Bilgilerimiz bizi yanıltmıyorsa ki yanılmıyoruz. Sivil toplum örgütleri toplumların lokomotif gücüdür. Onlar toplumun sesi, toplumun legal düşüncelerini yansıtan tercümanlarıdır.
Toplumda sorun haline gelen olayları ve çözüm önerilerini ilgili ve yetkilileri duyurur, ya da duyurulmasına öncülük eder. İnsanımızın sivil toplumda örgütleşmesinin özünde yatan budur ya da bu olmalıdır.
Taşova’mızda neredeyse kangren olma noktasına ulaşan bir sorun var…
Halk arasında “mekan” ya da “içkili mekan” veya başka isimlerle de ifade edilen yerle… Bu mekanların sosyal, kültürel ekonomik bir yara haline geldiği hemen her zaman ve mekanda konuşulur ama ne hikmetse sivil toplumlarımızın ses getiren bir tepkisi olmaz. Belki bireysel tepkilerimiz olur ve bireysel tepkiler ilgililere çeşitli şekillerde iletilir ama sivil toplum örgütlerinin, kendi aralarında toplanarak birlikte tepki koymalarının yaptırımı bize göre ilgililer nezdinde daha da etkili olacaktır.
Bu mekanlarda cereyan eden sosyal ve adli, ya da polisiye olayların varlığı ve artık neredeyse önüne geçilemeyen boyutlara ulaşması bu örgütlerimizi harekete geçirmezse daha neler geçirecek?
Bu olayların önüne geçilmesi için siyasi partilerimizden alalım ki, ilçemizde ne kadar dernek, oda, sendika, muhtarlık ve ne kadar sivil toplum örgütü varsa ve özellikle kadınlarımız ve kadın derneklerimiz elbirliği ile ve topluca harekete geçerek ilgili makamlara sorunu iletmeli ve gerekli tepki ve tavırlarını koymalıdır.
Sorunu sadece yetkili ve ilgililere havale etmek bizce kolaycılıktır. Bu kolaycılık anlayışından kurtulunmalı gerekli tavır konulmalıdır.
Bizde adettir, yöneticilerimizin Hz. Ömer gibi olmasını isteriz ama kendimiz ashab gibi olmayı kabullenemeyiz. Yöneticilerimizden Hz. Ömer’lik beklerken kendimizi ashab vasfına ne kadar yaklaştırabildiğimizi de gözden geçirmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Sanırız ashab gibi olursak; yanlış yapan yöneticiyi kılıcımızla doğrultacak kemaline ulaşabiliriz.
Bu kemalatın öncülüğünün saygıdeğer sivil toplum örgütlerimize düşeceği kanaatindeyiz.