Bu yılda Ramazan orucumuzu tamamladık. Bizler bir ay boyunca yaptığımız ibadetin manasını, amacını ve hikmetlerini biliyoruz. İnsan, oruçlu günlerinde olumlu yönde değişim hissediyor, rahatlayan, birleştirici, sabırlı ve hayırsever özellikleri ve hasletleri öne çıkıyor.
İslâm’ın beş temel esasından biri olan oruç insanın teninde ve beyninde farklılıklar oluşturuyor. Rol yok, riya yok, gösterişten çok uzak, samimi, çok önemli bir iradeyi, sorumluluğu ve sabır imtihanını yaşıyor.
Ramazan ve oruç ibadeti kültürümüzde de unutulmaz izler bırakmıştır. Bir ay boyunca köyde, kentte, şehir de gündüz ve akşamları yaşadıklarımız edebiyatımızda ölmez eserlerle taçlanmıştır.
Oruç, “aç ve susuz” kalmak değil, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluştur.
Sahuru, iftarı, teravih namazları, vaazlar, mukabeleler ve dolup taşan camiler. İlahi nur, tenin tüm organlarında hissedildiği anlar. Namazlar daha huşu ve huzur içinde kılınır, dualar gönüllerde yüksek seviye de parlar.
İnanarak ve karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek oruç tutanların geçmiş günahları af olunur.
Günahlar yok olur. Ruhlar arınır. Kalpler temizlenir.
Sevgili Peygamberimiz bir Hadis-i Şeriflerinde; “Oruç tutunuz ki, sıhhat bulasınız.” buyurmuşlardır.
Aldığımız ve yaşadığımız bilgi ve birikimlerimizle, ilgili kaynaklardan ve konunun uzmanlarından dinlediklerimizle bilgilerimiz taze durmaktadır.
Oruç, mideyi dinlendirmiştir. Sıhhat ve afiyet vermiş, huzur ve tatlı bir mutluluk sunmuştur. Zengin olana fakirin ıstırabını, tok olana aç insanın halini daha iyi anlatmıştır. Kalbi samimiyete ulaştırmıştır.
Konu derin ve uzundur. Bir ay boyunca yazılanların bir bölümünü yaşamak ve tatmak anlamak ve yazmak yeterlidir.
Bayram sabahı doğduğum köye gidiyorum. Köyün büyük çoğunluğu başta İstanbul olmak üzere köyün dışında yaşıyor. Namaz sonrası cami önünde bayramlaşıyoruz. Geleneksel hale gelen bu a nı çok seviyorum. Sabahın seher vaktinde Erbaa’dan toplu bayramlaşmaya katılmak üzere köye gidiyorum. Köyün tüm erkeklerini görüyor, büyüklerin ellerinden öpüyor, yaş gurubuyla kucaklaşıyor, küçükleri sevgi ile öpüyoruz. Hastalara hal hatır soruyor, yaşadığım şehirle ilgili bir talepleri varsa hemen not alıyorum.
Dünyaya getirenler, büyüten ve okutanların olmamasının yokluğunu son nefesime kadar elbette hissedeceğim. Ama halen yakın ve uzak akrabalarım var. Sabah kahvaltıya davet edenler var. Aynı köyden olmanın tadını birlikte almak, görmek, selamlaşmak, hal hatır sormaktan mutlu olduğum bu güzel ve mübarek günler devam edecek. Kısa süre içinde kendi hanemizi de oluşturacağız.
Kameralar çalışıyor. Cep telefonları hareket halinde… Dışarıda yaşayanların köyde bayramlaşmayı izlemeleri için hazırlanıyor. An itibariyle fotoğraflar çekilip paylaşılıyor. Bayramlaşmada en başa köyün Muhtarı ve imamı duruyor. Devamı en yaşlıdan başlayarak yaş gurubuna göre devam ediyor. Okul açık olsaydı öğretmenlerde yerlerini alacaklardı.
En küçük yaştaki de bayramlaşmayı tamamladıktan sonra hoca dua yapıyor. Ve dağılıyoruz. Kahvaltı sonrası bayram ziyaretleri başlıyor.
Namaz öncesi ve sonrası Kelkit kıyısına kısa zaman ayırıyorum. Ellerimi ıslatıyor, ayaklarımı salıyorum. Kısa süre sessizliğin ardından oturduğum taşın ıslak olduğunu fark ediyor, gülümsüyorum.
Atmışa yürüyen bozkırın yalnız adamı kendi köyünde yine yalnızlığını sessizliği ile besleyerek, Zümrüd-ü Anka’ya yürüyüşe geçiyor. Dağlar ve bulutlar ardında önden gidenlere takılıyor, yeni güne merhaba diyen güneşten yol istiyor. Tütmeyen bacalardan bir tanesine takılıyor, rüzgârın serinliğine eyvallah diyor. Ataerkil aile olmak ne güzeldi. Dede babam, nene anam, amcalar, yengeler, halalar, çocuklar… Küçük bir kurum gibi. Arı gibi çalışıyorduk. Herkesin görevi belli kusursuz yerine getiriyorduk.
Bir ara “ kahvaltıya geçelim” diyen bir yeğenimin sesini tekrarlıyorum. Ellerini sıktığım andaki samimiyetini biliyorum. Titriyorum alabildiğince, sonra sıcak su dolanıyor tenimde, terliyorum…
Arabaya geçiyor, ebedi istirahat yerlerinde önden gidenleri ziyaret ediyorum. Beni dünyaya getiren ama hiç görmediğim, sesini duymadığım daha altı aylık iken vefat eden, sonra beni büyüten dünya hayatımda bana anne olan nene anama gidiyorum. İkisiyle dakikalarca konuşuyorum. Mezarlık köyün üst kısmında, köye ve ovaya hâkim tepede olduğu köyü, tüm ovayı ve kıvrıla kıvrıla akan bir can dostum Kelkit’i görüyorum.
Dualarım, aldığım nefesle kıvrım kıvrım gökyüzüne yükseliyor. Güneş ve bulutlar gezintiye çıkmış yeryüzünde bayram sabahını izliyorlar.
Baharın son günlerindeki güzelliğiyle, köyümü, ovayı, yemyeşil örtüsüyle toprağı izliyorum. Herkes gibi bende köyümü seviyorum. Olumlu ve olumsuz var olanları bir heybeye koyuyor, dışarıya artı olarak yansıtıyorum.
Bayram sabahının feyz ve bereketini, sevabını yüreğinde toplamış, kendi burukluğu ile baş başa geceyi geçirdiğim şehre dönüyorum.
Bayramın inancı, ibadeti, kültürü ve sevinci içinde buluşmak için bulunduğum köyümden mutlu dönüyorum. Bir olmak, birlik olmak, aynı köyün insanlarının kardeşliğinde, yüreğimi serinletmek için geçirdiğim saatler her zaman bana iyi geliyor.
Ey bozkırın yalnız adamı, ailenle birlikte sevincin, neşen, huzurun kalbini teslim alsın.
Yeni bayramlar ufkumuz olsun. Sevinçlerimiz, gülümseyişimiz daim olsun.
Bayramımız mübarek olsun!
Osman BAŞ
16.06.2018 /Erbaa /Tepekışla Köyü