Amasya İtimat

YALANCI ŞAHİTLER KAHVESİ

        Katı bir eleştiriden ziyade eleştirinin hissettirileni daha bir kabul görüyor. Kültürümüz de o yönde bir yolu tercih etmiş, düsturlar, darb-ı meseller sürmüş söz meydanına. Eleştiriyi insana değil, insanlığa ait görerek ne kötü adam yerine ne kötü iş demiş beşeriyete yol göstermek adına…


 


        Hicivlerinizde isim vermediğinizden kimi kastettiğinizi anlamıyoruz eleştirisi üzerine Şair Eşref ‘ hicivlerim numarasız gözlük gibidir; tüm hak edenlere uyar’ diye cevap veriyor.


 


        Failden ziyade fiile eleştiri getirerek dünyaya nizam verme, yol gösterme niyetinde olan düşünce adamları, kalem erbaplarının parmakla gösterilecek kadar azaldığı günümüzde, hangi tarlanın meyvesi olduğunu tanımakta güçlük çektirmeyen balkabaklarının çoğaldığı asr-ı yağcılık zamanımızda eski heccavları, mizah yazarlarını ve münekkitleri mumla arar olduk…


 


        Bir masa etrafına sıralanmış, ışık hızı ile değişen ülke gündemi hakkında, değişmeyen düşünceleri ile efkar-ı iktidara tabi fikirlerini her akşam televizyon ekranlarından dinlemek zorunda bırakıldığımız, ne söyleyecekleri önceden belli tartışmacılar bize İstanbul’un eski ‘ yalancı şahitler kahvesi’ni hatırlatıyorlar.


 


        Bundan asırlar önce İstanbul’da Sultanahmet Adliyesinin karşısında adı yalancı şahit kahvesine çıkmış bir kahvehane varmış. Mahkemeye yakın olduğu için aylakçı takımından bazı uyanıklar burada oturur, yalancı şahit arandığında da kadı huzuruna çıkarlarmış. İşte bunlardan biri kendisini çağıran davalıya sormuş


 


          hemşerim konu nedir?


 


Adam yalancı şahide kısaca alacak verecek meselesi deyince yalancı şahit görevine hemen başlamış;


 


          yav o pezevenk daha borcunu ödemedi mi?


 


Davalı yalancı şahide müdahale ederek yok oğlum, borçlu olan benim deyince yalancı şahit bu sefer


 


          ödedik ya yav, kaç kere ödeyeceğiz. Der.


 


        Günümüzde teşrih masasına yatırılan ülke meseleleri hakkında insanımıza doğru, yansız, objektif düşünceler beklediğimiz, televizyon ekranlarını yaylak tutan tartışmacıları izledikçe ve dinledikçe bu kahvehanelerin işlevini artık televizyon kanalları görüyor diye düşünmekteyiz…


 


        Her akşam, tartışılan, söylenen söz; daha o borç ödenmedi mi?


 


        Aslında bu ülkede çok bedeller ödendi. Hala ödenmeye devam ediliyor. Ülke insanımız artık borçlu alacaklı kavgasının sona erdirilmesini istiyor. Ülke meselelerinin kamuoyuna yansız yansıtılmasını; ülke meselelerine çareyi rövanşist tedbirlerle değil, demokrasinin gereği muhalefet ve iktidarın ortak düşünceleri içinde bir yol bulunup halledilmesini arzuluyor.


 


        Bu memleket tablosunun sorumlusu biraz da söylenen yalanlardır. Bizim insanımız aza kanaat eden ve çile çekmeye katlanan bir ahlak üzeredir. O nedenle söylenenler doğru, yapılan işler adaletli olmalıdır.


 


        Güçlü olmak ardını iktidara dayamak değildir. Güçlü diye hür olana, nefsine karşı bağımsız olana sonra da herkese karşı, dünyaya karşı bağımsız olarak davrana bilen insana derler.


 


        Özgür ve bağımsız düşünme insanın kaygı duyduğu şeylerin değeri ile ölçülür. Özgürlük: Bedeninden önce şerefini korumaktır, haysiyet satıp rahatlık kazanmamaktır, belalara karşı koyup diretmek, yolundan dönmemektir…


 


        Elbette burada tarif edilen yol millet yoludur, hak yoludur. Bu yoldan başka yolu işaret edenler, ilerlememizi kösteklemekle vazifeli olan iç ve dış düşmanlarımız, zavallı memleketi bir kazan gibi kaynatmak için durmadan cehennem ocağının altına fesat ve nifak odunları atanlardır.


 


        Ülke meselelerini televizyon ekranlarından millete anlatma durumunda olanlar meselelere sadece övmek ve yermek şeklinde sarsak bir tutumla bakmamalı, çok yönlü tenkitçi ve yaşatıcı bir tavır sergilemelidirler. Düşünce adamlarının görevi kin kışkırtıcısı olmak değil, halkı düşünmeye, sevmeye alıştırmak olmalıdır.


 


        Cemil Meriç üstat aydınların vasıflarını ve misyonunun şunlar olması gerekir diyor;


 


        ‘ Aydın olmak için önce insan olmak lazım. İnsan, mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz, konuşur. Aydın kendi kafası ile düşünen, kendi gönlü ile hisseden kişi. Aydını yapan, uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs.’


 


        Değerli okurlar televizyon ekranlarında izliyoruz Allah aşkına hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir konuşmacı göre biliyor musunuz? Bütün münakaşaların özeti ben iyiyim sen kötü…


 


        Nerede müsademe-i efkâr. Fikirlerin çatışmadığı bir yerden hakikat şimşeği çakar mı? Dalkavukların yaktığı mum hakikat güneşinin altında yok olmaya mahkûmdur. Dalkavuğu, eleştiremediği adamı öven diye tarif ediyorlar.


 


        Televizyon ekranlarında bizi ayrıştırmayan, düşündüren, sevdiren gerçek aydınları izlemek istiyoruz.    

Yorum Ekle

CEVAPLA

Yorumunuzu giriniz.
Lütfen isminizi giriniz.