Yurtta girişin üstündeki katı “ders çalışma bölümü” olarak ayırmışlar. Dershane demek lazım adına. Etüt salonu demek de mümkün.
Yatılı kalan lise talebelerinin “mütalaa saati” olurdu; yatılıda kalan arkadaşlarımdan biliyorum. Bu da öyle.
Fakat burada mecburiyet yok. İster çalış ister çalışma. Sonucuna katlanmak şartıyla her şey serbest! Gez toz hatta kitabın defterin yüzünü açma. Zeka seviyesi de önemli elbette. Kimisi hocayı derste dinler ve yetinir.
Bir yerlerde okumuştum; şiirden bir dize yarım yamalak aklımda kaldı.
Şair diyordu ki:
“Çöl kuşu suyunu nemden alır.”
Galiba galiba!
Çöl kuşu gibi olanlar da vardır.
Bir akşam dershaneye inmemiz icap etti; odadan birkaç arkadaşla beraber indik. Biz içeri girer girmez “çöl kuşları” ötmeye başladılar.
“Cik cik cik!”
Meğer adetten olarak olduğu günden beri bizim gibi acemilere, ustalar bu şekilde karşılama töreni düzenlermişler; şükür ki öğrenmiş olduk.
Bize dershanenin üstten akıntı yapan, tavanı simsiyah, boyası badanası kalkmış dar ve koridorumsu bir yeri kalmış. El mecbur! Acemiler oraya yöneliyor ister istemez. Bir de rahat bıraksalar!
Aynı masada aynı odadan dört arkadaş oturduk. Duvarlar şiir ve yazılarla bezenmiş; yalan olmasın resim dahi olabilir.
Şiir ve yazılar önceki dönemlerden sonraki yurt sakinlerine bergüzar kalmış. Yadigâr demedim çünkü “bergüzâr” kelimesini Neşet Baba’dan duymuştum. Ondan iyi mi bileceğim?
Sonraki günlerde zaman zaman dersaneye yolum düştü. Bizi 3’üncü sınıf talebesi olan oda arkadaşımız dersaneye alıştırdı hatta mecbur tuttu. “Odada çalışmak yetmez” dedi. Tabii ki lise gibi… ama lise gibi değil; derslerin ekserisi hiç mi hiç aşina olmadığımız dersler.
“Kimsenin göz yaşına bakmazlar, kimseye asla acımazlar, okuldan atarlar” diye de uyardı. Erzincan’ın Kemah kazasındandı. Gerçekten o senelerde başaramayanı bir dersten bile olsa kapı önüne koyuyorlardı. Haklılık yanı haksızlık yönü; tartışma konusu helbette…
Neyse!
Yine uzattım.
Oturduğum masa duvarla direk arasında kimsenin ilk bakışta göremeyeceği bir yerdi.
Bazan duvardaki şiirleri ve yazıları okurdum. İşletme, İktisat ve Tıbbiye talebeleri aynı yurtta kalıyorduk. Kimler yazdı, kimler karaladı? Bilinmez! Aklımda kalan Ahmet Haşim’in Merdiven şiirinin öğrenci lisanıyla duvara nakşedilmiş olmasıydı.
“Ağır ağır geçeceksin bu imtihanlardan!”
Duvarda şiirler içinde bir şiir daha vardı.
Hoşuma gitmiş olmalı ki not etmişim veya meşhur Halis Ağa’nın hayatını tahkiye ettiğim hikayeye eklemişim.
Bilmem ki!
Nasıl oldu?
Bu arkadaş galiba aşık olmuş, biraz kendinden geçmiş, okulu bırakmış ve o yıllarda çıkan af ile geri dönmüştü. Bildiğim Ziraat okuyordu. Aradan koskoca 30 sene geçmiş gitmiş ve bitmiş! Çerçevesini unuttum. Hikayesini imha ettim birkaç sene önce.
Bahsettiğim şiirin şairi adını yazmamış olmalı ki notta yer almıyor. Bir kara sevdalı şair de bu güzel şiiri karalamış ve duvara asmış besbelli. Askıda ekmek gibi. “İhtiyacı olan alsın” demiş herhalde. Şöhretli veya şöhretsiz bir şairin şiiri de olabilir.
Kim bilir?
Böyle acayip bir şey gençlik!
“Gençlik başımda duman; vay aman vay aman benim halim çok yaman!” Dünyanın bütün dertlerini omuzladığını sanır kendi aklınca.
Oysa!..
Oysa değil mi?
Hey gidi yalan dünya!
Seni gidi yalan dünya!
A. Ercan’ın meşhur türküsünün sözleri fazla mı olur?
“Adaletin bu mu dünya
Kimine kavun yedirdin kimine acı şalak dünya!”
Sözünü ettiğim şiire gelince:
“Sigaram gibisin
Sigaramın dumanı saçların
Koru dudakların
Fakat aramızda bir fark var
Sigaramı ben
Beni sen yaktın!”
Cigara içtim aralıklarla ömrümün sekiz yılında. Bazı yıllarda üç paket içtim günlük. Arabada işe giderken dönerken birkaç dal tüttürmek beni teskin ediyordu. Belki de ben öyle sanıyordum.
Cahildim!..
“Cahildim dünyanın rengine kandım!”
Şair olmak zordur!..
Bir sebepsiz göz yaşı, beli bükük bir ihtiyar, evden torbasına konulan kuru ekmeği suya banıp yemeye çalışan çoban, tarlada sıcağın alnında ekin biçen çiftçi, fabrikada hatalı hatasız azarlanan işçi, sevdiği kızın sokağında derbeder dolanıp duran delikanlı şair ruhunu etkiler. Şair durup dururken duyumsar, özümser, hislerine mağlup olur.
Evet!
Şairler etkilenirler!
Biraz delidirler!
Yıllar yıllar sonra bu şiirden etkiledim ben de.
Mevsiminde babadan ayrı kaldığım gençliğimi dolandım geldim…
Kusursa eğer varsın olsun. İmkan dahilinde olaydı bir dal cigara yakardım!
Lakin…
Geçti benden…
Enver Seyhan