Anadolu’nun taşını toprağını vatan yapan, yuva yapan Anadolu kadınından işte o kelimelerle kurulmuş harika cümleler:
“Ak benizli” bir kadındı.
“Yakağan” sineği çok olduğundan “cibindirik”te yatardı. “Er yatar, er kalkardı.”
“Daha üstüne gün doğmamıştı.”
Ramazanda “er ekmeğini” yedi mi yatmazdı.
Sümerbank bezinden diktiği “dolama”sını giyer, sabahın serinliğinde “delme”sini sırtından eksik etmezdi. İçinde “göynek” olurdu. “Ak yağlığını” “yağlanır,” gök “çekisini” alnına çekerdi.
Bir yere giderken “bürgü”sünü bürünürdü. Delinen örgü çorabını “gözerdi.” Naylon ayakkabıları “yoraklıydı.” Bir de “şibidik”i vardı. “Örtme”deki kuzuları salar, koşuştuklarını görünce “çenikmişler bunlar” diye severdi. “Kuzuluğun kapısalığını” sağlam bağlardı; yoksa kuzular anaları dağdan gelince emişirler, buğdaylığa dalarlarsa “tenelerlerdi.” İneğini “nahıra” sürerdi.
Yaz günü inekleri “gövelek” tutardı. Buzağısının “örmesi” kendi ellerinin ürünüydü. Dere kenarında “yün yur, çul tokuçlardı.” “Yunakta çocuklarını çimdirir, yunak taşında “sırtlarını” “sırkıtırdı.” Evlatları iyiyse dirlik bulurdu, kötüyse “dirliği dışlığı kalmazdı.” Çocuklarını ağlatmazdı, “uğundurmazdı.” Kötü haberlerini alsa “yayan yapıldak” yollara düşerdi. Anasını anımsadıkça “ağıt yakar ağlardı.”
Köyde biri ölse “ölgü” evine giderdi. Yüklükte kefen bezinin yanında “sümük sargılığı” onların üstünde yatakları olurdu. Odayı havalandırmak için kapıyı “govşaltır,” pencerenin bir “çenedini” “kıynatırdı” (gıynatırdı). “Gurk tavuğu gurka yatar,” “cibi” çıkarırdı. Akşam “pinnik”e tünerlerdi.
Zaman olur “ölet” gelir tavukları kırılırdı. “Gene dama “ötüğünler” konan “guggulumavık”ın uğursuzluğu bu” derdi. Duvara gök boncuk asardı, “göz değmezdi.” Cesura “karagözlü,” korkağa “akgözlü,” durmadan şaşırana “gökgözlü” derdi. Ona göre insanlar durumlarına göre gözlerini karartır, ağartır, göğertirdi. Ona göre, gözler kararır, ağarır ve göğerirdi. Çok renkliye “ala,” desensize “yoz,” açık toprak rengine “boz” derdi.
Halı ve kilim için “çezgi çezerdi.” Çezgisi “yönet” olurdu. Kirmen ile yün eğirir, ip “koşardı.” İplerini kazanlarda kaynatıp kendi boyardı. Saçları hep bağlı, iki tane “belik” olurdu. Kışın atkı atılır, ele elcek geçirilirdi. Üşüdü mü “boynu, çiğni, döşü” ağrır, “böğrü”ne sancı girerdi.
Göbeği düşenin göbeğini kaldırır, kuyruğu batanın kuyruğunu doğrulturdu. Teyzesinden el almıştı. Göçebe olmayan herkese köylü derdi, çünkü kendisi yörüktü. Ağırın karşıtı “yeyni”, yakının karşıtı “ırak,” kalının karşıtı “yuka (yufka)” idi. Ağırbaşlı olmayan “yeynicek” idi. Yeni ev kurana “yeni yaka” denirdi. Renk değiştiren giysi “göynürdü.” Sevdiği akıllı oğlan çocuğa “lök,” güçlü toparlak çocuğa “tosun,” “toklu,” zayıf kıza “çebiç,” güzel kıza “beserek,” “celfin” ve “şişek” derdi.Yaramazlar, hareketliler “yılkı” idi.
Ayrana “çalkama”, “çalkamaç”, cacığa “çintme,” kompostoya “sulamaç” derdi. Yemek “haranı”da pişer, “çanak”ta yenirdi. “Ölemeç (övelemeç), bulamaç, ovmaç (oğmaç)” pişirir, ayrana “yufka ekmek” doğrar “doğramaç” olurdu. “Kaçamak” yemeğini, toğga çorbasını iyi yapardı. Süt “taşırır”, “ağız döndürür”, ayran yayar, peynir basardı. Bazen “dolaz” yapardı. Bulgurdan taş “ürtlerdi”. “Vergili” kıza düğür gidilmez derdi.
Düğün için gönderilen çağrıya “okuntu” der, düğün evine “okuntuluk” götürürdü. Okuma yazmaya “oku” derdi. Kendisinin ise “okusu yoktu”. Kocası “yörev” bir adamdı, “yörev yörev” konuşurdu, kızdı mı gözleri “pertlerdi”. Kendisi kimseye “çelermezdi,” yüzünü “çelertmezdi.” Yaşamında çok “ezgiler çekmişti”. “İki çift laf etmeyi severdi,” ama “kovu”dan hoşlanmazdı. “İlenmeyi” sevmezdi ama bazen de ilenirdi; en kötü “ilenci” “odun ocağın sönsün,” “ciğerinin sapından bul” olurdu.
Çerçiden “arpayına, buğdayına barabara “kırıntı” alırdı”. Fazla para aldığını düşünürse “üttü beni çerçi” derdi. Çerci de ütücü çerçi olurdu. Balta duvarın “kırağında” durur, keser “yamacına” konurdu.Yerleri belli olurdu, dolay dolay aramak zorunda kalmazdı. Orak ile arpa “orardı.” “Aşanesinde” un çuvalları, en başında yük çuvalı olurdu. Yük çuvalında “deve boncuğu” işliydi. Hamur yoğurur, “ekmek atardı”. “İtesi” dokuma kilimdi. Ekmeğini kocası çevirirdi. Ekmekleri üst üste yığar, ekmek yapma işi bitince ekmekleri teklerlerdi.
Yazı:
ALINTI
Görsel:
Remzi Taşpınar
Kelimeler:
-yakağan sineği: tatarcık – yakarca
-cibindirik: cibinlik – örtü
-dolama: bir tür kıyafet
-delme: kadın ceketi – cepken- önü açık elbise
-yağlık: baş örtüsü – çevre – mendil
-çeki: oyalı pullu örtü
-bürgü: bürük – yeldirme
-gözmek:
-yorak: yama
-şibidik: terlik
-örtme: kapalı yer – kuzuluk
-çenikmek: telaş etmek – korkmak
-nahır: sığır sürüsü
-tenelemek: ufalamak
-sırkıtmak:
-uğunmak: kıvranmak
-sümük sargılığı:
-cibi: cücük
-gurk: gülk
-govşaltmak: kapı açmak
-gıynatmak: kapı aralamak – gıynaştırmak
-pinnik: tünek – pinek – kümes
-çenet: pencere kanadı
-çezgi:
-yönet: uygun
-beserek: yetişkin kız
-yılkı:
-dolaz:
-vergili kız:
-yörev:
-duvarın kırağı:
-ormak: biçmek
-ite: bez – dastar
-ekmek atmak:
-çiğin: omuz
NOT:
Bu güzel hikaye Amasya, Taşova, Erbaa ve Tokat yörelerine ait değil ihtimal ki. Bölgede kullanılmadığını düşündüğüm kelimeleri toparladım ve bazılarının anlamlarını buldum ama yine de yerinde, bölgesinde kelimeleri dinlemek, duymak ve telaffuz etmek lazım.
Türkçe yaşadığı sürece Türk milleti var olur; aksi takdirde hem hürriyetini kaybeder, hem benliğini yitirir ve hem de sahip olduklarına, varlıklarına ve önemsiz bulduklarına bir gün gelir ki birileri göz diker. Önemsiz diye bir şey yoktur, olamaz; her şey önemlidir. Her Türk vatandaşı sorumludur; neme lazım diyemez.
Görsele gelince:
Benim yaşım o günlere erişti.
Orakla da tırpanla da ekin biçtim. (Bu yazıda “ormak” fiili geçiyor.) Tarlada yığın yığdım. Tarladan harmana çektim ve harman ettim. Öküzle ve dövenle harman merasimi ben henüz 10 yaşlarında iken yerini Patoz ile harman etmeye bıraktı. Çeç ve tınaz gibi işleri bilmem.Fakat buğday harkta yıkanıyordu, çul üstüne serilerek kurutuluyordu. Sonra bulgur ve aşlık (yarma) için ayrılan buğday kaynatılıyordu, pişiriliyordu. Soku taşında dövülüyordu. Yeniden yıkanıyor ve kurutuluyordu. (Bu hususta kesin bir şey diyemiyorum.) Sonra soku taşının yerini adına “seten” denilen elektrikli alet aldı. Bugün elbette bu türden hiç bir şey kalmadı. Tarım aletleri çok kısa zamanda yoğun şekilde üretildi. Ülkemize ilk önce traktör geldi. Traktör üretimi konusunda dünyada ülkemiz de söz sahibi oldu. Derken diğer alet ve edevat tarım sahasında kendine yer buldu. Bir noktadan sonra mecbur oldu; tarımda modernleşme mecburiyet halini aldı. Bugünkü devirde ise, modern tarım aletleri üretim aşamasında, öncesinde ve sonrasında, her yerde. (Enver Seyhan)