Cumhuriyet dönemi Türk Şiir, genel olarak iki başlık altında değerlendirilir.: 1923-1940 dönemi. 1940-2016 (ya da 1940 sonrası) 1940’dan günümüze kadar olan dönem.
- Dünya Savaşı yılları, Kurtuluş Savaşı yılları şiir ile anlatıldı. İlk olarak öykü ve roman sonradan başlatıldı.
CHP, tek parti olarak 1950’ye kadar aynı zamanda “Devlet Partisi”
1938’de (10 Kasım) Atatürk’ün ölümü ve İsmet İNÖNÜ’nün “İkinci Adam” olarak başa geçmesi önemli bir dönemin başlangıcıdır…
1939’da II. Dünya Savaşı başladı… Bu savaş, dünya pazarının silahla yeniden düzenlenmesidir.
Dünyadaki değişime uygun olarak CHP içinde de değişiklikler oldu…
Sözgelimi, Almanya Avrupa’ya egemen olup, “Dünya Devleti” olmaya yönelince Türkiye içinde de bu değişime uygun iktidar oluşturuldu… Demokrasi rafa kaldırıldı… Hitler Faşizmi döneme damgasını vurdu…. Fakat Sovyetler Birliği umulandan daha dirençli çıktı… Komüntern’e bağlı partiler, PARTİZAN SAVAŞI kararı aldı. Savaşın kaderi değişti… ABD ile İngiltere’nin de devreye girmesiyle yenilgiye uğratıldı… NATO kuruldu… Karşısında Varşova Paktı kuruldu…
Türkiye’de iktidar olanlar NATO’ya girmeye karar verdi… Bu da yeni bir mader çizgisi demekti…1951 TKP tutuklamaları bu değişimlerin bir evresidir.
Yine bu dönemde “Kore Savaşı” önemli bir başlıktır.
İşte Enver Gökçe’nin kaderi bu yıllarda biçimlendi.
20 Kasım 1951’de gözaltı ve tutuklanma durumu yaşadı… 1960 27 Mayıs’ına kadar hapis ve sürgün yaşadı.
Toplumun aynası sayılan edebiyat ve sanata tüm bu değişimler yansıdı…
Enver Gökçe’nin önemli ürünlerinden “Yusuf İle Balaban Destanı” İstanbul hapishanelerinde tamamlanıp dışarıya çıkarıldı. Ancak korunamadı…
Destanın bazı parçalarını birlikte okuyalım…
bu balabandın dünyadan göçtüğüdür
Aklı karalı seçilirken su,
Aklı karalı seçilirken ova,
Aklı karalı seçilirken dağ
Çakal, kurt, kuş, yılan ve tosbağa
Ve ışırken ıpıl ıpıl üzümler
Işırken orman
Yusuf kuytuda otururdu
Gözünü kekitmeden
Elinde filinta tüfek…
Karşıdan gelirdi Balaban
Ak yelek, gümüş köstek
Atı zorlayı zorlayı.
Yusuf bağırttı barutu
Yalağın kenarından:
“AT dedi “lan”
Düştü Balaban Kam şorlayı şorlayı
Kirtim Kirt
Can yoktu ki sevdalara düşe,
Kurt yoktu ki kızıl kana üşe
Yoktum ki yol geçe
Yoktun ki haber ulaşa
Gül yoktu ki, dal yoktu ki…
Ve döne döne ateş
Döne döne madde
Gökler yarıla dürüle
Dağlar savrula devrile,
Kırıla döküle yıldız
Sular evrile çevrile
Döğüşe döğüşe madde
Değişe tokuşa madde
Öyle bir vakte erdi ki devran
Döne döne esir
Döne döne gaz
Döne döne atom
Döne döne madde
Döğüşe çekişe madde
Vuruşa vuruşa madde
Ve zaman değişe değişe
Yosun titreşe, yeşilleşe
Işık dura değişe
Öyle bir vakte erdi ki devran
Ha dedi kırdı zincirini
İçerdeki adam
Demir bağrışa bağrışa
Zindan çağrışa çağrısa
Şöyle buyurdu ki Yusuf
Dört kitaptan daha büyük:
“Demek bu hayat,
Önce sana bana yük
Demek su kimin
Toprak kiminse
Motor, elektrik ve ışık kiminse
Demek sultan odur.
Demek insan bölük bölük.
Yaşıyorsan ölüyorsun demek.
Nasıl yaşıyorsan
Öyle düşünüyorsun demek
Demek insan
En yüce mertebede hayvandır
Yeni anladım
Alet kullanan ve yapan.
Tilki tarlayı masallarda sürer, Manyetoyu çeviremez tavşan.
Devril basımdaki kader
Dökül dilimdeki yalan
Tutuş beynimdeki kibrit
Kirtim kirt
Kirtim de kirt
Kirtim de kirtim
Kirtim kirt”
Bir yandan demirciler
Demir döğer denge denk
Bir yandan boyacılar
Boya vurur renge renk
Bir yanda
Kurtuluş savaşları
Bir yanda esaret
Bir yanda termonükleer çağ
Bir yanda balistik şirret
Evvel madde
Ahir fikir
Dolan göğümdeki hava Salın yanımdaki fakir
Salın proletarya
Geber basımdaki bit
Kirtim kirt
Kirtim de kirt
Kirtim de kirtim
Kirtim kirt