İnsan çocukluğunu unutur mu? Unutan insana hiç rastladınız mı? Sorun… Unutmadım demek yetmez… “Aah gençliğim.” Der. İşte ondandır memleket özlemi. Çocukluğunun geçtiği yeri veya evini görüp de gözleri dolanı ben çok gördüm. Ya siz?..
Muhacirlik memleket aşırı hasretliktir. Savaşın verdiği acıdır. Kuşaklar boyu bir yürek acısıdır.
“Cemle kızım, elini çabuk tut, süpür kapı önünü, topla kıyıyı köşeyi, komşular gelir doluşur şimdi eve.”
“Ana mari niçin gelecekler komşular, babamın getirip kurduğu bu radyoyu biz dinlemeyecek miydik?”
“Cemle (Cemile) dinleyecektik de, köyde herkes duymuş, görmeye gelirler şimdi. İlk defa radyo görecekler be kızım, gelmeyin mi desek. Görsün gitsinler. Sandalyeleri dizdim ben, boş yerlere minderleri de koyayım, kimisi yerde minderde, kimisi sandalyede otursunlar. Cemle bak unutmayasın ben işret etmeden, kahvelerini pişiresin gelenlerin.”
“Mar ana bu kadar kişiye” der demez; Be kızım, sen varken ben mi pişireceğim. Kahve vermeden mi gönderelim. Evde kalacan, evde… Başıma mı kalacan. Tövbe yarabbim. Sen git de göreceğim ben seni elin ellerinde.”
Ana kız konuşurken misafirler heyecanla gelmeye başladılar. İlk gelenler sandalyelere oturdu, sonraki gelenler minderlere oturdu. Sonra gelen yaşlılara gençler kalkıp yer verdiler. Yolda başlayan sohbetler, gülümseyen yüzlerle, meraklı bakışlarla devam ediyordu. Radyo karşılarında bir sandalye üzerinde, sessizce komut bekliyor gibi duruyordu. Oda misafirlerle dolmuştu, hatta boş yer kalmamıştı. Herkes radyoya, Cemle herkese bakıyordu. Cemle kahve yapmaya mutfağa geçti, diğer gençler de yardıma kalktılar. Kahveler içildi, daha fazla bekleyemediler;
“Hade be komşu aç bakalım artık.”
Nedime, kocasının gösterdiği gibi, radyonun sol düğmesini çevirdi. Düğme “tık” sesinden sonra bir neşeli türkü ile başladı. “Zeytinyağlı yiyemem aman…” Misafirleri şaşkınlık, heyecan, neşe sardı anında. Kimisi gözlerini, kimisi ağzını açtı. Elini ağzına kapatıp dikkatle radyoya bakakaldılar. Merak edenlerden, kalkıp radyonun arkasına bakan da oldu. Sonra yüzler gülmeye, keyifler yaşanmaya başladı. İki türküden sonra radyo sunucusu konuştu. Bir şaşkınlık dalgası daha geçti. Çekindiler, konuşamadılar, dinlediler. Radyodaki sunucu, programda bir skeç olduğunu söyledi, pek bir şey anlayamadılar. Ara müziğinde heyecanlı konuşmalar başladı. Ara müziği bitti, skeçte köy hayatı oyunu başladı, kendi yaşamlarına uydu ve pek hoşlandılar.
“E mari susun, susun konuşmayın baksana ne derler.”
Skeçte tarlada testiden su içen oyuncu, testiden, bardağa su boşalttı. Efektte ki suyun sesini duyan iki kişi yine merakla kalktı radyonun arkasına baktı.
Aman be kadaammm, su da yok burada, dökülmemiş.”
1953 te Hacıbey’e radyo gelmişti.