Diyeceksiniz ,ramazan yazısı mı olur.Ramazan ayı dünya müslümanlarının farklı algılayıp farklı yaşadıkları bir zaman dilimidir.Ramazanın başlamasıyla ,imsak vakti .iftar vakti, kılınan teravih namazı gibi ritüelleri üzerinde müslümanlar arasında ittifak yoktur.Tartışılmaya devam ediyor.Tartışılması güzel.Hele konunun uzmanları tarafından yapılırsa ,dahada güzel.Özellikle akademik seviyesi yüksek tartışma ve sunumları izlemek insana zevk veriyor.
Suudi diktatörlüğünün Kabe nin etrafındaki alanın genişletilmesine yönelik başlattığı yeni projesi aklı selim insanların kabul edeceği durum değildir. Görünen odurki uygulamaya konulan o üç katlı çelikten ucube yapı Kabenin; heybetini, etkileyici özelliğinin görülmesini enlemiştir..Kabenin etrafı batı mimarisine uygun yüksek binalarla kuşatılmıştır.,Kabe ve etrafında yapılan yeni tadilatlarla adeta peygamberden iz bırakılmaması amaclanmıştır.. Kabe de peygamberi gören Hacerül Esvet ten başka hiç bir şey yok gibidir.Her şey değiştirilmiştir.Kabe nin silüetinden başka ,Peygamberimizi anımsatan ne kalmıştır.
Ramazanın bereket ayı olduğu yönündeki yaygın inanç sadece sözde kalmıştır.Ramazan ayında kan, gözyaşı , fırsatcılık,oruç bahanesiyle çalışanların işlerini yavaşlatmaları gibi olumsuzluklar ”bereket ayı” nitelemesiyle örtüşüyormu bilemiyorum.Müslümanların yaşadığı topraklar kan gölüne dönmüş,İslamın sosyal yaşantımızdan çıkarıp attığı değerler ön plana çıkmış,Ramazan sofralarında fakirlere yer verilmemiş,varlıklı eş, dost ve akrabaların hoş vakit geçirdikleri zaman dilimi haline gelmiştir.Ramazanın başlamasıyla tüketim malzemelerinin fiyatları artırılmış,ramazan sofraları israf sofralarına dönüşmüştür.Halkı Müslüman olan ülkelerde yaşayanların kafaları iyice karışmıştır.Bu kafa karışıklığı nın sebebi ;günlük yaşamlarında neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirlemede referans aldıkları değerler olmuştur.Müslümanlar günlük yaşantılarında sadece sembolik olarak Namaz,Oruç ve Hac ibadetlerini yapmaktadırlar.Yapılmaya çalışılan ibadetlerle, o manavi atmosferi yaşarlarken, o anın dışında bu ibatetlerin sosyal yaşamlarımdaki davranışlarımızda etkileyici olmadığı görülmektedir. Kılınan namazın yansıması; cami avlusunu, seccadenin serili olduğu alanı,oruç, Ramazan ayını bitimi,hac ise kutsal topraklardan ayrımak için ulaşım aracına bininceye kadar olmaktadır.Halbuki yapılan bu ibadetlerin yapılma sürecinin bitirilmesiyle sosyal yaşamımızda tekrar yapılan ibadetlerin ruhlarına uygun davranışlara dönüşmesi gerekir..Ünlü Düşünür sosyolog Dr.Ali ŞERİATİ bununla ilgili olarak hac ve hacılık; (Kabede Hac ibadeti bitip oradan ayrılınca başlar)demiştir.Eğer müslümanın yaptığı ibadetler günlük yaşamının her evresinde( insani ilişkilerine,ticaretine ,çalışma hayatına ve toplumsal olaylara bakışı nda) belirleyici olmuyorsa;ibadetlerin yapılmasındaki amacıyla ilgili olarak Kur an ve Sünnete yeniden bakmamız gerekmezmi.Türkiyede etnik anlamda Kürt lerin isyanı ve gelinen süreci hep birlikte yaşıyoruz.Bu herkesin malumu.Cumhuriyetin ulus devlet şeklindeki yapılanma sürecinde homojen ,sünni bir TÜRK ulusu yaratılmaya çalışılmış, etnik ve inanç demelinde farklı toplumsal farklılıklar ve tercihler yok sayılmıştır.Bu uygulanan politikalar,Zaman içinde Ülkede yaşayan Kürt lerin isyanlarında dini inançları geri planda bırakırken ,etnik milliyetcilik anlayışı belirleyici olmuştur.Kürtlerin Dini inançları gelişen ulusal bilinçlenme sürecinde kültürel yapının bir unsuru ,parçası olmuştur.Kürt isyanlarının en belirgin özelliği etnik temelde başlıyor ve sürüyor olmalarıdır.Kürtlerin ileri zaman sürecinde kafalarında eğer B planları varsa ,oda ayrı bir kürt devleti kurmaksa ,onları Türk lerle beraber yaşamaya Başbakan ın ön plana çıkardığı ve vurguladığı İslam refaranslı ”din kardeşliği”nin etkili olmasını beklemek iyimserliği öte geçmeyecektir.Müslümanların siyasal ve toplumsal yapıları; son 100-150 yıldır Dünyada eğemen güç olan Emperyalist batı medeniyeti sahiplerince küçük ulus devletler ve devletciklerden oluşturulmuştur, Müslümanların ,yaşadıkları tarihi süreçte mezhepler,tarikatlar ve cemaatler temelinde ayrışmaları emperyalistlerin işlerini kolaylaştıran faktörler olmuştur.En büyük tehlike,Müslümanların kendi içlerinde mezheplere ,tarikatlara ,cemaatlara ve seküler dünya görüşünü ifade eden idoolojik inanç temelindeki siyasi kamplaşma ve etnik milliyetcilik temelindeki ayrışmalarıdır.Bu ayrışma; siyasi tercihlerde,ticari faaliyette, büokraside kayırmacı davranış biçimini doğurmuştur.Bu tür ayrışmalar toplumsal yapımızı içten içe kemiren bir hastalıktır.Bu tür ayrışmalar ”mikro milliyetcilik”anlayışına dönüşerek bölünmenin ana hatlarını dahada keskinleştirmektedir.Müslümanlar inançlarını ;Bid at lardan hurafelerden arındırmalı ,dinimizde olmayan ama varmış gibi anlatılan geleneksel dinin öğretilerinden uzak durmalı.Peygamberin anlattığı ve yaşadığı KUR AN dinini öğrenmelidir.