Şabin Karahisar
Karahisar-ı Hasan Dıraz
Şebinkarahisar
Mindeval
Sülalenin belki 300 sene önce yaşadığı ve bir olumsuz sebeple Alucra’dan koparak Sonusa tarafına gelip yerleştiği rivayetini biliyorum. Zaten sülalenin bir kolu hâlâ Sonusa’da yerleşikler. Fakat kendilerini tanımadım. Bilim insanları Türk boyları için şöyle bir silsile şeması çiziyorlar:
-Hane veya Aile veya Oğuş
-Oymak
-Cemaat
-Aşiret
-Kabile
“Kabile” bu hepsinin toplandığı ve toplaştığı kümeyi ifade ediyor. Bu arada elbette dar çerçevede “sülale ve boy ve soy” kelimeleri de konunun açık seçik anlaşılmasında önem arz ediyor. Eski Türkçede “uruğ ve budun” dendiğini de yazayım. Ülke için veya geniş ve büyük ve toplu yerleşimler için “il” terimi kullanılıyor.
Karahisar-ı Şarki vilayeti 1473 yılında Akkoyunlu Devleti ile yapılan Otlukbeli Savaşı’nda Osmanlı Devleti bünyesine katıldı. Böylece Rum Eyaleti sınırları içindeki yerini aldı. Fakat daha sonra, devlet kararları dahilinde Trabzon eyaletine ve Erzurum eyaletine Sancak hüviyetini haiz olmak üzere bağlandı.
Tabii ki eskilerle bu konuları ağırlıklı bir şekilde konuşmadım. Alelâde birkaç sohbette bahsi geçti. Hakiki bilgileri de dedemin amcası Osman’ın oğlu rahmetlik Davut Tuna ve kızı Gülüşan’dan aldım ve öğrendim. Alucra’da veya Mindaval’da veya Karahisar’da yaşayan sülalenin geride kalanlarının “köy ağaları” namıyla tanındıklarını yine bu iki şahsın bilgisine borçluyum.
Boyun asıl namı “Memişoğulları” olarak bilinmektedir. Bağlı olarak namı “Kara Memişler” şeklinde geçen sülaleler de aynı boydan olmalıdır diye düşünüyorum. Bu isimli hane adına Sepetli köyünün Osmanlı Nüfus Defteri’nde tesadüf ettim. Sülalenin daha evveliyatı hakkında rivayetlere müracaat edebilirim fakat an itibariyle gereksiz görüyorum.
Karahisar-ı Şarki:
(Bilgi: Nişanyan Sözlüğü)
Sene: 17 – Colonia (Kolonia)
Sene: 870 -Koloniya
Sene: 1075 -Koğonya
Sene: 1282 -Koğonya
Sene: 1484 -Şabin Karahisar (Şaplı Karahisar)
Sene. 1643 -Şarki Karahisar (Doğu Karahisar)
M.Ö. 64 yılında Pompeius vasıtasıyla kurulan Kolonia kentidir. Ermeni dilindeki biçimiyle halk arasında 20. yüzyıl başlarına dek kullanılmıştır. Daha önce resmi dilde Şarki Karahisar olarak tercih edilen kentin adı, 1924 yılında Şebin Karahisar olarak düzeltilmiştir.
Şebin Karahisar veya Karahisar-ı Şarki adı Evliya Çelebi’nin ziyareti zamanında da aynı şekilde kullanılmaktadır.
“Şebin” sözcüğü, sözlükte bir ceviz türü veya çeşidi olarak geçiyor.
“Şabın” kelimesinin de bir dönem Karahisar adına eklendiği görülüyor. Bu ise bölgeden çıkarılan “Şap” madenini işaret ediyor. Bu maden o devirde çok önemlidir. Tabaklama işinde, gön ve sahtiyan imalatında, kuyumculukta, altın parlatmakta, boya çeşidi olarak boyahanelerde, tıp ve eczacılıkta kullanılıyor.
H. 937 (M. 1530) tarihli 387 numaralı Rum Eyaleti Tahrir Defteri kayıtlarına göre Anadolu’daki beş eyaletten biri olan Sivas (Rum) Eyaletine bağlı kazalar:
Sivas, Amasya, Çorumlu, Canik, Malatya, Divriği – Darende, Gerger, Trabzon, Şarki Karahisar, Kemah, Bayburt, Tercan, Erzurum.
H. 977 (M. 1569) tarihli TD 478 numaralı defterde Şarki Karahisar, Erzurum Eyaletine tabi bir sancak merkezidir.
Bağlı Nahiyeler:
Karahisar, Mindaval, Alucra (Kavate – Kuvase),
Şiryan, Eliğe, Gevezid, Melise, Emlâk, Akşehirâbâd, Suşehri.
Karahisar-ı Hasan Dıraz Sancağı’nın Osmanlı’da Hukuki ve İdari Yapısı:
(Yazar: Murat D. Tosun)
1- 1478 – 1515 : Amasya’ya bağlı kaza.
2- 1515 – 1538 : Erzincan’a bağlı livâ.
3- 1538 – 1553 : Amasya’ya bağlı livâ.
4- 1553 – 1805 : Erzurum’a bağlı livâ.
5- 1805 – 1865 : Trabzon’a bağlı livâ.
6- 1865 – 1923 : Sivas’a bağlı livâ.
1863 yılında yapılan idari teşkilatta Şarki Karahisar Sivas vilayetine bağlandı. Sancak statüsü devam etti. Karahisar, Hamidiye, Koyluhisar, Suşehri ve Alucra olmak üzere beş kazadan müteşekkil bir sancaktır. 1924 yılında Şebinkarahisar adıyla il tayin edilmiştir. 1933 yılında ise Giresun iline bağlanmıştır.
İl olduğu dönemde ilçeler:
-Mindaval (Çamoluk)
-Suşehri
-Kuyuluhisar
-Akıncılar (Ezbider)
-Gölova (Ağvanis / Akşehirâbâd)
-Hamidiye (Meletios/ Milas /Mesudiye)
-Alucra
Osmanlı’nın son döneminde de bu ilçeler Karahisar-ı Şarki sancağına bağlı idiler. Tabii ki elbette yöre, bütün yönleriyle kendine hastır; ilçeler bugün farklı farklı illere bağlı olsalar da kültür, gelenek – görenek ve adet bakımından Karahisar-ı Şarki kültürü ile birbirini tamamlar niteliktedirler.
(Belleten / belleten gov tr)
(Makale: Fatma Acun)
Karahisar-ı Şarki Sancağı hakkında çalışma yaparken birkaç makaleden faydalandım. Karahisar şehri bölgesinde eskiden beri bilinen en büyük yerleşim yeridir. Yazar şöyle diyor: “Karahisar fethedildiğinde bir kale ve müslüman olmayan bir grup nüfustan ibaret küçük bir yerleşim yeriydi.” Şehir kelimesi kullanmamışlar sanki “kasaba” demişler. Bilindiği gibi Osmanlı’da nahiye, küme şeklinde ifade edilen veya meydana gelen köylerden oluşur. Karahisar ise nahiye olarak, merkez olarak bölgede tek yerleşim birimidir. Kayıtlarda geçtiği gibi, 16. yüzyıl başlarında 250 haneden meydana geldiğini yazmadan geçmek olmaz. Bu hanelerden 70 adedi müslüman, kalan 180 hane ise müslüman olmayan nüfusa tekabül etmektedir.
Karahisar-ı Şarki adından ayruk olarak Karahisar-ı Hasan Dıraz adıyla da bilinen şehrin bu isminin Uzun Hasan’a atfedildiği açıktır. “Dıraz” kelimesinin Farsçada “uzun” manasını ihtiva ettiğini yazmışlar. Türk milletinin sarayda, idari yapıda, askeri alanda bu derece Farsça kullanmasındaki ısrarı anlamak mümkün değil!
Karahisar kentinin önemli özelliği:
Bahsettiğim gibi eski devirlerden beri, döneminin en kaliteli, en kıymetli Şap madeni üretimi bu bölgeden sağlanmaktadır. Şap üretilen köyler kısaca “şephane köyleri” namıyla bilinir. Bu köyler Doğu Karahisar şehrinin kuzey tarafında yer almaktadırlar. Sanırım bugün dahi köylerden birinin adı Şaplıca’dır.
Başka bir yazıda Alucra ve Karahisar bölgesini anlatmaya devam edeceğim inşallah.
Bu arada, bu yazıyı devamlı uğradığım çayevinde gözden geçirirken yanımdaki taburenin başında oturan üç-beş kişi kısık sesle, Osmanlı evraklarının Bulgaristan’a ve Yunanistan’a satıldığından söz ediyorlar. Ömründe iki kitap okumamış veya Osmanlı Arşivi’nden haberi olmayan kişilerin bilgi birikimine hayranım! Ömrüm okumakla ve araştırmakla geçti ve geldi kocalık sokağına girdi; böylesine bir bilgiye sahip olamadım! Üzgünüm!
Malumdur ki Osmanlı bir imparatorluktur. İmparatorlukta, birçok millet bir arada iken sorun olmayan konular, bağımsız olduktan sonra sorun olmuş olabilir. Bu gibi hususları tarihçilere bırakmak yerinde olur. Münferit fikirler, tarihin konusuna girmez.