Amasya İtimat

AKILDA KALANLAR VE YAŞAM HİKAYELERİNDEN KESİTLER

Köyüm Oba’nın kurulma aşaması biraz da ayanlıkların kaldırılmasıyla aynı döneme rast geliyor. Hesabıma göre Oba köyüne 1825 ile 1840 aralığında ilk yerleşimler başladı; 1850 yılında 10 hane olduğuna göre. (Köyün bugünkü yerine yerleşimi hususunda Yenice’ye konup sonra Obayeri’ne yerleşme, olumsuz vakalar nihayetinde tekrar Yenice mevkisine dönme ve orada kışlama gibi kanımca epeyce sene geçiyor.)
Ayanlık düzeni, bölgenin veya şehrin ileri gelenlerinin idareyi ele geçirerek zaman içinde bölgede feodal bir sistem oluşturması ve derebeyleşmesi şeklinde tarif edilebilir. Tarihi kaynaklardan ve hadiselerden anlaşılan da bu cihete yakın duruyor.
Kısaca, kontrol edilemeyen bu düzende, halkın omzundaki yük ağırlaşmış, katmerleşmiş ve artmıştır. Çünkü vergi yükü katlanmıştır. Ayanlık düzeni ya da Ayanlar tesis ettikleri vakıflar yoluyla geniş ve büyük çiftlikler kurmuşlardır.
2. Mahmut, Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa vasıtasıyla tahta çıkarıldı. Zira 4. Mustafa tahtı bırakmadı, kardeşlerini öldürtmek istedi. Bu karmaşada kardeşlerden biri, sabık padişah 3.Selim öldürüldü. Hükümdar 4. Mustafa kafese sokuldu.
Devam eden günlerde, aylarda, yıllarda (Alemdar Mustafa Paşa öldükten sonra gücünü toplayan) 2. Mahmut otoritesini kurdu.
Gelişmeler ve olaylar neticesinde ve devamında Ayanlıkların suyu kesildi ve kökü kurutuldu.
HADDADİ ve SEPETLİ köylerinin arazilerinde, Canik Sancağı’ndan gelerek kendisine ve ailesine zürri vakıf tesis eden Hazinedarzade Süleyman Paşa’nın haksız hukuksuz anlamsız ve zoraki sağladığı menfaatlerin suyunun gözü de böylece kurumuş oldu. Çiftlikleri halkın eline geçti. Buradaki arazilere, yeni göçler dolayısıyla konup yerleşmeler gerçekleşti.
Bu göçüp yerleşenlerden bir boy da benim köyüm Oba’nın kurucu boyu Omarlılar = OMALILAR kabilesidir. Çarşamba tarafından geldiler ve yoğun Rum nüfusun oturduğu, yaşadığı ve geçindiği Ahilu = Afulu’ya kondular. Burayı “güzlek” arazi olarak belirledikten sonra tam annaçtaki = alnaçtaki Akdağ’da Baldıran yaylasını da “yaylak ve yazlak” olarak tayin ettiler.
Bildiğim, 40 sene evvel bu yaylaya çokça Ziğdi’den ve Çarşamba’dan gelip yaylacılık yapanlar vardı; bugün de aynı mıdır, bu konuda kafi bilgiye sahip değilim. Kara çadır kuranlar da, ağaç unsurundan eğme veya basit baraka şeklinde ev çatanlar da olurdu. (Ona Hacı Mustafa Küçükbaş “ambar boğazı” dese de başka adının da olacağını düşünüyorum. Küçük kereste, ağaç, tahta taraba evler, ambar boğazı şeklinde çatılarak çatısı yonga ile örtülürdü.)
Omarlılar “kışlak” olarak da Oba köyünün bulunduğu mahalli tercih etmişler. Bu sülalenin ağası ve belli ki öncüsü Hacı Gülahmet adındaki şahıstır. Bilenler, Hacı Gülağa namıyla anıldığını anlattılar. Karısı ise, Zuday köyünden “Mastık Karı” namıyla bilinip anılan kadındır. (Adını bilen var mıdır? Bilse bilse kabilesinden M. Çınar bilebilir.)
O yıllarda (zannederim 1840 – 1850) Mastık Karı’nın kardeşi Kuru Hüseyin Zuday’da ikamet etmektedir. Diğer kardeşleri ise Zuday’dan, yeni yeni iskan yeri haline gelen Yemişenbükü’ne göçmüşler. Mastık karı, kardeşi Kuru Hüseyin’in Oba’ya yerleşmesini ve burada iskan olmasını Hacı Gülağa’ya mecbur kılmıştır. “Kardeşim Zuday’da yalnız kaldı” diye diretmiştir. Neticede Kuru Hüseyin Oba’da yerleşmiştir. Kuru Hüseyin’in kardeşlerinden devam eden kolu Taşova’da yaşamaktadırlar.
Dedem Emin Çavuş ve Kocaanam Zöhre, Hacı Gülağa’nın ve Mastık Karı’nın torunlarıdır.
Kocaanam, anamın dediğine göre Mastık Karı’nın bir sözünü bazı bazı söyler ve tekrar edermiş:
“Gün gelecek göğ yüzünde kanatsız kuş uçacak, yerde cansız araba yürüyecek.”
Belki o yıllarda duyum alıyor da olabilirler; zira motorlu araba 18. yüzyıl sonunda, teyyare ise 20. yüzyılın başında tasarlandı ve üretildi.
Oba köyü İKİ YÜZ yaşına basmak üzere olan bir köydür. Yerleşim yapıldığı sırada Osmanlı Devleti’nde Miri arazi sistemi vardı ve şahısların tapulu arazisi yoktu.
Fakat bahsettiğim gibi Vakıf sistemini bundan ayrı tutmak gerekiyor. Özellikle vakıflar yoluyla elit tabakadan kimseler (asilzadeler, imtiyazlılar, aristokratlar evlatlık vakıflar tesis etmek suretiyle) mal – mülk edinme konusunda halk ile aynı konumda değildiler.
Süleyman Paşa da bunlardan biriydi. Sepetli köyü arazisine gelip konmuştu.
2. Mahmut Ayanlık sistemine ve derebeylik dönemine son verince, Sepetli Köyü miri arazi dahilinde Oba Köyü iskan oldu. Göçlerle birlikte hanelerin sayısı arttı.
Tanzimat’ın ilanıyla halkın lehine bazı düzenlemeler yapılmaya başlandı.
Oba’nın bir köy statüsü bulunmuyordu. Daha sonra belki 1913 gibi köy statüsüne kavuştu. Tahminimce adını da yerli halk koymuştu. Evvela Sepetli köyünün mahallesi veya mezrası olarak yerleşti ve gelişti, genişledi, büyüdü.
Kesin bilmesem de ilk 70 sene (fazlası noksanı olabilir) cenazelerini Sepetli köyü geçesindeki Hanönü mevkiine gömmüşler.
Savaşlar dolayısıyla erkeklerin askerde oluşundan veya aradaki Destek Çayı’nın bazı geçit vermeyişinden veya omuzda cenazeyi Hanönü’ne taşımanın zahmetinden midir, bunu bilmem mümkün değil; 1900 yılından birkaç yıl evvel veya birkaç yıl sonra Oba köyü Bademler mevkisi Mezarlık sahası olarak belirlenmiştir.
Osman ve Kaçak Emine’nin kızı Şerife Ebe, anamın çocukluğunda evlerinde, Oba köyünün 30 hane olduğunu bildiğini söylermiş durup durup. Anam da konuşmalara kulak misafiri olurmuş. Bazan laflarken yeri gelince tekrar eder, ben de hayattan, hadiselerden hatıralar aklına gelsin de konuşsun diye sorularla lafa ortak olurum.
Sohu dede öldüğünde köyde Hatip Hoca varmış ama başka erkek ya yoktu, ya herkesin işi gücü vardı; Sohu dedeyi gelinleri Ayşe ebe, Fadik ebe gibi üç beş kadın ve Hatip Hoca birlikte yıkayıp defnetmişler.
Erkeklerin cephede olmalarından dolayı kalan insanların da o kıtlık, yokluk, zorluk yıllarında iş güç peşinde tarlada bağda bahçede, yaylada ovada olacaklarını düşünüyorum.
Şerife Kadın’ın 1875 veya 1880 doğumlu olduğunu var sayıyorum. Soykütüğümde Şerife Kadın’a annemden dolayı yer vermişler ancak doğum yılının yazıp yazmadığına bakmadım. Koca Mehemmed dedemin 1898 doğumlu oluşundan hareketle Şerife Ebenin doğum tarihini ona göre ayarladım. Zannederim 80 yaşlarında, 1958 yılında vefat etmiş. Koca dedeme ölüm döşeğinde Hatıcınoğlu kaç yaşında olduğunu sorduğunda “83” gibi bir şey söylemiş. 1981 yılının Şubat ayında vefat etmişti.
Enver Seyhan
16 Eylül 2021

Yorum Ekle