Bazen kendi içimde, geçmişimde boğuluyorum…
Çünkü!
Yazıyorum olmuyor. Anlatıyorum olmuyor. Kesip atamıyorum da geçmişin izlerini.
Derler ya, eskisi gibi olalım… Ne sen beni tanı ne de ben seni! İpim urganıma bağlanmış gibi karmakarışık yaşıyorum geçmişle gelecek arasında. İnsan beyni olanları yokmuş olmamış gibi algılamıyor maalesef.
İyilik ve güzellik hep benim yaşam felsefem olmuş. Kötülüğe zaman bulamıyorum kendi kimyamda. Ben demek yerine biz demeyi özlüyorum bu kahreden yokuşlarda.
Sıkıntılar, sevgilinin gönderdiği misafirdir. Gelir ve gider… Önemli olan, gönderenin hatırına o misafire sabredebilmektedir bunu zaten biliyordum.
“Zor, biliyorum. Ama nasipte varsa açılır yollar. İzin ver Allah’ım diyorum dualarımda.
Bir insan değer veriyorsa hesap sorar. Değer vermiyorsa, hal hatır bile sormaz!..
Özür dilemek birine yanlışlıkla çarptığınızda yapılacak şeydir. Derin yaralar açtığınızda değil efemmm.
Dertli bir insanın içi duman dolu bir odaya benzermiş. Onu dinlemek o odaya bir pencere açmak gibidir. Bende camı açıp boğulmak yerine nefes almaya gayret ediyorum bu günlerde.
İnanın içtiğim sigaranın dumanı bile bazı insanlardan daha temiz… Bu yüzden her gün bir paket sigara ile zehirliyorum bedenimi.
Sorun şu ki; İnsanlar artık bir kalbe sahip olduklarını unuttular.
Zaten yorgunum beni daha fazla yoran hiçbir şeye tahammülüm yok artık! Mekân her zaman bulunur da huzur veren insan her zaman bulunmaz bunu artık öğrendim, eksikliğimmiş özür diliyorum. Artık ne kadar belli ettirmek istemesem de yüreğimin yorgunluğu ve yıpranışı, kendini çok belli ettiriyor dosta da düşmana da.
Bilir misin ne kötüdür insanın bildiğini anlatamaması. Kelimelerin hep yarım kalması. Ben deyip susması, sen deyip ağlaması. Sırf sevdiklerim üzülmesin ya da kırılmasınlar diye sahiplendiğim acılarım var benim. Ne imtihanlar misafir ettim hiç hesapta yokken bir bilsen. İyi ki acıları azaltan dualar ezberlemişim çocukken.
Yatsan ne olur, gözüne uyku girmedikten sonra! Ah siz yok musunuz evet siz! Evet yoksunuz. Benimki de laf işte! Arkamdan fırıldaklar çeviren sen! Artık çorabımın lastiğinin sıktığı yerleri kaşımanın bana verdiği mutluluğu, veremeyen insanlar var bu hayatta! İnançla ve sevgi seliyle uğraştığım her şeyi kül ettiniz başardınız.
Tebrikler…
Bir başıma olduğum bir yüksekliğin en ucundayım. İnemiyorum, yaşayamıyorum, ölemiyorum! Öyle insanlar tanıdım ki şu hayatta hevesim değil sevesim kaçtı. Öyle güzel yalanlar duydum ki onlardan, övündüğüm sabrım taştı…
Hey dost!
Üşüyorum, ödünç ver ellerini. Üşüyorum, üstüme ser yüreğini. Sağ yanım dertli, sol yanım ayaz. Sen yine de bana nasılsın diye sor, kötüysem bile iyi olurum belki! Bana her şeyi anlat ne varsa aklında, aklından zorun varsa onu da anlat. Bana derdini anlat kim kaldı yanında?
Yanında kim olmalıydı aslında?
Derdimi seviyorum. Biliyorum ki derdimi sıkıntıyı veren de beni seviyor. Seven, sevdiğinin nazını ölçüyor. Sevilen çekmesin de neylesin.
Ve hala…
İçimde mis kokulu kızıl bir gül gibi duruyor zaman…
Ah be yalan dünya!
Kalsın bizimle sevgiye dair ne varsa.
Naci Özkan