Tema Vakfı Amasya İl Temsilcisi Fazlı Özveren yaptığı basın açıklamasından şunları söyledi; TEMA Vakfı, Erozyonla Mücadele Haftası Etkinlikleri 2012 yılı ana temasını
“İklim Değişikliği” olarak belirledi.
TEMA Vakfı, 20 yıldır Kasım ayında erozyon ve çölleşme tehlikesine dikkat çekmek ve yaşam anlamına gelen toprağa sahip çıkmak amacıyla Erozyonla Mücadele Haftası etkinlikleri düzenliyor. Ülke genelinde TEMA Vakfı Temsilci ve Gönüllü Sorumluları tarafından düzenlenen etkinliklerle toprak başta olmak üzere tüm doğal varlıkların korunmasının önemine dikkat çekiliyor ve bu mücadelenin devlet politikası olması gerektiğine dair kamuoyu bilinci oluşturulması hedefleniyor.
İklim Değişikliği ve Erozyona Karşı Birlikte Mücadele Etmeliyiz
Ülkemiz, insan kaynaklı iklim değişikliğinden ciddi şekilde etkileniyor. Eskiye nazaran daha sık, uzun süreli ve şiddetli kuraklıklar, ani yağışlara bağlı seller ve aşırı hava olayları yaşıyoruz. Her yıl 743 milyon ton toprağımızı erozyonla kaybediyoruz. Tarım alanlarımızın % 59’unda, meralarımızın % 64’ünde ve orman varlığımızın % 54’ünde erozyon görülüyor. İklim değişikliğinin olumsuz etkileri ise topraklarımız üzerindeki baskıyı her geçen gün arttırıyor. Bu nedenle, TEMA Vakfı 2012 Yılı Erozyonla Mücadele Haftası etkinlikleri ana teması “İklim Değişikliği”, sloganı ise “İklim Değişikliğini Engellemek Bizim Elimizde” olarak belirlendi. Çünkü, bilim insanlarının şimdiye kadar anlattığı, bugün şahit olduğumuz insan kaynaklı iklim değişikliğinin geldiği tehlikeli noktanın ve eğer önlem almazsak, gelecek nesilleri çok daha zor şartlar altında yaşamaya mecbur bırakacağımızın farkındayız. İklim değişikliğinin artan etkileri ilerleyen dönemde diğer tüm etkilerinin yanı sıra erozyonu da şiddetlendirecek ve yaşamımızı borçlu olduğumuz toprak varlığımızın yok olmasına sebep olacak. Bu yüzden iklim değişikliği ve erozyona karşı birlikte mücadele etmeliyiz.
İklim Değişikliğinin Etkilerini Hemen Şimdi Harekete Geçersek Azaltabiliriz!
İklim değişikliği öngörülerine göre gelecekte topraklarımızın tamamını erozyona kurban vermemek için, iklim değişikliği ve erozyonla birlikte mücadele etmek için aşağıdaki uygulamaları acilen hayata geçirmemiz gerekiyor:
İklim değişikliği ile mücadele için ülkemizin mutlak sera gazı azaltım hedefini belirlemesi yaşamsal bir zorunluluktur.
İklim değişikliğini hızlandıran kömürlü termik santraller, fosil yakıt yatırımları gibi iklim krizini derinleştiren politikalardan acilen vazgeçilmelidir.
Yapılacak her türlü büyük ölçekli yatırım ve planlar iklim değişikliğine uyumu gözeterek gözden geçirilmeli, doğaya geri dönülemez zarar vermesi engellenmelidir.
5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu, toprağın korunması yönünde iyileştirilmeli, tüm maddeleri acilen uygulanmalıdır.
Toprak varlığımızın korunması ve doğru şekilde değerlendirilmesine yönelik Arazi Kullanım Planlaması yapılmalıdır.
Tarımsal potansiyeli yüksek, bozulan-kirlenen ve amaç dışı kullanılan Büyük Ovalarımız Bakanlar Kurulu kararıyla koruma altına alınmalıdır.
Doğal ormanlarımızın azalmasına değil, korunmasına yönelik yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Toprak Yasa’sından sonra yine TEMA Vakfı’nın hazırlamış olduğu Su Yasa Taslağı’ndan yararlanılarak Su Yasası çıkarılmalıdır.
2012 yazında Kuzey Buz Denizi’nin, insanların gözlem yapmaya başladığı tarihten itibaren en düşük seviyesine geldiğine şahit olduk. NASA, Grönland’ın 8 Temmuz 2012’de ve 12 Temmuz 2012’de uzaydan çekilmiş fotoğraflarını yayınladı. Fotoğraflar, Grönland’ın yüzey tabakasındaki %40 oranındaki erimenin 4 günde %97 oranına yükseldiğini gösteriyordu. Daha önce, böyle bir erime hiç gerçekleşmemişti.
Ağustos 2012’de, Kuzey Buz Denizindeki buzullar insanlık olarak bizim gözlemlediğimiz dönemden itibaren en düşük seviyesine ulaştı. Kuzey Buzulları şu an 1979’daki yüzey alanının %55’i kadar kaldı. Bu açıklamadan birkaç gün sonra Cambridge Üniversitesi profesörü, Profesör Peter Wadhams, Kuzey Buz Denizinin tamamen erimesinin 4 yıl içerisinde gerçekleşebileceği konusundaki son bulgularını yayınladı ve insanlığı harekete geçmeye çağırdı.
Grönland’daki ve Kuzey Buz Denizindeki erimenin yanı sıra, ABD’de 2012’de yaşanan kuraklık, Sandy Kasırgası, orman yangınları, muson yağmurlarının sebep olduğu ölümler, İngiltere’de tarihin en büyük selleri, Türkiye’de boğuştuğumuz aşırı sıcaklar ve hatta Samsun ve Sinop’ta yaşanan ani seller; iklim değişikliğinin etkilerinin şimdi ve her yerde yaşanmakta olduğunu gözler önüne serdi.
Yaşadığımız tüm bu felaketlerin sebebi, fosil yakıt kullanımımız ve yanlış tarım ve ormancılık uygulamalarımız. Daha fazla fosil yakıt yakarak, atmosferdeki karbondioksit miktarını arttırıyoruz. Yanlış tarım ve ormancılık uygulamalarıyla da karbondioksiti tutan en önemli yutak alanları, topraklarımızı, ormanlarımızı tüketiyoruz.
Türkiye’de yaşanmış en sıcak 10 yıl, 1998 – 2011 arasında gerçekleşti. 2010 yılının ortalama sıcaklık düzeyi 15,2