Ramazan denilince akla hemen eskiler gelir ve büyük bir özlemle “NEREDE ESKİ RAMAZANLAR” diyerek iç çekeriz.. Bu yazımı da iftar ile zöhür arası yazdığım için başlığı da bu şekilde atmak istedim..
Aslında özlem, eskilere olduğu kadar çocuklukta yaşadığımız o güzel günler içindir…
Şimdiki nesle göre daha hareketli ve güzel RAMAZAN akşamları yaşadığımız bir gerçektir.. Doyasıya yaşadık biz çocukluğumuzu, yudum yudum ve sindire sindire yaşamanın verdiği Ramazan tutkusunu günümüz neslin çocuklarında görmek ne mümkün..
Her Ramazanda bir öncekini anarız ve biliriz ki her dönem bir parça daha farklılaşmaktadır bu mübarek aydaki alışkanlıklarımız..
Ramazan denilince, aklımıza ilk olarak İFTAR, RAMAZAN PİDESİ , ZÖHÜR, DAVUL, TERAVİH ve RAMAZAN TOPÇUSU gelmektedir..
Her bölgenin , yörenin hatta mahallenin bile kendine has alışkanlıkları ve gelenekleri vardı. Davulcunun olmadığı yerde teneke çalarak ahaliyi kaldıran yerler gördüm ben…
Ramazan topçusunun havası ise kimselerde yoktu.. Tepeden atılan topu görmek için tüm çocuklar orada toplanırdık. Top patlar patlamaz ise topun içinden çıkan çaputlar yere düşmeden soluğu evlerde alırdık..
Yokluk yaşadık, bolluk görmedik fakat mutluluğun ne demek olduğunu hep o özlemle andığımız çocukluğumun Ramazanlarında gördüm ben….
İlk tuttuğum orucu bile hatırlıyorum. Çocukluğumuzun Ramazanı yaza rastlamıştı.
Uzun yaz günlerinde oruç tutabilmek her babayiğidin harcı değildi.. Top oynayıp yorulunca bir ağaç gölgesine kıvrılıp uzandığımız BOĞADAMINDA uyuyup kaldığımız günleri bile halâ hatırlarım..PİDE kuyruğundaki muhabbetleri hiç sormayın..
Çocukken oruç tutmak ve büyükler tarafından nazlanmak çok hoşumuza giderdi..
Genelde bir iş buyurulsa, “O, oruç onun gözü almaz” denmesi bile ayrıcalıklı olmanın hazzını veriyordu bizlere.. Oruç ayı, naz ayıydı bizim için.. Herkesin değerlendiği ve kıymete bindiği, bu mübarek ayı sırf bu ulvi duygular yüzden iple çektiğim günler olmuştur.. Şimdi bir nazlayanımız bile yok.
İlkokulda iken, öğleye kadar tuttuğumuz TEKNE ORUCU yani şimdikilerin deyimi ile part-time oruç ile ısınma turlarına başlamış ve full-time oruç günleri ile de adamlığımızı ilan etmiştik yedi düvele…
İftardan sonra, hemen soluğu sokakta alır, ıslıklarla arkadaşlarımızı dışarı davet ederdik..
Uzun yaz akşamlarının biteceği yok.. Kimimiz, yazlık sinema önüne, kimimiz de büyüklerimizle birlikte TERAVİH namazı için camiye giderdi…
Teravih namazında muziplik yapan ve gülen çocukların camii cemaati tarafından önce uyarılıp, yine yaramazlıklarına devam ettiklerinde dışarıya gönderildiklerine çoğumuz şahit olmuşuzdur..
Çarşıya intikal için diğer mahalle çocukları ile buluşma noktamız ise; KIRIK ÇEŞMEYDİ.. TAŞOVANIN TEK TARİHİ YAPISI ve HERKESİN BİR ANISINA ŞAHİTLİK ETMİŞ OLAN KOZMİK ÇEŞME….şimdi yerinde yeller esiyor…..
Teravih çıkışı film bitmediyse bizde zaten açık olan kapıdan girerek filmin finalini izleme şansını yakalardık..
O dönemlerde ilçemize tiyatro bile gelir ve yazlık sinemada gösterime sunulurdu. İlk seyrettiğim tiyatro; ASHAB-I KEYF (YEDİ UYUYANLAR) isimli tiyatroydu. Yokluk dönemlerinde bile sosyo-kültürel açıdan bugünden daha zengindik…
Çarşı mesaisi bitince, doğru KAYALAR CADDESİNİN tozlu sokağında aklınıza gelen ne kadar çocuk oyunu varsa kızlı, erkekli oynar ve ZÖHÜRE kadar mahalleliyi uyutmazdık.
Bizim çocukluğumuz da, zöhüre -(sahur)- kadar durmayan arkadaşlar pek itibar görmez ve horlanırlardı..
Kalktım diye çocuksu yalanlara başvuranlarımız bile olurdu..
Rahmetli Nazım Caba ağabey bile çoğu bayramlıkları yetiştirmesini zöhüre kadar çalışmasına borçludur..
Bu arada davulcu davula tokmağı vurmaya başladığında ise evlerin ışıkları yanmaya başlar ve kısa bir süre içinde o dönemin olmazsa olmazı BİŞİLERİN KOKUSU mahalleyi kaplardı..
DAVULCULAR, tam bizim mahalleden geçerken sanatçı ruhu ile tanıdığımız rahmetli ADÜLLÜ EMMİ onları durdurur ve sevdiği türküleri çaldırıp güzel sesi ile ortama eşlik ederdi.. Bir başka güzeldi eski ramazan günleri….
Geçenlerde bir sosyal paylaşım sitesinde eskileri tekrar yaşamak isteyen ATİLLA KONYAR kardeşim sayfasında öyle güzel bir zöhürlük sofrası yayınlamış ki, dayanamadım ve yorum yazdım…Bana cevabı ise; “Ağabey, sen böyle zöhür sofrasını seviyorsun diye yayınladım ” deyince çok mutlu olmuştum….
Çok sadeydi sofrası…peynir, domates, biber ve salatalık….. ben de ÇÖRDÜK ÇALKAMASI da iftara iyi gider deyince, bizim yorumlara katılan ŞENOL ÖKER kardeşim ” Bu kadar tesadüf olmaz ağabey, bu akşam kana kana çördük çalkaması içtim” demez mi?
Taşova insanın güzelliği bu işte dedim kendi kendime…..
Bu güzelliklere veda etmeye sayılı günler kaldı.. Yine hüzünlü ve acılı bir şekilde bir RAMAZAN ayına daha vedaya hazırlanıyoruz…
Etrafımızdaki ateş çemberinde zor durumda kalan Müslüman kardeşlerimize ve zulüm gören tüm TÜRK DÜNYASINA Yüce RAB’BİMİN ŞEFAATINI DİLERKEN SİZLERİN DE MÜBAREK RAMAZAN BAYRAMINI ŞİMDİDEN KUTLUYORUM….
İYİ ZÖHÜRLER EFENDİM….