Bu ülkede özgürlükler söz konusu olur yada talep edilirse, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünün tehlikeye gireceği yaygarası başlatılır. Bunu da kendilerini cumhuriyetin sahibi gibi görenler yapıyor. Halbuki;
Devletin yapılanmasında esas iki evre önem arz etmektedir.
1920 kurucu meclis dönemi,1921 ve 1923 cumhuriyetin ilanından sonra yapılan 1924 anayasası.
Cumhuriyetin kurucu unsurlarının çoğulcu yapısı temsilde henüz var olmayan demokrasinin tezahürü gibiydi.
Kendini farklı tanımlayabilen etnik yada dini grupların temsili ,yeniden oluşturulan ikinci meclisin ,merkezden bizzat Atatürk tarafından millet vekillerinin belirlenmesiyle temsilde çoğulculuk özelliğini yitirmiştir.
Tek millet,tek devlet,tek dil ve tek kültürü hedefleyen dönüşüm projesi ,geçmişte ve günümüzde ki sosyal sorunların ana nedenidir.
Devlet özgürlük ve haklar la ilgili talepleri ya ertelemiş yada baskılar ve yasaklarla yok etmenin yolunu seçmiştir.
Halbuki, cumhuriyet kimsesizlerin kimsesi değil miydi?
Öyle olmalıydı. Ama olmadı. Devleti kuranların geçmişten gelen ittihatcı alışkanlıkları ve tercihleri asker ve bürokrat oligarşisini oluşturarak ,yeni cumhuriyetin, toptan dönüşüm projelerini kızılelması haline getirdiler.
Devlet eliyle uygulanan sosyal ve kültürel değişim projelerinin tek tipliliği esas alması yeni ulus yaratma çabaları özgürlüklerin ve demokrasinin önündeki en büyük engeldi.
Geçen 84 yıllık sürede dönüşüm gerçekleşmedi, özlenen yeni tek dinli, tek dilli, tek kültürlü ulus oluşturulamadı.
Değişmez ilkeler ve inkılaplar halk tarafından kabul görmemiş yada zamanla terk edilmiştir. Halkın sosyal yaşamındaki değişim planlandığı gibi olmamıştır.
İnsanların özgürce düşünebilme, düşüncesini ifade edebilme ve inançlarını yaşayabilme istekleri yasalarla engellenmeye çalışılmış, siyasi örgütlenmeleri yasaklanmıştır.
Temel hak ve özgürlüklerin günümüzde yüksek sesle dillendirilmesi yeni bir ivme kazanmış, devleti yönetenler kayıtsız kalamamışlardır. Yok sayılan farklı mezhepsel ve etnik farklılıkların talepleri tartışılmaya başlanmıştır.
Başörtüsü nün toplumun bir kesimi tarafından kendilerini tanımlamalarında ve günlük yaşamlarında kullanılması sorun yaratmıştır. Kendilerini laikliğin ve cumhuriyetin savunucuları gören oligarşik grupların anayasal kurumlardaki etkinlikleri hak ihlâllerinin sürmesinin nedenidir. Kamu hizmeti alanların başörtüsü nü her yerde takmasının yasal güvenceye alınması sürecinde, üniversitelerin, akademisyenlerin, baroların, sivil toplum örgütlerinin, YÖK’ün yasakçı ve özgürlükçü olarak ikiye ayrılmaları, hatta Aziz Nesin’in oğulları Ali ve Ahmet Nesin’in farklı düşünmeleri demokratik anlayışın bireyler arasında ki yerleşikliğinin göstergesidir.
Yasakları savunanların bir zamanlar sistem tarafından sakıncalı ve yasaklı oldukları gerçeği unutulmamalıdır.
Bunların üzerlerindeki Atatürkçülük örtüleri kazınsa altından sosyalistlik çıkar. Onlar haktan, hukuktan, eşitlikten özgürlüklerden yanaydılar, bu kavramları Türkiye gündemine de onlar taşımışlardı. Halk adına bu talepleri dillendirdikleri için bir çoğu canlarıyla öderken, bir çoğunun temel insan haklarını kullanmaları yasalarla önlendi.
Bazı sol grupların son başörtüsü sorununda resmi ideoloji yanlıları gibi düşünmeleri ve çözümüne karşı tavır almalarına, geçmişte yalnız bırakılmışlıkları mı yoksa ideolojilerinin din ile ilgili öngörülerimi etkili oldu cevaplanması gereken sorudur.
Türkiye de insan hak ve özgürlüklerinin genel düşünülmesi lazımdır. Bu ülkede başörtüsüyle kamu hizmeti almak veya vermek sorunsa,kimliklerini sosyal yaşamdaki kültürel değerlerini lokal olarak ön plana çıkarıp yaşamak, kendini tanımlarken kendi etnik kökenli değerlerini kullanmakta yaşanan hak ihlâlleri ve yasaklarda o kadar toplumsal sorundur.
Başörtüsü sorunu çözülme aşamasındadır. Halen var olan ve canları yakan kimlik sorununu çözme işi meclisin işidir. kürtle Türkün, lazın, çerkesin, alevinin, sünninin aralarında sorun ve ayrışma yoktur.
Toplumun ekonomik ve sosyal sorunlarının ve çatışmaların sorumlusu halkımız değildir.
Sorunların kaynağı yazımın başında değindiğim gibi halkın önüne konulan ve dayatılan yeni toplumsal dönüşümün alt fıkrası olan yeni kimlik dayatmasıdır.
Devletin kuruluşundaki vazgeçilmez kılınan ana karakteridir. Halkımızın cumhuriyetle sorunu yoktur. Herkes devamından yanadır. Sorun sosyal yapıya uymayan ve dayatılan ilkelerdir.