kavga içindedir.”
“Hiçbir ayıp söz ve hayâsız iş yoktur ki, insanın kıymetini alçaltmasın. Hiçbir haya yoktur ki, insanın değerini artırmasın.” (Hadis-i Şerif)
Muhafazakâr Demokrat bir partiye mensup milletvekilinin bu hadisi bilmesi lazımdır. O yüce çatı altında tartışmalar kavgasız, küfürsüz, mizah denen ince bir eleştiri sanatı ile de yapılabilir.
Ancak latife latif gerek diye bir sözümüz de vardır anlamak isteyenlere… Bir güzel söz söyleme sanatı varsa, bir de güzel anlama ve dinleme sanatı vardır.
Demokrasi hesap sorma, hesap verme rejimidir. Kural olarak muhalefet hesap sorar, iktidar hesap verir. Bütçe görüşmeleri bunun için yapılır. Yapılan görüşmelerin adaba uygun, o yüce çatının mehabetine halel getirmeyecek düzeyde olması arzulanır.
Bizler asıllarınız olarak siz vekillerimizi izlemeye devam ediyoruz. Sizlerin konuşmaları bittikten sonra biz konuşacağız.
Biz konuşacağız diyoruz ama bizim konuşmalarımızın da bir şeyleri değiştiremeyeceğini biliyoruz.
Emma Goldman dünyada anarşist yazar olarak tanınır. Yaman bir kadın ve işçi hakları savunucusudur. 1919’da ABD’den sınır dışı edilmiş. En güzel sözlerinden biri şudur:
“Eğer oy kullanma bir şeyleri değiştirecek olsaydı, yasa dışı olurdu.”