*
Not:
Yazı ikinci tekil şahıs üstünden kurgulanmıştır. Herhangi bir kişi ile uzaktan yakından alakası yoktur.
*
Ne oldu bu sene böyle?
Ne kadar çok yılbaşı uyarısı geldi…
Ne kadar çok yılbaşı telaşı sardı etrafı…
Ne kadar çok ilgilisi varmış…
Ne kadar çok bilgilisi varmış…
Neredeyse olayı leylekler şurasında karganın kahya olmasına benzetecektim…
Ne kadar çok boş işleri görev edinmişler…
Ne kadar çok üzerlerine vazife olmayan işlere doğru yürümüşler…
Ne kadar çok kin nefret gayz biriktirmişler…
Hayret etmemek, şaşırmamak, var olmayan noksan aklı kaçırmamak elde değil…
Oysa sen, değil mi?
Oysa sen, asılında sen, aynada kendine bakmayı unutmuş olmalısın…
Oysa sen, aslında sen, aynaya bakınca vakitsiz açılan gül gibi solmalısın…
Oysa sen, aslında sen, evvela kendinde kusur bulmalısın…
Oysa sen, aslında sen, başını, saçını yolmalısın…
Oysa değil mi?
Ne kadar çok çocuk aç susuz öldü…
Ne kadar çok masum insan sorgusuz, sualsiz öldürüldü…
Ne kadar çok kadın hunharca, zalimce katledildi…
Ne kadar çok tecavüz vakası haber oldu…
Ne kadar çok işkence, katliam haberi geldi kilometrelerce uzaklardan değil mi?
Harp vardı…
Darp vardı…
Katliam vardı…
Fitne vardı…
Hiç düşündün mü? Akıl ettin mi? Yardımda bulundun mu? Empati kurdun mu?
Yoksa öyle değil mi?
Yıl boyunca toplumun çoğu burger ve donald’s sofralarında karın doyuruyor. Bu sofraların sahipleri Türk değil…
Oysa değil mi?
Ta Meksika’dan, Brezilya’dan, Kanada’dan tarım ürünleri ve canlı hayvan ithal ediliyor. Kimse dükkanda alışveriş yaparken, ürün satın alırken helal mi, haram mı diye hiç mi hiç düşünmüyor…
Malın üretiminde faiz olabilir mi?
Alın terinin ücreti memnuniyet ve rıza dahilinde tam ve eksiksiz ödenmiş mi?
Ürünün ekilmesinde, biçilmesinde, üretilmesinde, yüklenilmesinde, boşaltılmasında, nakliyesinde, hamaliyesinde bir yanlışlık, bir arsızlık durumu olabilir mi diye asla umursanmıyor…
Varsa yoksa yılbaşı!
Normal günlerde nizam, intizam çerçevesinde ruhsatlı dükkanlar çalışıyor. Zaten içki içmek isteyen içebildiği kadar içiyor…
Ve hatta kendinden geçen geçebildiği kadar geçiyor…
Yani eğleniyor, sefahat sürüyor, dans ediyor, raks ediyor…
Yılbaşında içki içince ya da raks edince günah azalıp artıyor mu?
Efendim! Merak buyurmayın lütfen!
İnsanların günahı ve sevabı için merak buyurmayın!..
Merak buyurmak lazımsa herkes kendisi, ailesi ve yakın çevresi için merak buyursun…
Neoliberalizm her yanı sarmış sarmalamış; sen tutmuşsun yılbaşı için sıkıntı çekiyorsun, acze düşüyorsun…
Beri bak hele!
Mesela gelenek ve göreneklerini unutma ve hatırla…
Kültürel ve sosyal hayatın dününe ve bugününe göz at…
Mesela spor ayakkabının markasına bak…
Yatağının, yorganının, arabanın markasını incele…
Mesela…
Neden senin de asgari bir ayakkabı firman ve markan dünyada hatırı sayılır yerde değil?
Komşuların aç mı tok mu?
Elin yılbaşısına takılıp kalacağına, ona buna ayar çekeceğine iki yetimin başını okşa, bir fakirin sofrasına ekmek koy, ihtiyacını gider…
Yılbaşı mı şimdi bütün sorun, her dert?
Yılbaşı vesilesiyle aklına geleni sallayınca fakirin sofrasındaki ekmek büyüyor mu? İş bulabiliyor mu işsiz? Ve köylü açlık sınırının üstünde bir gelir temin edebiliyor mu?
Zira bilmelisin ki sadece sen müslüman değilsin…
Zira düşünmelisin ki haramı, helali, sünneti, mekruhu, mübahı sadece sen bilmiyorsun…
İnsanlar içinde yaşadıkları toplumun değerlerini biliyorlar ve bu değerleri gözlerini korur gibi koruyorlar. Sadece, “gölge etme ihsan istemez” diyorlar…
Bilir misin?
Takvimler sadece zamana eşlik ederler.
Bu itibarla da yıllık planlara, proğramlara, tarihi olaylara, maziye ve geleceğe eşlik ederler…
Mali olaylara eşlik ederler…
İnsanların doğumuna, ölümüne, evlenmesine eşlik ederler…
Ücretlerin belirlenmesine, vergilerin salınmasına eşlik ederler…
Hayatın akışına eşlik ederler. Günü, ayı, seneyi takip ederler…
On iki ayda bir, yeni seneyi mevcut takvim dahilinde karşılarlar….
Yeni sene her milletin takviminde, kültüründe ayrı ayrıdır ve ayrı mahiyetleri içine alır…
Milletler kendi hayat tarzları, yaşama biçimleri içinde yeni yılı karşılarlar…
Bu nedenle, kimseyi dini, inancı, giyimi, kuşamı, yaşam tarzı ile yargılama; böyle bir hakkı ve selahiyeti kendinde bulma!
Saygı ve ihtiram sınırlarını aşma!
Unutma!
Dünyanın her yerinde bir yıl on iki aydır…
Nazik bir konu da şu:
Şu ülkede gün itibariyle Hicri, Miladi ve Rumi takvimler kullanılıyor. İnanmıyorsan matbuu takvim yapraklarına nazar edebilirsin…
Her üçünde de ay adlarını, birbirleri ile münasebetlerini ve hesaplamalarını biliyor musun?
O halde hamasetle bir noktaya kadar…
Ötesi laf ü güzaf!
Son Söz:
Düşünce ikliminde kör, topal da olsa biraz yol almak gerekir…
Bir gazeteci dünkü köşesinde şöyle diyordu:
“Çünkü akletmek zahmete talip olmak demektir…
Tahammülü olmayan yahut sefere gözü kesmeyen düşünemez…
Tahammülü mümkün kılan da bir anlam, bir hakikat arayışıdır.”
Selam ve muhabbetle!
Enver Seyhan