Şiir üzerine söylenen ve yazılanların karmaşıklığında tarama yakmanın zorluğunu
yaşadığımı itiraf etmeliyim. 1970 li Öğretmen Okulu yıllarımdan itibaren sürekli benimle
birlikte boy veren, gençliği ve olgun yaşını alıp ikindi sonrasına doğru yürüyen, hayatımın her
anı ve dönemini paylaştığım mısralar, dizeler, dörtlüklerle daima dost olduğumu
söyleyebilirim.
Şiir, Saygı ve sevgi temelli bu birliktelik zamanın derinliğinde daima taraflarca
beslendi ve büyüdü. Son nefesime kadarda benimle birlikte yaşayacak olan gönül dostum,
beni kendi elleriyle ebedi âleme yolcu edecektir.
Şiir nedir? Şiir nasıl yazılır? Neden şiir yazılır? Şiir kime yazılır? Bu sorular iki haneli
rakamlara ulaşacak kadar çoğalabilir. Çoğaldıkça da karmaşa hali sessizliğe teslim olup, kendi
seyrinde yol alır. Bu konular, şairler, yazarlar, araştırmacılar ve akademisyenlerce sayısız
araştırılmış, yazılmış, tartışılmış ve maziden atiye büyüye büyüye günümüze ulaşmıştır.
Şiirin tanımını yapanlar, hakkında özlü sözler söylemeye kendini yeterli bulanlara saygı
duymakla beraber, tanım, kavram, eğitimli olmak, yanlışı ve doğruyu görecek ve gerekli
çalışmayı yapabilecek, hedeflenen noktaya en sağlıklı ve kestirme yoldan, kurallara da uygun
şiire gülümsemek, şiir olmak şuurunu oluşturacak ürüne yansıtmak. Konu şiir olunca yazmak,
değerlendirme yapmak, edebiyatın birçok alanına gitmek ve gelmek zor değil. Bilgi ve
birikimlerimizin mevcutla bütünleşmesi ile ortaya çıkacak güzelliklerdir.
Şiir olmak, şiire ulaşmak, okumak, dinlemek yeryüzündeki bütün çiçeklerden arıda var
olan sevgi ve aşk seviyesinde yapılan çalışmalardan mutlu olmak. Daha on bir yaşında ilkokul
sonrası 1970 li yılların şartlarında 6-7 saat uzaklıkta öğretmen okulu yıllarının yatılı olarak
başlamasıyla hayatımdaki şiirin yaşı ortaya çıkıyor.
Gözlerimi kapatıp, köyümü, evimi, ailemi özlediğim yılların Çamlıbel’den esen
rüzgârla birleştiği yıllar. Hani “ çocuktum ufacıktım” ifadesinde anlamını bulan duyguların
kaynağı. Gözesi. Gelmeyen mektuplar. Arkadaşlarıma gelen mektupları okuduğumda
titrediğim, üşüdüğüm ve dahi ağladığın uzun kış geceleri. Düğmeleri kopan ceket, pantolon ve
gömleklere müdahale edemediğim, yırtık ve söküğümü dikemediğim yıllar. Ya da
çocukluğumun gençliğe akışındaki hiçbir yaşın tadı ve lezzetini almadan, tatmadan, gecesi
gündüze ekli yıllar.
Şiir yazmaya, defterlerimin arka sayfalarında anlık duygularımı yazarak başladım.
Hemen her defterimin son sayfaları bana has karalamalarla dolardı. Aklıma geldikçe
üzüldüğüm, başta Türkçe öğretmenlerim olmak üzere katkı alamadığım, hatta başarısız olup
sınıfta kalma korkusu yaşadığım yıllar.
Gerçek ve rahat çalışmalarım edebiyat öğretmenim Sırrı Yılmaz’ın yazdıklarımı
beğenmesi ve devam et deyişiyle başladı. Önce kendime güvendim. Yazdıklarımı korkmadan,
isteyerek kendisine sundum. Deneme ve şiirlerim önce sınıf sonra okul gazetesinde
yayımlandı.
Şiir üzerine yazı yazmak, okuyuculara sunmak çok zor, bir de yoruma açıksa, olgun
ve hoş görüye sahip olmanız gerek.