Yerel seçimlere sayılı günler kaldı. Adına demokrasi dedikleri yönetim biçimi yolunu, özünü ve kaynağını seçime dayandırıyor. Yani bu haliyle, halkın seçim ve rey tercihlerine göre ülkeyi, şehri, köyü kanunlar tahtında yönetecek insan veya ekipler seçiliyor…
Seçimden gaye ve amaç nedir?
Niçin seçim yapılmaktadır?
Bir kişi ölene kadar ülkeyi, şehri, mahalleyi, köyü yönetse, istediğini kendi arzusuna göre yapsa, etse olmaz mı?
Kanun ve nizam da nedir?
Niçin kanun ve nizam çerçevesinde hareket etmek, yönetmek ve idare etmek gerekiyor?
Hak, hukuk ve adalet neyin nesidir?
Bu soruların cevabını seçmene bırakmak, seçmenin tercihini ve reyini istismar etmemek en doğru yoldur…
Çünkü seçmen, olup biten her şeyi kendi dimağından, düşüncesinden süzecektir; elekleyecek, iyiyi ve kötüyü ayırt edecektir…
İnsan hayatı sonu olmayan, bitmez tükenmez ihtiyaçlar yumağından teşekkül ediyor…
Bu vesileyle olmalıdır ki, evvela toplumun ve milletin ihtiyaçlarına imkanlar dahilinde cevap vermek icap eder…
*
Adı üstünde yerel seçim…
Köye, mahalleye Muhtar, şehre Belediye Başkanı ve azaları seçilecek. Amaç ve gayeleri gerçekleştirmek için, seçimlere partiler vasıtasıyla veya bağımsız olarak aday olmak mümkün. Önemli olan halkın talep ve arzularını karşılamaktır. Halkın talep ve arzularının yerine getirilmesi bir nevi mecburiyettir. Aksi takdirde bu kadar masraf ve bu kadar propaganda israf edilmiş olur. Seçimler gerçekçi söylemler üzerinden yürütülmek zorundadır. En azından öyle düşünmek gerekir ki umut ışığı sönmesin…
İhtimaller üzerinden gerçekleştirilen seçim, ihmaller içinde boğulmak gibi bir neticeye varır ki bu istenilmez…
Yapılacak iş, bir görevdir; kamu görevidir…
Seçimi kazanan evvela, her halde ve her şartta halkın yararını gözetecektir…
Oy verdi veya vermedi; artık konu kapanmalı ve halkın tamamının muhtarı veya başkanı olarak hakka ve hukuka riayet etmelidir…
Yönetmek, adil hareket etmeyi gerektirir. Hak ve hukukun ihlali belki bu dünyada gözden kaçabilir ancak ahiretin cehennemi ve Yüce Allah’ın sorgusu asla akıldan çıkarılmamalıdır…
Özelde benim ilk talebim şudur:
Umumi olarak yerel yönetici işbaşına gelir gelmez, herhalde söz vermiş de olmalı ki genel manada bir öncekinin maviye boyadığını kaldırıp aynı yolu, aynı köprüyü, aynı sokağı, aynı binayı yeşile, kırmızıya boyamayı tercih ediyor…
Yani bu mudur?
Belediyeciliği veya yerel yöneticiliği böyle sanmak anlaşılır bir şey mi şimdi?
Oysa her işin maliyet unsuru, masrafı, fizibilite durumu, hele israfı göz önüne alınmak zorundadır…
Önceki veya sonraki yaptı…
Kim yaparsa yapsın, yapılan her iş kötü müdür? Şehrin varlığı, şehrin canı, kanı aslında birikimidir. Yol, köprü, sokak, pazar, çarşı, imar yıllar içinde bir kişilik kazanmakta ve tabiatta kendine yer edinmektedir. Korundukça ve muhafaza edildikçe önem kazanır şehir; yapılan yıkıldıkça ve yeniden yapıldıkça değil…
Şehrin imar durumu elbette çok önemli. Üstüne koyarak ve keyfine vararak yapılan iş değer arz eder…
İş ve işyeri konusu önemli… Kırsalda iş ve istihdam konusu asla göz ardı edilmemeli…
Adam öyle diyordu; Belediye Başkanı her işi yapar mı sorusuna galiba! “Bir para basamam, bir de adam asamam!”
Sonra da kanunun Belediye Başkanı’na çok alanda yetki verdiğini ifade ediyordu…
Bölgesel anlamda, Belediye Başkanı el vermeli ve tarım, hayvancılık, sanayi, zanaat, sanat yerelde can bulmalı, inkişaf etmelidir…
Seçim nihayet geçim derdine çare olur ise cevabını bulur, öyle değil mi?
Niçin daha fazlası, daha fazlası görülmüyor yerel yönetimlerden? Bu sefer fazlasını görmek milletin hakkı olsun da hak yerini bulsun…
Özelde Taşova için de taleplerim var:
Ne yapıp edip şu Ayvacık yolu inşaatını tamamlamak ve hizmete açmak gerekiyor…
Çevre sorunlarına el atmak da lazım. Temiz çevre, temiz şehir, temiz yol, temiz dere, temiz mera…
Temiz ve yaşanılır bir çevre bırakmak lazım yarınlara…
Sokak hayvanları için de düşünmek lazım. Mutlaka çözümü vardır…
Sokakta, çarşıda kimsesiz, aşsız, işsiz, evsiz, barksız insanlar da var. Bunlar için de çare üretmek lazım…
Birlik ve beraberlik mühim. Dostluk, arkadaşlık, muhabbet ve sohbet de lazım…
Siyaset insanlar arasında kırıcı ve yorucu söylemlerle kara aba giymiş dolaşıyor. Asla kabul edilebilir değil. Doğruya doğru ve eğriye eğri diyebilmek lazım…
Siyaset muhabbete, akrabalığa, kardeşliğe zehir katmamalıdır. Kin, garaz ve nefret literatürden, dillerden, gönüllerden silinmelidir…
İnsanlar ölümlüdür. Nice vazgeçilmez insan, kara toprağın bağrına düşmüştür.
Sakin olmak ve sükuneti temin etmek siyaset sahnesindeki insanların vazifesidir…
Dünyaya kazık kakan insan ne görülmüştür, ne de duyulmuştur…
Makam deruhte eden siyasetçi de, yönetici de konum itibariyle Allah’ın hesabını, azabını, gazabını dikkate almalı ve dahi aklından çıkarmamalıdır…
Bugün görülen odur ki, propaganda dili hem ağır ve hem de tek taraflı yani politika sanki bir tarafa yığılmış. Medya ağırlığı da bir tarafta. Demokrasilerde doğal olan ise, yasal çerçeve içinde bütün adayların eşit şartlarda yarışmasıdır…
Son Söz:
“Hayatımız, yaptığımız seçimlerin toplamıdır!”
Selam ve dua ile!
Enver SEYHAN