YENİ TÜRKİYE
Ömer CELEP
Türkiye, 10 Ağustosta yapılacak 12. Cumhurbaşkanı seçimine farklı şart, farklı şekil ve farklı söylemle giriyor. Bunların doğruluk yanlışlıklarını tartışmıyoruz ama bunlar içinde “yeni Türkiye” söylemini önemsiyoruz. Tarih sanırız bu seçimi milat kabul ederek yeni devlet ve siyasi anlayışını buna göre oluşturacaktır.
Siyasi cumhurbaşkanı olduğuna göre bundan böyle milletvekilliği genel seçimlerinde meydanlarda miting yapan cumhurbaşkanını görmeye hazır olmalıyız. Türkiye artık, cumhurbaşkanlığı köşkünde oturup noterlik görevi yapan bir cumhurbaşkanı görmekten kurtulmaya hazır olmalıdır. Türkiye artık, atama kararnamelerini imzalayan ya da sırf hükümetin işlerini engelleme amaçlı reddeden makam olmaktan çıkmış, aksiyon sahibi, tavır alan, tavır koyan, risk alan ve sorun çözmekten korkmayan bir makam görmeye hazır olmalıdır.
Yeni Türkiye’nin diğer şart ve unsurlarını ayrıca paylaşacağız ama şu kesin gözüküyor ki, yeni Türkiye’de çözüm süreci hedefine ulaşacak ve yeni Türkiye’de, kendilerini “hizmet hareketi” gibi masum söylemle ifade eden paralel yapı olmayacak.
Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adaylığının açıklanmasıyla birlikte bize göre en büyük ve en acı telaş bu yapının medyasına düştü. İnanılmaz telaş ve dipsiz bir korku içinde aleyhte bir kampanya içine girdiler.
28 Şubattan daha ağır ve daha acı baskı altına girdiklerini, sürgünler, kıyımlar yaşadıklarını, kendilerine acındırarak, ballandıra ballandıra anlatmaya, haykırmaya başladılar.
Bırakın bu mazlum rollerini! Onu kime anlatıyorsunuz siz? Tehlikeyi her gördüğünüz yerde ışıktan kaçan haşereler gibi duvar yarıklarına gizlenip tehlike geçince meydana çıktığınızın bilinmediğini mi zannediyorsunuz? Hangi dönemde ne gibi bedel ödediniz? Para sahipleriyle kurduğunuz “hizmet” adı altındaki saltanatınızı dış güçlerin emelleriyle birleştirip millet iradesine ipotek etmenizin deşifresi çıldırttı sanırız sizleri?
Ama ne yaparsanız yapın, millet iradesinin adaletli, karşı ve dik duruşundan kurtulamayacaksınız.
Yeni Türkiye’de bir vurguyu daha yapmamıza izin verilmelidir diye düşünüyoruz.
Türkiye’nin ve cumhurbaşkanlığı seçiminin bu şart ve bu boyutta olmasının zeminin hazırlayan ve hazırlanan bu zemine o günlerde çanak tutan siyasi partiler sanırız şimdi dizlerini dövmektedirler. 2007 yılında emekli bir kanun adamının (hukuk adamı diyemeyiz) icat etiği 367 ücûbesini icat edenler şimdi sanırız dizlerini dövmekle de kalmaz, saç baş yolarlar.
Ogün TBMM ine cumhurbaşkanını seçtirmemeyi kahramanlık sayanlar bugün sanırız kan kusmaktadırlar.
Eğer o gün 11. Cumhurbaşkanını TBMM ine seçtirselerdi bu günkü hazin ve gülünç durumları içine düşmeyeceklerdi belki…
Basit bir ifadeyle derler ya!…
Herkesin bir hesabı var ama Allah’ın da bir hesabı var… 367 Ücûbesini icat edenlerin hesabı Allah’ın takdirinin hesabına tosladı ve cumhurbaşkanı direkt olarak halk seçimine tabi tutuldu. Bunun anlamı şudur;
Türkiye’de sağ-sol söyleminde yüzde 25, yüzde 75 oranı göz önüne alınırsa artık sol tandanslı birinin cumhurbaşkanı olamayacağı bir bakıma zabt u rapt altına alınmıştır. Hayırlı uğurlu olsun.
Bir bölüm muhalefet aslında bu gün Kemal Kılıçtaroğlu’na kızmak yerine o ücbeyi icat eden Sabih Kanadoğlu’na ve ona can simidi diye sarılan o günkü kadrolarına kızmalıdırlar.