Tevhidi Tedrisat Kanunun 100. yılı dolayısıyla Türk Eğitim-Sen Genel Merkezinin yapacağı çalışmaya sunulmak üzere hazırladığım görüşlerimi içeren makaledir.
Çoklu zekâ kuramı 1983 yılında Howard Gardner tarafından zekayı tek ve baskın bir yetenek olarak görmeden ziyade, çeşitli ve özel boyutlardan oluştuğunu öneren bir modeldir.
Çoklu Zekâ Teorisinin İlkeleri
-İnsanlar çok farklı zekalara sahiptir.
-Her insan aktif olarak kullandığı zekalar ile özel bir karışıma sahiptir.
-Zekaların her biri insanda farklı bir gelişim sürecine sahiptir.
-Bütün zekalar dinamiktir.
-İnsandaki zekalar tanımlanabilir ve geliştirilebilir.
Çoklu Zekâ Türleri
-Sözel-Dilsel Zekâ
-Mantıksal-Matematiksel Zekâ
-Görsel-Mekânsal Zekâ
-Bedensel Zekâ-Kinestetik Zekâ
-Müziksel Zekâ
-Sayısal Zekâ
-İçsel Zekâ
-Doğasal Zekâ
Bu bilgiler doğrultusunda ilkokulda temel eğitimini alan öğrencilerin 4. sınıftan sonra ortaokul eğitimine başlarken (5. sınıf) çoklu zeka türlerine göre sınıflar oluşturulmalı ve ortaokul eğitimi bu şekilde devam etmeli. Oluşturulan sınıflarda büyük ölçüde ilkokul sınıf öğretmenlerinin değerlendirmeleri göz önünde bulundurulmalıdır.
Haftalık 30 saat dersin 15 saati seçilen sınıfın zekâ grubuna ait derse ayrılmalı, diğer 15 saat farklı derslere ayrılmalı. Her sınıfta aynı zekâ türü öğrenci olacağı için derse güdülenme ve hazır bulunuşluk daha yüksek seviyede olacaktır. Lise eğitimine de kendi alanlarında devam edecektir. Üniversite eğitimini de kendi alanlarıyla tamamlayacak, öğrencilerin yetişmesi en üst seviyede olacaktır.
Bütün kademelerde zekâ türlerine göre seçilen alanlarda daha öne çıkan bir zekâ gözlenen öğrencilerin alanları değiştirilebilecektir. Bu sistemle sınav sayıları azalacak ve öğrencilerimiz sınav stresinden de kurtulacaklardır.
Şu anki eğitim sistemimiz ortaokullarda tam bir keşmekeş içindedir. Her sınıf farklı zekâ türlerinden oluşmaktadır. Bütün zekâ türlerine matematik, fen, müzik, resim öğretmeye çalışıyoruz. Bu çok sıkıcı bir durum, öğretmenin sınıf yönetimi açısından da çok zor bir durumdur. Öğrencileri yeteneği olmayan bir alanda eğitmeye çalışmak, aşağı doğru akan bir ırmağı yukarı doğru akıtmaya çalışmak gibi, eşyanın tabiatına aykırı bir durumdur.
Benim savunduğum ve önerdiğim (olmazsa olmaz) bu sistemle ülkemiz en az 10 yıl en fazla 15 yıl sonunda rahatlayacak, ülkemizde iyi bilim insanları, mesleğini en iyi, severek yapan insanlar yetişecektir.
Kendi yeteneğinde eğitim alan bu insanlar her alanda yapacağı başarılı çalışmalar ile ülkemizin kalkınmasına katma değer katacaklardır. Geri kalmışlık zincirlerini kırarak dünya ile yarışır olacaktır.
Avrupa’daki sistem budur. Her alanda Avrupa’yı örnek alan ülkemiz neden Avrupa’nın eğitim sistemini almakta direnç gösterir ki. Avrupa’da yaşayan Türkler arasında (3,4 milyon) bilim adamları, sporcular, müzisyenler vs. en üst oranda yetişirken, 86 milyonluk ülkemizde en alt seviyede yetişmektedir. Bunun sebebi eğitim sistemimizdir. Bu sistem değişmelidir.
Amaya-Taşova Cumhuriyet Ortaokulu
Türkçe Öğretmeni Gülahmet YOLAÇAN